İsa Tekin Şiirleri - Şair İsa Tekin

İsa Tekin

Oy gülüm gülüm
Seni görünce
Yüreğimde gül açtı
Seni sevdikçe
Sevgi güllerim açtı
Oy gülüm gülüm

Devamını Oku
İsa Tekin

NECMETTİN BÜYÜKKAYA VE REMZİ AYTÜRK 1984 yılı Ocak ayı başları idi. Cezaevi idaresi baskılarını yeniden arttırmak ve tek tipi elbise (Elazığ ve Bakırköy’ü Ruh ve Sinir hastalıkları hastanelerinde ruhsal ve sinirsel rahatsızlığı olan hastalara giydirilen çok adî bezlerden yapılmış lacivert boyasına batırılmış rengi laciverde benzeyen fakat yıkandıktan sonra her renge giren tabiri caizse deli elbisesi) ni giydirmek için yeni oyunlar ve provakosyanlar peşindeydi. idare 1983 5 Eylül direnişinde tutukluların kazandığı hakları hazmedemiyordu. Tekrar baskı ve işkencelere başlamışlardı. Görüş günlerinde ziyaretçi görüşlerine çıkan ve mahkemelere gidip gelen, avukat görüşmelerine çıkan arkadaşlarımıza hakaret etmeye küfür etmeye ve dayak atmaya başladılar Tekrar cezaevinde direniş başlamıştı. Bizim koğuş (24. koğuştu) içimizde bazı grupların önde gelen tanınmış insanları vardı. PKK grubundan Mehmet Şener DDK grubundan Necmettin Büyükkaya gibi şimdi hayatta olmayan arkadaşlar vardı. Cezaevi direnişini Mehmet Şener yönetiyordu. Necmettin Büyükkaya’da ona yardımcı oluyordu. Koğuşlar arası gidip gelmek yasaktı diğer koğuşlar ile irtibat kurmak için geceleri geç saatlerde, Mehmet Şener’in talimatlarını Necmettin Büyükkaya Kürtçe ve Zaza’ca diğer koğuşlara iletiyordu. Tüm cezaevi açlık grevine başlamış ve direnişe katılmıştı. Cezaevi idaresi her gün birkaç koğuşun(genellikle mevcudu az olan) koğuşlara baskın yapıyor, kapılarını zorla kırıyor ve 20 kişilik tutuklu grubuna 200 komando asker ile saldırıyordu. Koğuşlara saldırdıkça bizler sesimiz çıktıkça slogan atıyor ve işkenceleri lanetliyorduk, idare sesimizin anlaşılmaması ve psikolojik işkence olsun diye Hasan Mutlucan’ın savaş türkülerini hoparlöre son ses açarak korkunç bir ses gürültüsü ile psikolojik işkence yapıyorlardı. Kapısını açamadıkları koğuşların ya duvarlarını balyozlarla kırıyorlardı ya da havalandırmadan girip pencerelerin şişlerini kırarak koğuşlara giriyorlardı. Bunlara karşı tutuklular kendilerini değişik koğuşlarda yakmaya başladılar. Bunu gören cezaevi idaresi yeni bir yöntem geliştirdi. itfaiye araçlarını getirdiler ve koğuşlara saldırmadan önce mazgallardan itfaiye hortumlarını koğuşların içine bırakarak koğuşlara tonlarca su bırakıyorlardı böylece tüm koğuşları adeta göle çeviriyorlardı ıslanmayan hiçbir eşyamız kalmıyordu ne döşek ne yorgan ne elbise her taraf su içinde kalıyordu.
Önceleri baskınları gündüz yapıyorlardı, baş edemeyince bu defa geceleri kapılara vurarak hem uyumamızı engelliyorlardı hep de her an baskın yapıyoruz psikolojisini canlı tutuyorlardı tabii. Onların her kapıyı zorlamalarında bizler uykudan fırlar fırlamaz “Kahrolsun işkence” diye karşılık veriyorduk bu psikolojik işkence bizleri öyle etkilemişti ki bazı arkadaşlar bazen uykularında bile slogan atmaya başladılar. Gün geçtikçe baskı ve şiddet daha çok artıyordu her gün bir koğuşu boşaltıyorlardı. Kapılar kapatıldığı için yemekte vermiyorlardı, açlık grevinde olduğumuz için elimizdeki az miktarda bulunan şekerimizde tükenmişti. Tuzlu su ile idare ediyorduk. Tabii bu arada arkadaşlar haberleşmeyi sürdürüyorlardı idare buna da bir yöntem bulmuştu. Kürtçe, Zaza’ca ve Arap’ça bilen askerler getirdiler. Haberleşmeleri getirdikleri askerlere tercüme ettirdiler.
Bir gün cezaevi müdürü kapı mazgalını açtı ve Necmettin Büyükkaya’yı çağırdı ve şöyle dedi. “ Seni araştırdım sen bu cezaevini bozuyorsun, sen orta doğunun en tehlikeli adamısın senin kalemini kırdık, kendine dikkat et.” Necmettin Büyükkaya(Zınar; biz ona Zınar diyorduk) iç güvenlik amirinin sözünü kesti ve şöyle dedi:
“Senin gibilerin çocukları babalarının işkenceci olduklarını öğrendiğinde hayatı boyunca vicdan azabı çekecekler, ömür boyu sizden ve sizin çocuklarınız olduğunu düşündükçe nefret edecekler ama bizim çocuklarımız yaşam boyunca bizlerle gurur duyacaklar… Tarihin çarkını geriye çeviremezsiniz, bu işkenceler bizi yıldıramaz, tehditleriniz bizi korkutamaz biz bu yola baş koymuşuz” devam ediyordu ki cezaevi iç güvenlik amiri mazgalı kapatıp gitti.
Arkadaşlar hep beraber Necmettin Büyükkaya’ya döndük dedik “ Ağabey niye bu köpeğe cevap verdin, bak senin için ne diyorlar, gerek yoktu böyle sert konuşmana.” Dedi ki “ Arkadaşlar boş verin bundan daha kötü mü olur? Ne yapacaklarsa yapsınlar.
Öyle de oldu cezaevi bizim koğuşu basana kadar Zınar arkadaş haberleşmeyi sonuna kadar götürdü ve o gün gelip çattı. Artık sıra bizim koğuşa gelmişti koğuşta sorumlu arkadaşlarımız hepimizin toplanmasını istediler. Hepimiz ranzalarımızdan indik ve arkadaşların konuşmasını dinlemeye başladık. Mehmet Şener dedi ki, arkadaşlar artık barikatları kaldıracağız kapının arkasına barikat kurulmakla bir yere varılmaz idare gelecekse gelsin. Bundan sonra direnişi açıkta sürdüreceğiz yine işkence yapacaklar elimizdeki hakları tekrar almak. İsteyecekler ama ne pahasına olursa olsun bizler direneceğiz işkencenin yabancısı değiliz, unutmayın bir esas duruşumuz bozuk olduğu için 500 tane 5e 10 kalas yiyorduk biz bunları çok yaşadık çok çektik hepinize şimdiden başarılar diliyorum.

Devamını Oku
İsa Tekin

Sensiz yanlız ve uykusuz
Serin bir Hazar sabahında
Dalgalar sahile vururken
Hasretin yüreğime çarpar
Gözyaşlarımı tutamam
Martılar buna ağlar

Devamını Oku
İsa Tekin

Bu şehir bana dar geliyor
Bu binalar üstüme üstüme
Bu insan deryasında
Bu dar sokaklar
Yalnız ve tek çekilmiyor artık
Kaçmak kaçmak istiyorum

Devamını Oku
İsa Tekin

Yasımız...
Düğünümüz karışır
Dünden bugüne
Bakmayın bana böyle
Hüzünlü duruşuma...
Gül dikeni kanatır yüreğimi

Devamını Oku
İsa Tekin

Seni her görüşte
Savrulurdum dört yana
Dağılırdım benliğimde
Vurulurdum yüreğimden

Çok fırtınalı zamanda

Devamını Oku
İsa Tekin

Yasak türküdür söylediğim
Mem'ü Zin'den bu yana
Bu esmer topraklar
Çok ölümler gördü,
Çok ağıtlar yaktı

Devamını Oku
İsa Tekin

İyiler ve kötüler.Namuslular ve namussuzlar.Gün ve gece doğum ve ölüm dünyanın kuruluşundan beri vardır.Bu tüm canlılar için geçerlidir.İnsanların başta hayatta kalabilmek için o günün koşullarında vahşi doğa ve beslenmek hayatta kalmak için vahşi hayvanlarla savaşırlardı. Efsaneler, mitolojiler ve tarih böyle söylüyor.Bu efsaneler içinde bazı hayvanlar insanların dostu ve yardımcısı olarak anılırken, bazı hayvanlar (mesela keklik gibi) olanlar tıpkı insanlar gibi kendi ırklarına ihanet ediyorlar.Bunlar ders çıkarılması gereken çok önemli konulardır. Tabi yaşam hep böyle tek düz devam etmedi, başta doğa ile ortak mücadele eden insanoğlu gün geldi birbirlerini yok etmeye başladılar.bu ta günümüze kadar devam etti ve ediyor.Bu haklı ve haksız savaşlarda insanlar hayvanları da kullandı.

Bende ‘Serçe Yüreğim’ kitabını yayınlarken isimsiz tüm serçe yüreklere sevgiyi, umudu, ihaneti,tutsaklığı ve özgürlüğü sesli ve sessiz düşünmenin nelere mal olacağını serçe yüreklerin aslında kocaman yürekler olduğunu serçe kuşun o küçük mini minnacık özgürlüğe kanat çırpan kuş.Aslında kocaman yüreklidir.Çünkü o hep özgürdür.Bir yerde takılıp kalmaz.Havalanır yukarıdan bakar.O yukarıdan baktığında özgürlüğün ne demek olduğunu bilir.Yüreği ve beyni tutsak olanları yukarıdan izler.

Ve ondandır ki, bedeni minik yüreği kocaman koskocamandır.O hep özgürce uçar, yerdeki “puşt” zulasında kendisine kurulan tezgaha düşmesin, çünkü o özgür beyinlerin özgür yüreklerin temsilcisidir.O gerçekten yana o doğruluktan yana o Hz. İbrahim’den yanadır.

Devamını Oku
İsa Tekin

Sensiz zor geçen zamanda
Kar kesmiş saçlarımı
Aç yüreğini, yüreğime yoksa
Yaşanacak yıllarım kalmadı

Devamını Oku
İsa Tekin

Düşüp kalksam da
Dertli olsam da
Kelepçe taksam da
Çile çeksem de
Ayrı kalsam da
Umudunla yaşamak en güzel şey

Devamını Oku