Ne demeli, nasıl yazmalı,
Öyle bir an ki, nasıl anlatmalı.
İçimden ağzıma gelen her sözcük,
Bir iğne gibi, tekrar içime saplanır.
Gelinliğin, ne ipekten olsun, ne de satenden.
Bir bir örülsün nilüfer çiçeğinden.
Önce dur karşımda bir ilahe gibi, uzun uzun
Sonra üfleyiver, dağılsın hepsi birden.
Burak oldum, ötelerde şerbet çeşmesi buldum.
Gelenlerin tasına, şirin şerbet doldurdum.
Her kim içtiyse, tamah etti elimdeki tasa;
Durak oldum sonra, gidenlerden belamı buldum.
Sahip olduklarım, başımın üstündeydi, yukarıda,
Olamadıklarım ise; ayaklarımın altında, aşağıda.
Taşa öyle bir çarptım ki; tepetaklak,
Baş aşağıda kaldı, ayaklar yukarıda.
Şair değilim, güzel kelimeler seçeyim.
Kelimeleri,cümlenin en güzel yerine yerleştireyim.
Aşığım sadece sevgili, ver elini çekeyim,
Seni kalbimin en güzel yerine yerleştireyim.
Büyüklüğüne inanmamak mı, ne haddime,
Alsan da versen de,sorgu ne haddime.
Yepyeni bir dünya yarattım kendime,
Ona dokunacak olanın vay haline!
Yeryüzünün sessizliğini o boru sesi bozacak.
Bir çaldı mı, yer yerinden oynayacak.
Bir değil, üç kez çalsa da
İçimdeki ses o sesleri de boğacak.
Dinle, yalnızsın diye haline dert yanma.
Dünyada zevk sefa sürülmüş, sen ona kanma.
kendine gel de düşün, içine iyi bak demiş,
Dünyayı bir şişeye sığdırabilmiş o tek insan.
Melamet hırkasına, yüzdüler derini Nesimi,
Duymadılar seni, verirken son nefesini.
Huzur içinde yat, bizden selam olsun sana,
Biz burda duyabiliyoruz, senin güzel sesini.
Bedenim ağır, ruhum öyle hafif ki,
Aradaki bağteli,her an kopacak sanki.
Birbirini çekemeyen iki tutsak gibi,
Kapı aralandı nihayet, bu bir ayrılık vakti.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!