Sensizliğe isyanı, başlatan gözlerimden
Dökülen yaşlarımı, silmek için gel n’olur.
Sabır taşı olsaydı, inan çoktan çatlardı
Hasretinden ne çektim, bilmek için gel n’olur…
Sonsuz mu bu geceler, neden geçmez bilemem
Gerçi ufak tefek, küçüktür boyun
Hiç kimseden korkun, yoktur sigara.
Nice yiğitleri getirdin tuşa
Sen gibi pehlivan, yoktur sigara...
Ne kinim var sana nede bir kastım
Söz verdin bahara, Gelirim diye
Yapraklar döküldü, Mevsim kış oldu
Merhametten eser, kalmamış sende
O yufka yüreğin, Sanki taş oldu...
Söyle canım, Nolur doğruyu söyle
Bu şehirde eştir, gece gündüze
Onun için horoz, ötmüyor ağbey.
Sokağı caddesi, insan kaynıyor
Sanırsın ki; Kimse, yatmıyor ağbey...
Masaları mermer, hep dört köşeli
Onaltı eylülü, Hatırlarmısın
Nasılsın diyerek, Sormuştun hani.
İçimi yaktığın yetmedi o an
Karşıma geçipte, Durmuştun hani...
O gün tanımıştım, sevmiştim seni
İçimdeki sevdayı, bir gösterebilseydim
Şaşırırdı tüm âlem, gıpta ile bakardı.
Değişirdi inan ki, kâinatta birçok şey
Rengi farklı olsa da, her çiçek sen kokardı...
Tarihler alt üst olur, yazılır yeni baştan
Karşıma geçip seni anlıyorum deme hiç
Yüreğine hasretlik dolduğunda anlarsın.
Ne zaman ki kolların hükmedecek saçına
Ellerine dolayıp, yolduğunda anlarsın...
Gözlerin zehir eder sana bütün geceyi
Bir yabancı geldi, şu bizim köye
Köy idik, ilçeye geçildiği gün.
Kaptırdık mahsülü, Samanı bile
Daha tarlamızdan, Biçildiği gün...
Toplayıpta halkı, Aklına sokmuş
Sen bir arı olsan, kovan doldursan
Kimse minnet etmez, Balına gönül.
Kelebek misali, dolanıp durma
Kondurmazlar gülün, Dalına gönül…
Aşkından yanarak kül olsun derler
Yaşın onaltıdır,yada onyedi
Sana bir gül gibi kokar el kızı.
Daha yirmilere gelmeden yaşın
Seni hâlden,hâle sokar el kızı...
Zar zor öğrenirsin, adla, yaşını
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!