Kendi sessizliğimi duyamadığım günlerden
geliyorum —
kendi adresini bulamayan sabahlardan.
Sesim,
sana ulaşmayan bir yankıydı belki,
ya da gönlünde kaybolmuş bir pusula.
Zaman,
göğsüme oturmuş bir taş kadar ağır.
Dokunduğum her düşünce,
tozlu rafların arasından usulca açılıyor.
Ve her biri,
adını hatırlamadığım bir çocukluğa ait.
Bana söylenmemiş bir cümlenin gölgesiyim artık.
Konuşan kim?
Soran kim?
Bu sorular da mı ben?
Bir ağacın içinde büyüyen ikinci gövde misali
kendime saplandım yıllarca —
gizli bir tomurcukta unutulmuş ilkbaharlar kaldı içimde.
Rüyalarımı kesintiye uğratan o karanlık çizgi
aslında benmişim;
kendi içime yazdığım,
hiç bitmeyen bir dipnot.
Kalbim,
gecikmiş bir sesin yankısıyla dolu.
Sesimin ulaşamadığı bir Tanrı’nın nefesi belki
dolanıyor içimde,
boşlukla aynı dili konuşarak.
Susmak,
bir sessiz serzeniş değil —
bir mecburiyetmiş meğer.
Çünkü her kelime,
bir seçeneğin boğazında kalıyor
ve orada,
bir nehir kendini kurutur gibi
yavaşça kayboluyor.
Şimdi ne kaldı geriye?
Kırılmış bir aynanın
soğuk ve yabancı yüzü…
Ve kendi gölgesine bile
dokunamayan bir varlık.
Bil ki:
her vedayı, yaşamadan çok önce
bir içsel susuşta gömdüm seni.
Aşk,
hiç başlamamış bir iç savaştı zaten.
Ve zafer —
her zaman
susana aitti.
Şahin Çınar
Şahin ÇınarKayıt Tarihi : 9.7.2025 21:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!