İp sallanıyordu.
Ama düşen bir beden değildi sadece.
Düşen, insanın kendisiydi.
Kendine tutunamadığı her anda
biraz daha çözülüyordu ruhun düğümleri.
Gökyüzü ipi yukarıdan değil,
aşağıdan izliyordu artık.
Cemil, gözleri açık ama içi kör bir
sessizliğin içinde bekliyordu.
Yanında çocuk — adı konmamış bir
vicdan gibi.
İkisi de biliyordu:
> “Bir ip, bazen son çare değil, insanlığın son hatırasıdır.”
***
Çocuk fısıldadı:
— Tutunmalı mı?
Cemil:
— Tutunmak bazen, düşmekten ağırdır.
Ama yine de ipi bırakmak,
her zaman özgürlük değildir.
Gökten değil, içimizden sarkan bir ip bu.
İniyor göğsümüze,
geçiyor kalbimizin düğümünden,
ve orada bir soru bırakıyor:
> “Daha ne kadar dayanmaya niyetlisin?”
***
Cemil’in çocukluğunda bir ip vardı—
oyunlarda değil, balkon korkuluklarında…
Sessizce sallanırdı yaz öğleden
sonralarında.
Hiç kimse sormazdı:
“Bu ip neden burada?”
Çünkü bazı ipler görünmez,
ama hep boynumuzdadır.
Bazen yokluk gibi durur,
bazen umut gibi gerilir.
Çocuk gözlerini yumdu.
İçinde ipi tutan eller değil,
o ellerin titremesi yankılandı.
> “İp, bazen bir hatırlamadır.
Kaybedilenin sınırıdır.”
***
Cemil:
— Bu dünyada herkes bir ipe bağlı.
Kimi başına,
kimi boynuna, kimi ise kalbine.
İpin hangi ucundasın,
bunu sadece kalbin bilir.
Ama unutma:
Bazı ipler seni yukarı çeker,
bazıları sadece bekler—
sen kendini aşağı bırak diye.
Ve sen…
Eğer hâlâ bir yere bağlı hissediyorsan:
> “Henüz tamamen düşmedin demektir.”
***
Çocuk sordu:
— Sence bu ip kopacak mı?
Cemil gülümsedi:
— Belki de kopması gerekir.
Çünkü bazen düşmek değil,
uçmak başlar o anda.
Ve rüzgâr, ipi değil
yürekteki sesi savurdu gökyüzüne:
> “Düştüm sanmıştım, meğer uyanıyormuşum…
Kayıt Tarihi : 24.10.2025 23:31:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!