Ah birkaç damla,
Birkaç damla, susuşuna muhtaç bir çığlığa gebe adın.
Ellerinde kirlettin bir türlü doğuramadığın bedenimi.
Ben, hiç bu kadar kirlenmemiştim ellerinde.
Ölümüme sebepsin işte.
Etinle, kemiğinle, kasıklarınla, adınla…
Bir kez solusan nefesimi
Nefesim olsan hani.
Sen; hiç tanımadığım bir şehirdin
Ve iklimin coğrafyama aykırıydı
Gözlerimle sulamıştım kurak topraklarını.
Ellerinden tut bu gece rüyalarımın,
Yollarını bulamayacak kadar sarhoşlar!
Bu gece kaç şişe devirdim bilmiyorum.
Seni sevmek anayasaya aykırıydı benim ülkemde.
Tuhaf bir şeydik biz.
Derimin üzerinde kabuk tutmuş bir yarayı deşer gibi
Deldim gökyüzünün masum yüzünü.
Umurumda bile değildi
Güneşin mor gözleriyle doğurduğum her bebeği acımadan katledeceği.
Çünkü, derin avuçlarım yoktu benim ki
Karaya vuran zamanı hayata döndürebileyim.
Bu gece yalan söyle bana!
Kulağıma fısılda adını.
Bir sancıdan ibaret yaşamak.
Gecenin s'ağır bir saatinde, şuursuzca gelip
Ruhumu dikenli tellerle bedenimden ayırman gibi.
Biz seninle, farklı şehirlerde esen rüzgarlar gibiyiz sevgilim. Kök salmış ağaçlar gibiyiz. Biz, en deli dalgalara kaya olabilecek kadar cesur, en karmaşık labirentlerde çıkışa varacak kadar güce sahibiz. İşte bunun için, hiçbir zincir kilit vuramaz gözlerime değemesin diye gözlerine. Hiçbir yasak, kanım olmanı, damarlarımda dolaşmanı engelleyemez artık.
Birçok kez kırdım ucunu kelimelerin ve birçok kez dokundum sana, rüyalarımda. Yollar var kenarlarına tek tek hasreti ektiğim. Yıllar var takvimlerin yapraklarını vakti gelmeden yırtıp attığım. Ve tüm bunların önünde, öyle bir sen var ki içimde, adının tek harfi için bile dağları yürütmeye hazır olduğum. Öyle bir sen var ki bende bedenime sinen, derimi kazısam da çıkaramadığım üzerimden!
Şimdi, tüm doğa kanunlarına inat, yanında olabiliyorsam ben, gökyüzüne her gece adını yazdırıyorsam yıldızlara, güvercinlerimi zamansız yolluyorsam göçe, bunun adı aşk değil de nedir sevdiğim? Ah aşk! Notasız bir şarkı düşün, öylesine sessiz ama aynı zamanda öylesine vurucu. İşte bunun içindir seni içimde biriktirişlerim.
Her gece yarınlar dikiyorum artık dünlere. Döndüğünde hazır olacak bugünler büyütüyorum bize. Panjurlarını lila yapıyorum mesela evimizin ve hiçbir yere yazmıyorum bizi. Biri gelip masalımıza sonu gelmeden nokta koyamasın diye.
Biz seninle, çok perdeli bir oyunda başrolleri paylaşan iki küçük çocuk gibiyiz sevgilim. Aramıza girmeleri halinde bütün dünyayı yakacak kadar gözlerini ateş bürümüş, iki küçük çocuk.
Ve ben, sana dokunabileceksem eğer sonunda, mevsimlerin yönünü değiştirebilirim, doğan her çocuğa cinsiyet ayrımı yapmaksızın senin adını verebilirim, gökyüzünün yıldızlarını senin için toplayabilir, kıyamate dahi şahit olabilirim.
Sana git demenin çok yolu vardı
Zoru seçip ‘gitme’ dedim
Ama sen yine gittin.
Ah hiçbir ateş pişiremiyor bu gece hamurumu
Hiçbir rüzgar yetmiyor alevimi yükseltmeye.
Ben, avuçlarımı bir bıçakla keser gibi sevdim seni.
Ne/densizce…
Çünkü seni sevmek,
Göç mevsimi gelmiş bir güvercinin yuvasından ayrılamaması gibiydi.
Seni sevmek,
Dalgaların yıkacağını bile bile tekrar yapmaktan usanmadığım kaleler gibiydi.
Başı olmayan bir başlangıcın,
Kesilmiş bir damarıyım kanınla hayat bulan!
Biliyordum,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!