Bugün uzun zamandır yapmadığım bir şey yaptım. Kendimi dinledim...
Benim kullanabildiğim çok küçük bir dağ evi var. Araçla ulaşmak olanaksız. Bir yere kadar araçla gidebiliyor sonra 45 dakikalık bir doğa tırmanışı yapmak zorunda kalıyorsunuz. Televizyon yok internet yok hatta telefon bile çekmez diyebileceğim bir yer.
Iki küçük kulübeden oluşan (biri ev sahibi için bir diğeri de misafirler için yapılmış) bir yer. Doğaya dokunulmadan tabii. Olabildiğince doğa manzaralı ve uzaktan İzmirimin silüeti ve ışıkları görünür. Çok görmeyi sevdiğim şeylerden iki tanesi.
Sadece havasını unutmuşum. Kolay değil nerdeyse kırk yıl olmuş gitmeyeli. Buz gibi soğuk bir hava karşıladı beni. Hazırlıksız aniden gittiğimden (bir uzun kollu tişortten başka bir sey yoktu üzerimde) üşümem kaçınılmaz oldu. Ama inanın o üşüme bile muhteşem güzel geldi. Kulübeye girmeden derin derin temiz havayı ciğerlerime doldurdum. Sonra çıkarken baba tarafından akrabalarım olan kuzenlerden aldığım anahtarla içeri girdim.
Dışarıya göre oldukça ılık sayılabilirdi içerisi bir masa ve masanın içine doğru sokulmuş dört tahta sandalye, bir yatak, küçük bir elbise dolabı, Kurulu bir soba ve arkasında üst üste yığılmış odun öbeği. Tahta duvara yapılmış boş bir kaç raf ve perdesiz iki küçük pencere. Işık yok. Gelirken gaz lambanızı getirmeniz lazım ama ben kısa süre kalacağım için gerek duymadım. Üşümek o kadar iyi gelmisti ki sobayı bile yakmadım. Elbise dolabında bulunan battaniye ve yastığı çıkardım yatağın üstüne oturup battaniye yi sırtıma attım. Yanımda getirdigim iki kutu biradan birini açıp bir güzel mideye indirdim. Sonra ikincisini.
Biralar bitince yatağa uzandım bir kolumu başımın altına koyacak şekilde. Kendimi boşluğa bıraktım. Düşünmeye ve düşündüklerimi sorgulamaya başladım. Yaklaşık bir saat ben beni sorguladım.
Sonuç nemi oldu. Gelin bir örnekle açıklayayım...
Bir yemek kaşığı tuz düşünün ve bu tuzu çay bardağına dökün ve bardağı su ile doldurup tuz eriyinceye kadar karıştırın ve için tadını hayal etmeniz bile suratınızın buruşmasına yetti değil mi? Şimdi aynı miktarda tuzu önce bir yemek tenceresinde sonra bir göle attığınızı hayal edin ve sırasıyla önce tencereden şu için sonra gölden tencereye attığınız su ıcilebilr kıvamdadır ve hafiften tat bile alırsınız değil mi? Göle attığınızda da suda hiç bir değişiklik olmadığını görürsünüz.
Diyeceğim şu ki. Hayatta karşılaştığımız dertler, sıkıntılar, size üzüntü veren her sey bir kaşık tuz gibidir. Sadece siz ne olmak istediğinize karar vermelisiniz çay bardağımı tencere mi göl mü...
Ben kararımı verince kendimi uykunun ellerine bıraktım ve güneşin iyice terk etmeye başlaması ve benim titreyen bir üşüme ile uyanmama kadar güzel bir uyku çektim. Yataktan kalktım biraz hareket edince normale döndüm. Her şeyi yerli yerine koyarak, hayata kaldığım yerden devam etmek için yola koyuldum...
Son sözüm sana sevgili. Hayatta tuz olduğu kadar ŞEKER de var ve sen benim icin bir gölde bir çay bardağında eritilmiş ŞEKER tadını aldığımsın...! ! !
Yüksel ŞekerKayıt Tarihi : 18.10.2019 13:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!