Hülya Ekmekçi’nin “Uçurum Düşleri” adını taşıyan şiir kitabı bir ilk kitap olmanın ötesinde. Çünkü geçmişi var. Umutla sabırla döşenmiş bir geçmiş. Geçmişle gelecek arasında şiirlerini gün ışığına çıkarıyor ve sıcak bir merhaba diyor.
Şairin zengin bir iç dünyası var. Şiirle iyi bir ilişki kurmuş. Beyin ve yürek parıltılarını şiirleri ile gösteriyor. Düş içinde düş gibi şiir içinde şiir oylumlarını, katmanlarını sunuyor. Bunu yaparken engin gönüllü bir bakış ve yaklaşım çizgisindedir. Elbette şiire yakışan budur.
Ekmekçi, ekmeğin, toprağın, çiçeğin kokusu gibi şiirin kokusunu da duyuyor, duyuruyor. O’na göre “ana sütü kokuyor şiir”. Öylesine doğal, yerli ve gerçekçi üstelik. Onun için alır götürür bizi. Yeni iklimler, taze duygular içinde buluruz kendimizi: “ay buluta yaslanır/ uzar yıldızı puslu geceler/ yorgun toprak uslanır/ taze bahar heceler/ kurak anlar göz pınarımda ıslanır”. İnce bir güzellik sarar içimizi. Ağlamak bile “zarif” tir. Bu, olayın sanata, en ince sanata şiire dönüşümüdür çünkü.
Şairin iç dünyasında kımıldayan doğa, yeni bir devinimdir. Süzülmüş dilimize gelmiş: “nasıl coşar çıtlıklar/ yaprakları sararmış cevizin gölgesinde/ son tebessümüyle papatya/ başını yaslar kasımpatının omzuna/ kavak ağacına vurgun/ ebruli sarmaşığın gözyaşını/ püskülü ile siler mısır/ neden göçmen kuşlar havalanır/ göz bebeklerimden”. O söylemiyor, sezdiriyor, duyumsatıyor. Neden, sevgiden. İçin için yürüyen duygulardan. Şiirlerinde bunu görmek, duymak insanın içini ısıtıyor: “çakıl taşlarına vuran güneşi sevdim/ uçurum çiçeklerine dokundum/ bulutlara sardım/ kuru yaprak tortulu/ toprak kokulu düşlerimi/ çoğalasın diye göğümde”.
Bulutlar, dağlar, çiçekler sevgiye, sevdaya yağar. Yürekle beyinle buluşur, ardından şiir süzülür. Bir yürek sevinci başlar acılar kesse de yolunu, o amacını bilmektedir. Kendi başına da bir varlıktır. Çünkü doğayla yaşamla barışıktır. “ Çukurova’da Bir Serçe” de dostudur, “Filistin’de Bir Çocuk” da. Çünkü acıya da ortaktır, sevince de. Yaşamak sevmektir. Sevmek bütün kötülükleri, çirkinlikleri aşacaktır. En hüzünlü dizelerde bile bu güç vardır. “Sevginin Meşalesi” dikilecektir yaşamın burçlarına.
Şair en yakın çevresinden çıkıyor şiir yolculuğuna. Yanına, anasını, babasını, evini, sokağını da alıyor. Doğaya gidiyor, doğadan dönüyor. Dağarcığında şiir vardır. Şiir umut oluyor, yaşama direnci. Direncini de usul usul, ince ince söylüyor. Hiçbir şey olmasa da “Avuntu” su vardır: “ gökyüzüne daldım yine bu gece/ yıldızlara bakar dururum/ uzaklardan bir gülümseme ile/ avunurum”.
Bir mevsim ılık bir sevda yelidir o, gönül tellerini titreten, getirir “şiirin kokusu” nu. Bir meltem olur girer sessizce gönül dehlizlerine kaybolur, “çalınır mavileri”.
Bir mevsim “güz soluğu”ndadır, döker sarı yapraklarını ağaçların, “ben eylülde kalayım” dese de, başlar “son cümbüş”üne kendi yalnızlığının, kırılıp kristalleşir yüreğindeki kutsal ayna.
Okurken, düz ovada yürür gibisiniz bu şiirleri, ya da yüzer gibisiniz umudun mavi sularında. Tutulup sevgi sağanağına ıslanırsınız sırılsıklam turunç, portakal ve limon çiçeklerinin kokusuyla. Dizeler dolanır düşlerinize kaybolup gidersiniz imgelerinizde. Sonra “gökyüzü saçlarınızı tarar” beyaz bir “hanımeli açar avucunuzda”. Bir gönül köprüsü kurarsınız “martı kanadında İstanbul’la”, yarısı İstanbul’da kalmıştır yüreğinizin, diğer yarısıyla kucaklarsınız “yaşam”ı Adana’da. Ve sonra girer gece düşlerinize “Filistin’de bir çocuk” dalar pencerenizden içeri.
Bir anda bir demet kır çiçeği olur o şiirler, açılır bayırlarda, bir başka gün de nilüferdir hüznün bataklığında. Sonra kırmızı bir karanfil olur boy veren gönül saksıda, birden ebruli bir kardelen, güçlüklerin karla kaplı toprağında.
Seyhan Nehri kıyısında açılan mor menekşelerdir onlar “uçurum düşleri”nde. “Yağmurun gücü”nde bulursunuz imge bolluğunu, bereketli doyuma ulaşırsınız derin bir hazla. Bir an yaralı bir ceylan olup inersiniz pınarların şifalı sularından içmeye, alıp götürür sizi özgürlüğünüz Hülya’lı ve gizemli dünyalara.
Yeni bir ses, yeni bir renk ve yeni bir ışık bulacaksınız “duygusal gerçekçi” bu şiirlerde.
gece ayaza inat
üstü tomurcuklarla dolu
kasımpatına gülümse
açtır bakışlarınla
ebruli turuncu
katmer katmer
soluğum dilleniyor düşümde
kar yığınlarını ağırlıyor dağım
sessizliği dinliyor çığsızlık
sen de dinle uyuyan toprağı
yaprağı saklı hazandan uyan
ısrarlı çekimlerin esiri olduk
kutupların zıtlığından yakındıkça
yalnızlığı ürküttü sesimiz…
yakın bildiğim en uzak
yıldızlarda kaybolduk
ulaşılmaz bir sevdaydı eserimiz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!