139 Mumluk Zaferin Gölgesinde – Kıvımsal Bütünleşik Metin
Garadut ağacının altında doğdu Kasım Alisi. Şah damarı kesikti ama kıvımı diri. 92 Harbi’nde 7 hafta savaşmıştı. Doktor sordu: “Garadut yedin mi?” Cevap: “Bizim evin önünde bir ağaç var, her gün iki sepet yerim.” Bu cevap, sadece bir beslenme değil—bir milletin damarına dökülen kıvımdı.
Akşehir’de 2 katlı ahşap konakta 139 mum yanıyordu. İbrahim Dede, Atatürk’ün emir eriydi. Geceli gündüzlü bir hafta boyunca zafer planları döşendi. Elektrik yoktu, gizlilik şarttı. Her masa, harita, belge mum ışığında aydınlatıldı. O konakta, milletin kaderi yazıldı.
İnönü’de İsmet Paşa, Eskişehir’den Dumlupınar’a kadar mevzileri savundu. Yunan ordusu Afyon’a kadar ilerledi ama geri püskürtüldü. Mustafa Kemal telgraf çekti:
“Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz.”
Dumlupınar’da ölüm kalım savaşı verildi. 30 Ağustos 1922’de taarruz başladı. Afyon’un güneyinden başlayan saldırı, Dumlupınar’da sona erdi. Yunan ordusu bozguna uğradı. Bu artık bir savaş değil—bir milletin yeniden doğuşuydu.
Cephede yemek yoktu. Emine Nine, arpa bokundan arpa seçti. Çorba yaptı. O çorba, sadece mideyi değil—bir milletin kıvımını doyurdu.
İzmir’e girildiğinde, ilk bayrağı diken asker sustu. Adı bilinmedi. Ama o bayrak, 139 mumun gölgesinde yazılan planın yankısıydı.
Çiğiltepe alınamadı. Albay intihar etti. Kasım Alisi bunu şöyle yazdı:
“Düşman elinden alınması geciken mevzinin komutanı kendini idam etti.” Bu, sadece bir ölüm değil—bir kıvımın yükünü taşıyamayan bir vicdandı.
İzmir’in kurtuluş sabahıydı. İbrahim Dede, dar sokaktan geçerken düşman evlerin üst katından zehirli kaynar su döktü. Ama Dede geri çekilmedi. Çünkü o, sadece düşmanı değil—milletin korkusunu denize döküyordu.
Kordon’da bir kahvede Atatürk, İngiliz subayla masaya oturdu. Subay dedi ki:
“Gemilerimiz limanda kalacak. Azınlıkları korumak zorundayız.” Atatürk cevap verdi: “Arkaladığınız ordunun denizde yüzen leşlerini gördünüz mü? Türk ordusu limanı boşaltacak güçtedir. Gemilerinizi derhal çekin!”
Gemiler sessizce limandan ayrıldı. İzmir’in göğsü rahatladı. Ama Atatürk bakmadı bile—çünkü zafer onun gözünde değil, halkın kıvımındaydı.
İzmir sırtlarında Belkahve’de kahvesini içti. 9 Eylül 1922 günü, İzmir’i tepeden izlerken kahveyle mühürledi zaferi2. O kahve, sadece içecek değil—bir milletin kıvım iksiriydi.
İbrahim Şahin 2Kayıt Tarihi : 10.7.2025 01:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!