Doğdu yaşıyor ve ne zaman öleceğini Tanrı bilir.
Türk Milliyetçisi
Bir durak kadar yakın,
Bir şehir kadar uzaktın bana,
Bakışlarımı yoruyordu ufukta bir nokta.
Biliyorum beni izliyordun oradan,
Ufacık bir delikten. Ama unutma!
Uzaklar çok uzamaz, durur bir yerde.
Aldanış
Her sevgi bir aldanıştır.
Zamanla geçer. Ya da geçmez.
Aldananda, aldatanda kalp olunca, geçip geçmemesinin ne önemi var.
İnsanın sevgisi bitmez, kalbi ise unutmaz belki; ama aldaşını biter insanın, kalbi ise bir gün uyanır illa ki.
Şu kayışı kopmuş hayatın en zor yanı bir şeylerin değişmesini beklemek olsa gerek. Belki de beklemek değildi asıl mesele, beklemeye alışmaktı. Bir şeylerin değişmeyeceğini, beklenilenin gelmeyeceğini bile bile beklemek zaman kaybıydı işte!
İnsan, kaybetmeye alışıyordu beklerken. Beklemek kolaydı çünkü. Emek sarf etmek, değişim için çaba göstermek zordu. İnsan, kolayı umut ediyordu da, umudu için mücadele etmiyordu, etmek istemiyordu işte! Zahmetsiz bir değişim, zahmetsiz bir kavuşma istiyordu insan. Ve gülüyordu Tanrı, yarattığı bu tembel varlığın haline...
Zira günler gelip geçiyor, beklenenler gelmiyor, değişmesi istenenler bir türlü değişmiyordu. İnsan, kalbinde sakladığı kuru bir umut ile kalakalıyordu hayatın orta yerinde... Umudun kuruluğu “alın terisizliğindendi” oysa.
Zaman rüzgar gibi geçtikçe hayatın içinden ve dokundukça insan ömrüne, savuruyordu insanın kurumaya yüz tutmuş umutlarını... Oysa zamanın içinde gün gün eskiyor, kayboluyor, unutuluyordu insan. Değişmeyen tek şeyin kendisi olduğunu fark edemiyordu.
Doğan, büyüyen, büyüse de değişmeyen ve o gelmeyen değişimi beklerken ölen insan, hiçliğe karışıyordu. Ve yarattığının hiçliğine, acizliğine gülüyordu Tanrı!
Tanrının ikramı bildim seni Almakay.
Gülüşünü içtim doya doya, bakışlarını sürdüm yüzüme,
nefesine bandırdım sesimi.
O kadar engin ve bereketli bir ikramdın ki Almakay;
Günler, aylar, yıllar geçti, yine de doyamadım seni sevmelere...
Aşk, bakışlarından içtiğim bir damla su,
Bazen tatlıdır, bazen tuzlu.
Gönlümün diyeti, ruhumun açlığı,
Siyah gözlerinden dökülen;
Bir gülüştür bazen, yahut gözyaşı.
Bir tuhaf hâle düştüm.
Üzerinde mavi elbisen,
gökyüzüne bakar gibi baktım da baktım sana.
Ne kadar bakarsam bakayım,
doyamadım endamına.
Bir derin uykuya düştüm.
Geldin mi?
Oysa sevinmiştim gidişine
Gittin mi?
Oysa gelmeni beklemiştim günlerce
Öncesinde karanlık ve sisli bir serzenişteydi içim
Sonrası mı?
Sen eylemimsin benim, yüklemimsin.
Öznesi aşk, yüklemi sen olan bir cümle de, ben ancak tümleç olabilirim sana.
Burhan Çay
Kalbin tabut olsa korkmam, girerim içine...
Kalbin ölüm olsa kaçmam, ölürüm içinde...
Sevmek sevgilim!
Tam da böyle bir şey işte!
Burhan Çay
"Her insanın kaderi kendi çabasına bağlıdır" demiş yaradan. Tanrı kelamıdır. İnanırım. Lakin yine de düşünmeden edemiyorum.
Hani kaderim çabama bağlı ya; Bu durumda yeterince çabalamadığım için mi sevgisiz kaldım ben? Seni yeterince sevemediğim için mi perişanım yani? Oysa bütün çabalarım senin içindi. Seninde beni sevmen içindi. Ama olmadı, yapamadım, beceremedim yani.
Sevmedin, sevemedin beni.
Bazen ne yaparsa yapsın, ne kadar çabalarsa çabalasın, hayat, istediğini vermeyebiliyor insana. Bütün çabalarıma rağmen olmadı işte istediğim. Olmadı kaderin kaderim. Yani anlayacağın ömrüm, kaderim ile kavgalı şimdi.
Halim mi? Hiç sorma! Senden sonra pekte iç açıcı değil hani! Sensizim yani, kadersizim. Kadersizim demekte doğru olmaz ya, isyana girer belki.
Neyse işte! Bu halime sebep sen misin? Bilmiyorum. Daha ötesini de” tanrı bilir” der geçerim geçmesine de; sözün özü şu ki: Çabamı, kaderime denk getiremedim anlayacağın...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!