Hıra dağında
Bir münzevi mağara,
İnzivaya çekilen
Muhammed-ül Emin’di.
Ömrünün kırkıncı yılında
Yine Hira’da
Özür diliyorum
Azgın nefisleri teskin eden
Kader mahkumu fahişeden
Neden
Kullanmaktayım adını aşağılık işler
Ve kişilerden bahsederken
Peygamber Habeş’e elçisini gönderdi
O gelmiş geçmiş en büyük önderdi
Ne elçisi ne kendisi öpmedi el etek
Edilmedi eyvallah yense de kötek
O tabi olmadı ona biat edildi
Hicret edilecekse Medine’ye gidildi.
Gene sanrılı, mülhem düşlere daldığım sıra
Vakıf oldum pek müphem, esrik, sancılı, bir sırra.
Dediler düşsün senin kor yüreğinde ki nara,
Koptu ciğerimden azade bir harici nara.
Yiğit havalandığı vakit, yaradanın gücüne gider;
Ona öyle bir dert verir, selintisi Halep’e inermiş.
Yiğidin forsu mu kalır, tabii ki el açıp aman diler;
Bir köşeye garip, perişan, ödlek kedi gibi sinermiş.
molotof kokteyli gibisin
gözlerinde ateş, hasis it
patlamaya hazır kibirsin
yüzünde yüz, yüzde yüz asit
betin benzin mumlu parafin
Molofin orta dünyanın kenarında
Keşfedilmedik güzellikleri olan
Gün yüzüne çıkmamış
nadide bir umran
Aynı anda üç mevsim yaşanan
Hem deniz hem kumsal,
Yeni efendi gelir gelmez
Tilası Marsa sürgün etmiş
Tilasta eli mahkum
Mecburen Marsa gitmiş
Yalnız giderken
Ya böyle şerefsizlik mi olur
Gül izlerinde gizlenen, güzel sesli dilber.
Kalbime mi, beynime mi saplandı güller?
Gül yüzünü gizlemediğin için teşekkürler.
Güle, bir güle talipsen bil ki dikeni seni bekler.
Lakin güle rengini veren maşuku bülbüller.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!