Her nefesi hayat olan adamdan,
_______________________Gözlerinde güneşi taşıyan kadına…
Deli AŞKIM benim, hasret çekilmez oldukça; her gülüşüne özlemli türküler yakarım şehrimde… Yağmurla yağdıkça yokluğun sızıları, üşüyen parmak uçlarımdan dökülen binlerce satıra güller açtırırım. Bir damla olup şehrine düşmek isterim ay yüzlüm, az ama delice yağmak şehrinin arnavut kaldırımlarına… Şah damarlarından süzülerek yüreğine akmak, seni sende yaşamak velhasıl tek derdim
ilk baxışda vuruldum,
gözlerine baxanda men
başın eyib utananda
utanışına vuruldum men
bezen asta bezen yavaş
Devamını Oku
gözlerine baxanda men
başın eyib utananda
utanışına vuruldum men
bezen asta bezen yavaş
Sana acıyorum
Kendime acıyorum belki bundan zevk alıyorum
Ama sana acıyorum
Ve kahrediyor beni her gün daha fazla...
Nasıl böyle sevdim nerede hata yaptım diye
Düşünmekten alamazken kendimi
Halen nasıl böyle sevdiğime de şaşıyorum...
Yüreğimin sana boyadığım rengini silmek geçiyor aklımdan
Aklımdan geçen gözyaşlarım sana boyadığım yüzümdeki
Boyayla birlikte düşüyor yere
Sensizliğimi Umutlarla avuttuğumu bilmeden
Her şeyimi alırken sen
Ve bana lazım olur diye bir küçük umut bile bırakmadan
Çekip giderken yüzündeki o menfaat gülümsemeyle
Arkanda bıraktığın her sözcükten yeni bir tabut yapıyorum kendime.
Dizlerine yatırdığım sabahları unuttun
Kollarımın arasına teslim ettiğin uykularını
Asi ruhumu dizginleyen aşık sesini duyurmuyorsun artık
Emanet ettiğin yaralarıma artık tütün basıyorum
Baldıranla ovuyorum kanayan yüreğimi
Beni artık şehitler arasında ara
Özlersen beni uçurumların dibinde bekle...
Dudaklarımdan çıkmıyor artık sana yaşatacaklarım
Sana yaşatamadıklarım çok derin yaralar halinde
Yerlerini almış durumdalar iki dudağımın arasında.
Seni beklemenin seni özlemenin
Özlesem de gelmeyeceğinin
Gelsen bile eskisi gibi
Bedenimde yatıya kalmayacağının
Zorla ezberletildiği
Henüz reşit olmamış yasak aşkım
Ç****izlik içinde kıvranıyor şimdi
Ben bileklerimdeki ustura izlerini öperken...
Özgürlüğüm; can verdiğinde
Sen uyurken başucunda
Bana bunları da yaşatacağını nerden bilebilirdi?
Sana acıyorum
Tüm kapıları sana açıyorum bilmesen de
Bensiz geçtiğin her kapı infazım oluyor
Görmüyorsun...
Çok kolay öpebilirdim seni
Çok kolay sahip olabilirdim ben'liğine herkes gibi
Bir cesete bile karşı koyacak gücün yoktu
Seni güçlendirirken günden güne
Her gece yarasalar düşlerimi kemiriyordu
Dayanacak gücüm yoktu
Ama hep zulada senin için saklıyordum ne gücüm varsa.
Seninle ışıkları söndürmek de mümkündü
Ve tüm çektiklerime ortak etmek seni
Dokunmaya kıyamadığım saçlarını
Tel tel terketmek yataklarda;
Git diyecek gücün yoktu.
Yutkunduğunda gecenin buğusundaki sesime karşı
Avaz avaz bağırmana aldırmadan
Dünyanın en acımasızları arasında
Kendime itibar edinmek kolaydı.
Yalancı aşklarının uğultularını dinleyerek geçerken saatler
Beni sevmediler diye ağlarken sen yüzüme
'şu adam rüyama girdi
Bu kadın önümden geçti
Cebim para doluydu
Anneme köpek saldırdı' gibi içinde kalanları
Anlattığında kimse dinlemiyorken seni
Suratının ortasına 'onlar senin sorunun' diyip
Çarpıp çıkmak vardı kapıyı
Hiçbir şey diyemez oturup ağlardın
Yine umutlarını bana bağlardın...
Sana acıyorum çünkü bana yetemedin
Beklemesem bile
Sevgimin karşılığını veremedin
Ben;
Ne de olsa beni de seven var diye
Göğsünü gere gere dolaşmanı isterken sokaklarda
Bundan aldığın güçle küçümsedin beni sen...
Sana seviyorum demek çok zordu
Sana sevmiyorum demek imkansız
Ama
Seni görmemek kolay
Dokunmamak öpmemek
Beni sev diye beklemeden
Sadece bendeki aşkla avunmak kolay
Ne kadar zor olsa da kolay karşılıksız sevmek seni
Ben yeterim kendime
Kendi içimde
Kendi yangınımda ısıtırım soğursa yüreğim...
Sen yok olacaksın
Canım dediklerin canını isteyecek senden
Gülüm dediklerin dikenlerini hayallerine saplayacak
Aşkım dediklerin aşkını ezip geçecekler
Aşksız kaldığına ağlayacaksın bu defa
Beni bir defa küçümsedin
Bin ömür ağlayacaksın.
Aşkımı bu halde gördüğüm için çok üzgünüm
Seni bu halde görmeye dayanamıyorum
Kimbilir benimle yaşadıklarına kim el koydu
Kim yasakladı bana söylediğin seviyorum'lu kelimeleri
Kim yalan yere yemin ettirdi sana
Ömür boyu seveceğim diye.
Ben koca hasretleri eritmeye çalışırken düşevlerimde
Kana boyarken hüznümü
Beş para etmez jiletlerin öncülüğünde
Seni kim gönderdi
Aşkımı kundakla diye...
Ben tüm dünyayı kurban etmeye and içmişken
Sadece aşkın için
Nereden çıktı bu suni dost duruşların?
Bahanesi nedir bu yapmacık susuşun?
Geceleri benden hınç alır gibi sevişmen nedendir?
Ben mi düşürdüm seni
O aç insan kalabalığına?
Ben mi vurdum seni güpe gündüz ulu orta?
Ben mi çaldım ekmeğini sofra vakti?
Ben mi kilitledim seni o yapmacık hayata?
Hapsolduğun tüm zindanların anahtarlarını benden almadın mı?
Üzerine bol gelen özgürlüğünü başucuna ben bırakmadım mı?
Gözlerini umuda ben boyamadım mı?
Üşürsün diye gece gündüz aşkımı üzerine yorgan yapmadım mı?
Tüm tuzaklarına düşmedim mi senin?
Herkesten herşeyden vazgeçip sırf senin seninle olmadım mı?
Hayatımı harcamadım mı senin için?
Sus....
Ben biliyorum...
Seni Seviyorum...
Seni seviyorum
Taşıyamasan da katlanamasan da
Korksan da bunu yüzüne söylememden
Benimle birlikte yaşamaktan korkup
Uzak tutmak için beni kendinden
Benimle savaşsan da
Değişmeyecek.
Beni yenmiş olmanın gururunu ve
Beni böyle çaresiz bırakıp
Oyun oynadığına inandırarak
Kazanılmış bir zaferin derin sarhoşluğunu
Büyük mutluğunu yaşıyorsun şimdi
Halime gülüyorsun
Aşkım;
Beni öldürüyorsun
Uzaklaşıyorum senden ve
Bu ısmarlama aşktan
Sana tüm verdiklerime rağmen
Bir çingene açlığıyla
Gördüğün en küçük aşk parçasına bile saldırırken sen
Seni böyle gördüğüm için son derece huzursuzum.
Kimsin neredesin nasılsın bilmiyorum
Beni sevdiğin için mi
Bana katlanamadığın için mi
Sana yetmediğim için mi
Yapıyorsun bunları bilmiyorum bilemiyorum...
Bu şehri bu hayatı ve bû-sen'ibırakıyorum.
Çok acı;
Sana acıyorum
Bensiz kaldığında başına gelecekleri düşünüp
Ne kadar güçlüyüm desen de
Ne kadar çaresiz ne kadar umutsuz yıkık biçare
Ne kadar zayıf kalacağını düşünüp acıyorum sana.
Bana nasıl yaşamam gerektiğini öğretiyorsun
Diğer insanların da sevmediğini sevmeyeceklerini
Aşılıyorsun bana bilmesen de
Üzgünüm...
Kendime acıyorum bir oyuncu olacağım için...
sana değil asla sana olmayacak...
Vazgeçilmiş düşlerin ezilmiş gülüşlerin arasından
Küçük tefek tane parça oldukça kaçamak
sarılıyorum bende kalan parçalarına
sarıldıkça acıyorum en küçük parçana
sarıldıkça elveda...
Yazık...
Çabuk olsun çabuk başlasın isterim ne başlayacaksa. Sabırsız fütursuzum…
Çok önemsemem ne düşündüğünü ilk anda... Bu benim ve bu benim düşüncem… Sonrası zaten zevk-ü sefa derler ya…. Seç seç al ne istersen gönül bahçemden… Kasmanın kastırmanın kasılmanın ne faydası var? Birden olmalı her şey... Aniden… Hızla yıldırım hızıyla... İşi de gücü de gülmesi de ağlaması da…. Beklemenin bekletmenin ne faydası ve yaşamın? Ertelemeden… Hemen hemen hemen… Yarın belki geç olabilir her şey için... Gidebilirim sen gidebilirsin yağmur yağabilir kar yağabilir hava soğuyabilir hazan olabilir. Hasta olabilirim başkası olabilir... Şimdi hemen şimdi… Ne olacaksa... Olmadı mı? Olmasın ne yapalım. Olmadı der . geçer gideriz... Tarih uygun yeri buldurur her insana...
Hüznüme sevincime çoşkuma ayak uydurabilecek misin? Deli misin sen? Biraz deli olman lazım beni anlaman için…. Ne akıllılar gördük deliden beter ne deliler vardır her şeye aklı yeter. Yaparım ben hep bunu... Bazen deli gibi bakarım uzaklara. Dalgalara seslere kulak veririm. Delicesine kaptırırım kendimi kemanın sesine telin tınısına sanatçının söylemesine…. Aklım firar eder dağlara kaçarım. Yalnızlığıma kaçarım belki. Var mı delilik sende de biraz benim gibi delicesine dökülmek için yollara?
Hep acıkırım açlık doyumsuzluk perişan eder … Hep özlemi vardır ama her şeyin ayırmam ki…. Şimdi konu sensin... Ekmek gibi acıksam su gibisusasam sana... Yesem doymasam seni ya da verdiklerini kıymetlerini... Sen de alsan biraz benden istersen tabii... Açsan bana işte olmazsa olmazı bu... Pencere de bu kapı da... Girebiliyorsan birlikte buyur bakabiliyorsan bak…Birlikte.. Dolandırmanın bir anlamı yok bu lafları benimle . ölme benim için ölme yaşa yaşamak iste.. İste ki mutlu edeyim mutlu olayım... Anla dinle sev sev sev…Çok sev... Bulunmaz hint kumaşıymışız diye düşün kırk yılda bir gelen bir yıldız bir misafir... Kaşık gibi uyumayı iste benden terini silmeyi önünde diz çökmeyi... Sevgin sevgim için ama gerçekten iste laf olsun diye değil...
O kadar da basite indirme hiçbir şeyi uzun soluklu bak... 50’sinde dünya seyahatini 60’ında sahneye çıkmayı 70’de zeytin dikmeyi 80’de keman çalmayı 90’ ında çocuk yapmayı düşün... Yaparsın yapamazsın başka… Gerçekten iste bunları... Delice mi geldi? Yapma lütfen... Ya plansız yakalanırsam 60’ ında boşluk da hissedersem kendimi? Ya yetmişin de otur şu köşeye diyenler olursa bana? Ama ben bu değilim ki…. Bilmem lazım önceden yapacaklarımı…En incesinden...
Sanma ki çok da planlıyım o kadar değil... Ama ana hatlarıyla bilmem lazım her şeyi... Yapacaklarımı istediklerimi... Belki yapamam yarım kalır ulaşamam en azından düşünüyorum ya... O da yeter… Kendimi mutlu hissederim böyle… Ha bir de plansız yaşarım... Çaya giderken çorba içmek gelir mi senin aklına? Benim gelir çok da severim…Birden gelişeni iyiye değişeni deniz derken dağa çıkmayı yakına derken uzağa gitmeyi birden karar değiştirmeyi... ama en doğru kararı vereceğimi bilirim hep... Zordur ayak uydurmak bana hem de ne zor.. Alışabilir misin bunlara pervasızca? Sorumluluktan kaçmadan sorun çıkarmadan ama…
Sevmem de ağırdır kızmamda benim. Ölürüm uğruna gözüm hiçbir şey görmez sevdim mi yandım mı tutuldum mu... Ölürüm ölürüm... Gecem gündüzüm sazım sesim meleğim bebeğim olur benim sevdiğim... Eşim yoldaşım olur neyim varsa neysem onundur... Yaparım her şeyi biz için... Ama biz için biz olabilmek biz diyebilmek için... Paylaşmak üretmek birlikte zevkleri keyifleri üzüntüleri... Küstürmeden götürmek geleceğe üzmeden düşürmeden örselemeden sevdayı... Sevdalı yanarak yaşayarak bakarak severek hissederek.. Kesintisiz aşk benimkisi; çabuk biten değil…
Hüzünlerim de vardır benim; ağlayana koşana düşene ayrılana ağrıyana acı çekene hastaya sağlama sakata... Müziğe resime denize dağlara taşlara... Kaşlara gözlere... Kaçmalara koşmalara durmalara... İçindeyimdir hayatın... Çalan müzik de kavalım dertli türküyüm oynak havayım efeyim Köroğlu Karacoğlan misali...
Kırk yılda bir gelenim ben... Her zaman gelmem... Gelemem... Gelmek istesem de bir dahası yok bunun... Kırk yılda bir böyle olurum... Kolayı da istemem öyle rast gele el yordamıyla değil göre göre diye diye tuta tuta... Göğüslerim ararım severim ne seversem ne yaparsam ne istersem ben gibi...Benim gibi…
Uzağı yakını bugünü yarını her şeyi... Müziği resmi yemeği çayı … Ve seni...
Evet evet evet seni...
Hemen istiyorum...
Geleceksen bana benim gibi koşarak çoşarak; Sevginle duygunla fırtınanla gözyaşınla isteklerin umutların aşkınla...
Heyecanınla şehvetinle kadınlığınla…
Korktun mu?
Kork tabi!…
Beni sevmek yürek ister...
Bende olmak gönül ister...
Beni bulmak emek ister...
Yapabilecek misin verebilecek misin bunları?
Sözlerim bitmiş gibi… suskunum
İçimdeki hayatları öldürmüşüm ve içimdeki enkazın ağırlığını hissediyorum.
İçimdeki yeminlere kör düğüm atmışım ve açılmıyor.
Yeminlerime bir yemin daha katıyorum duygularıma nasır atarak…
Unutursun dediler bana… meğer herkes yalancıymış…
Biraz daha büyüyorum hayatın kollarında nasırlaşarak.
Bu ben değilim o balonlu kız değilim!
Elimde balonlarım patlatıldı. Artık eskisi gibi nazar boncuklarını sevmiyorum.
O güler yüzlü yüzümü aynalara hapsettim.
Yağmurlu günlerde dışarı çıkmıyorum artık.
Asık suratımı takıyorum yüzüme dünyanın ve dışarıdaki anlamsızlığına atıyorum kendimi…
Kelimelerimi kaldırdım dolaba
Aynalara ve kendime anlatacak bir şeyim yok çünkü…
Yargılarımı çöpe attım.
Renkli kalemlerim yok!
Zaten renklerimi de kovaladım kaçtılar benden…
sen yine olduğun gibi kal!
Her aya bakisinda beni hatirla Yildizlar gözlerine takilirsa
Gözlerine baktigimi sakin unutma
Bir yaprak düserse avuclarina
Ellerimdir sakin birakma
Yalnizca 'O' duyar sesimi
Cok uzaklardan
Baska kimse bilemez neler düsledigimi
Neler hissettigimi
Güzel olan hersey cabuk bitse de bu bitmesin
'O' bitmesin
Hic
Seni özlüyorum. Gecenin en zifiri anında bile odamı aydınlatan bu aşkı özlüyorum en çok da her gün duyabilmek için çırpındığım sesini. Seni özlüyorum işte... Her kavgamızın sonunda çekdiğim sancıları seni kaybetmek korkusu yüreğimi bir bıçak gibi kestiği anları bile.
Seni özlüyorum kabul ettim artık bunu... Gözbebeklerimin içine yerleşmişsin ve dünyada iyiye ve güzele dair ne varsa içinde sen varsın. Meleklerin kanatlarında geliyorsun sen bana her gün martıların gözlerinde. Bir papatya demetinin üstündeki uğur böceği oluyorsun ayın şavkında umudun mavisindeki en çok bu renge tutkunum bilirsin sen varsın. Yüreğime işlemişim seni bir dantel gibi ince ince düğümlerle... Çözülemezsin çözmem seni. Oradasın orada kalmalısın. Çünkü bir tek sen yüreğime yakışırsın.
Her gün içimi ısıtan asıl sensin sıcacık ışıklarında tüm ruhumu saran her yeni güne gözümü acar açmaz içine doluştuğunbir günaydınsın. Seni özlemek dayanılmaz hale geldğinde bile hiç isyan etmiyorum. Çünkü içimdesin ve seni göz yaşlarımla akıtmaya kıyamıyorum. Özlemin sancılarıyla bedenim her gün ölse de aslında her güne yeniden doğuyorum.
Seni özlüyorum çünkü seni seviyorum hemde çok.. Doğrularını yanlışlarını sorgulamadan bir çocuk yüreği gibi masumca yaşıyorum seni. Bu hayata verdiğim her nefesde gittiğim her yerde sende benimle birlikte varsın. O yüzden yalnızlık hiç bilmiyorum. Asla değiştirmeden en katıksız halinle seviyorum seni. Özgürleşiyor aşkımız sevdikçe büyüyor özledikçe yüceliyor. İşte en çok bunu özlüyorum seni sevmeyi özlüyorum. Sevdikçe daha çok özlüyorum özledikçe daha çok seviyorum.
Haydi sen de çevir sırtını ve sen de git… Gideceksen şimdi git. Çünkü tam zamanı… Bir yanıma çARESizlik diğer yanımda yorgunluğum var. Bir yanımda yalnızlığım diğer yanımda geçmişime dargınlığım var… Gideceksen şimdi git. Çünkü tam zamanı… Bir daha ölemem ben bu fırsatı bir daha veremem sana. Bir daha sevemem ben çıkamam yollarına bir daha… Gideceksen şimdi git. Dedim ya tam zamanı…
Anlamak? .. Neydi ki anlamak anlayınca ağlamak ki bu kadar yıprattı bizi? Neydi ki sevmek paylaşmak biz beceremedik? .. Haydi git. Yüzüme kapat pencereni çek perdelerini. Gideceksen şimdi git… Boşver mumun ardında esen soğuk soluksuz rüzgarları. Boşver kurşunların söylediği anlamsız şarkıları. Haydi sen git artık… Ben suçun tamamını üzerime alıyorum. Zaten öyle yapmazsam ölene kadar nasıl severim seni? .. Haydi git…
Gideceksen şimdi git ve ben de yeniden başlayayım hayata eğer ayakta kalmayı başarabilirsem! .. Ve şimdi git ki yarın sana da sorayım “En çok ihtiyacım olduğu zamanlarda nerelerdeydin? ” diye… Aldırma sakın yolculara hancılara. Hayat ki kocaman bir yalandan ibaret. Hayat ki kocaman bir labirentten ibaret. Haydi git… Gemilere limanlara aldırmadan ve hancıları yolcuları tanımadan git. Haydi git…
Aldırma ağlıyorsam aldırma yaşamaya dair bir neden arıyorsam ve sakın aldırma acılardan yorgun beynimi taşıyamadığım başımı avuçlarımın arasına alıp “Haydi artık git” diyorsam. Git haydi… Bir yıldızın tan yeri ağarırken bir başka gökyüzünde vücut bulması gibi rüzgarın en son kırık ve titrek yaprağı da dalından düşürmesi gibi git. Haydi git artık… Git ama benim için endişelenme. Çünkü “gecenin en karanlık olduğu an havanın aydınlanmasının en yakın olduğu andır meleğim”…
Bana kırıl… Söylediklerime yazdıklarıma hatta benim yaşadığımı sandıklarına. Ve git… Hiç düşünme “neden? ” diye ve hiç çelişkiye düşmesin yüreğin “acaba? ” diye. Haydi git artık…
Bir basamak olarak zamanı çiğneyip bütün çıplaklığıyla her doğruyu belki görüp yaşamaya ömrümüz dahi yeterli olamayacak. Bugünüm meçhul yarınım inan bunların da bir önemi yok. Haydi sen git artık… Benim için olmasa bile kendin için git. Taşıyamazsın beni kaldıramazsın bu zor anlarımdaki ağırlığımı… neyse be meleğim gerçekten istiyorsan git artık… Ve biliyor musun gülüm; anlatmak istediğim her şey aslında herkesin anlam vermekte zorlandığı o uç noktalardaydı…
Şimdi dargınım… Sana hatta kendime kaderime bile… Sitemlerime ahlarıma isyanlarıma… Gitmek istiyorsan şimdi git. Olur ya; belki bir adım atar da yaşatırsın beni kurutursun göz yaşlarımı uzatırsan ellerini… Lanet olsun be! Haydi git artık. Sen her şey ben ben hiçbir şeyken git…
Boşver be meleğim! Kocaman bir “aaaahh” çek gitsin nasılsa giden ömründen gitmiyor… Haydi sen git artık…
Eğer isteseydik tanışabilir ve hayatımızın hayatlarımızın akışını değiştirebilirdik. Oysa çok erkendi bizler hep geç kaldık. Bizden daha erken davrandı ellerin yalanları riyaları. Yakalayamadık zamanı mücadele edemedik. Yakalayamadık yarınları geri çeviremedik zehirli okları. Neyse be meleğim zamanı gelmişken sen git artık… şimdi gitmezsen hiçbir zaman izin vermem gitmene. Gideceksen benim ölüme en yakın olduğum zamanda git. Eğer yaşarsam gidemezsin… Ve beni hiç anlamadan anlamaya çalışmadan yaralarıma ilaç olamadan git. Haydi git…
Sakın silme göz yaşlarımı uzatma o küçük ellerini. Ne olur bırak bırak da ağlayayım doyasıya ve düşeyim sonsuzluğa. Ne önemi var ki artık. Bırak gülüm bırak da öleyim bir yerlerde. Ve sen git artık…
Bağışla be meleğim! Gene şaşırdım işte… SEN HİÇ GELMEDİN Kİ NASIL GİDECEKSİN? ...
Âşıklar sadece daha iyiyi umut etmeyi değil onu yapmak için çaba göstermeyi de öğrenirler. Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak onun tutkusunu almak ve onu sonsuza kadar yitirmek demektir.
Gerçek sevgi kimin daha karlı çıkacağını düşünmeden bir insana
vermeyi düşünmektir.Engellere üzerinden asılacak fırsatlar olarak bakarsak sadece çözüm bulmakla kalmayızkendimizin genel sorun çözme yeteneklerini de artırırız.
Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize. Sevgi eski yaraları açmak değildir; onları kapatmaktır. Ayağa kalkıp yasamaya devam etmek demektir.
Kalp; tutkularımızın yasadığı yerdir. Çok narindir kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir. Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur. Onun yasaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.
Yasam sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman bir serüvendir. Korku yaşamın sınırlandırılmasıdır hayırdır. Sevgi yaşamın özgürlüğe kavuşturulmasıdır. EVET deyin.
Derdin ne kadar oturmuş görünüşün ne kadar umutsuz yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez. Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir. Olgun insan pek çok yol pek çok çözüm ve pek çok sonuç olduğunu bilir.
Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez. Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.
Yasamak Sevmek ve Öğrenmek.
Ne kadar akilli ya da duyarlı olursa olsun herkesin yanlışlık yaptığını ve her halde de yapmaya devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir. O yüzden neden kusurlarımızı kabul edip insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz? Kendilerine inananlar ve yaşadıkları ana güvenenler yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar geçmişin pişmanlıklarını değil anıları depolayacak bir yer olduğunu; geleceğin korku değil umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır. Sevmekle geçen bir yasam; asla sıkıcı olmayacaktır.
SENI SEVIYORUM demekten asla bıkmayın ve sakınmayın. Sadece kalp için hasat zamanı yoktur. Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir
Kalabalığım diyordun.Kalabalıklar arasına sıkışmıştı yalnızlığın biliyordum.Karanlıklarda benden dahil kaçırdığın gözlerinden anlıyordum çelişkilerini.Sevmek isteyip de engellerini; aşık olmak isteyip de korkularını.Ben seni kısa fakat uzun tanıyordum. Yaşanmışlıklar seni sürekli bir kördüğüme itiyordu; fark ediyordun.Yaşadıkların üstüne geliyordu eziliyordun; ses etmiyordun. Tüm insanlar güçlü biliyordu da seni; ben görüyordum zayıf yanlarını.Dermanını tüketen insanları.. Bende ses etmiyor kim bilir edemiyordum.Hayat senin hayatındı. Eğrisiyle doğrusuyla sen yaşıyordun.Ben küçük bir anını paylaşıyordum.Küçük anlara büyük şeyler sığdırıyorduk belki de ama nedense giden hep sen oluyordun.Gitme diyemiyordum.Cesurdum hani? Neden kırılıyordu gözlerinde cesaretim? ? Yüreğimin kanayan yanlarını anlatamıyordum ve anlatamadıkça daha da tıkanıyordu damarlarım nefes alamıyordum.Her gidişinde benden götürdüğün parça büyüyordu.Kapılar arkasına sıkışmış gözlerim kanıyordu ve daha da kısık gözlerle bakıyordum ardından.Yalan oluyordu her şey rüya oluyordu.Kapıya dayanan sırtım acıyordu tavana dikilmiş gözlerim.Gözlerim çok acıyordu.Elim yüreğim üşüyordu. Parmaklarım tutmuyor hüznün ağırlığını taşıyamıyordu ayaklarım...
Ayaklarımda üşüyordu... Gidiyordun..Geride kalan içemediğin kahven ve bir parça ekmek oluyordu yiyemediğin. Varlığını hissediyordum. Sen olmuyordun... Olmuyordun da hep var biliyordum.Yıkıntılar arasından çıkmaya çalışıyordum.
Üstüme devrilen duvarları atmaya ve kalkmaya çalışıyordum. Devrildikçe devriliyor ve ezildikçe eziliyordum.Yazdığın bir kaç satır takılıyordu gözlerime okuyordum.Kanayan gözlerim damla damla kan akıtıyordu mısralarına ve arkadan gelen ses.Ya içindesin çemberin ya da dışında olacaksın' diyordu…
SEN...BEN...YANİ BİZ...
Var mıydı bir çember hayatımızda? Ne turası ne yazısı olabiliyorduk hayatın. Ne içi ne de dışı olabiliyorduk çemberin... Paranın dikliğinde çemberin üzerindeydi yaşama savaşlarımız... Yine gelecek ve gidecektin... Gelecek gidecektin.Ve ben her defasında ağırlaştıkça ağırlaşanbüyüdükçe büyüyen hasretinle baş başa kalacaktım.Biliyorum bir gün gelecek o gün gelecek.Ve sen gelmemek üzere gideceksin ben yokluğunla savaşacağım.Senle olmaya ne kadar kolay alıştıysam sensiz olmaya bir o kadar zor alışacağım.Ellerim gidecek telefonlara biliyorum.İçim cız edecek.Kulaklarım kapı zillerindegözlerim yollarda ve sen yokluklarda olacaksın.Bunu benim iyiliğim için yaptığını söyleyerek; kendini kandıracaksın en çok.Yanılıyor olacaksın.Yüreğimin tahtına oturtmuşken seni; indirmek kolay olmayacak.Kim bilir belki tahtını fırlatıp atacağım ama sen hep ve çok fazla yüreğimde yer edecekorada kalacaksın....
İSTEMESEMDE; İSTEMESENDE...
SENİ SEVMİŞ OLACAĞIM....
SEVGİMİN IŞIĞIYLA KAL....
Ey yâr susuşum sözümü esirgemekten değil. Sana değen sözleri çoktan yitirdim; dudağım avare dilim perişan.
Aklım ermiyor ki sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim. Kelimelerin sıcağı kaçmış hece hece küllenmişler; sükût lehçesinde aç susuz bir mülteciyim şimdi. Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz öyle hayatsız öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki? Acıyı öğütüp ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi? Sen değil misin kabrimi bekleyen sadık yâr? Dillerin sustuğu yerde sen değil miydin ısrarla adını söyleyen unutulanların? Sen değil misin nice dertlinin derdini hiç itirazsız dinleyen?
Sahiden taş mı kesildin? Oysa sen sözlere efsûn bağışlayan dudaksın. Nefesi boşluğun hapsinden kurtarırsın. (Belki de her ses bir mahpusun kırılmış zincirlerinin şakırtısıdır.) Sana değdiği yerde dirilir sessizlik. Sana vuruldukça hece hece kanatlanır suskunluk; şiirlerin ufkuna yükselir söz öykülerin kuytularında giyinir. Sen dağı delen Ferhat’sın; söz ki dağı kar gibi eritir de Şirin yâri sımsıcak kucaklar. Sen Aslı’ya Kerem’sin; ses ki çatlak dudaklardan sızan kevserdir. Sen Kerem’in Aslı’sın; söz ki tek bir hecesi bizi varlığın koynuna saklar; “Ol! ”sözü hatırına yokluk varlığa yüz bulur.
Taşın sözü yok mudur ey yâr? Taş dediğin konuşur. Zamanın dudağıdır. Çatlaklarından acılar sızar; kuytularında çocuk gülüşleri gibi neşeler saklar. Taş dediğin susar. Zamanın dilidir; bir bakışında nice gürültüyü susturur; anlamsız telaşları dağıtır hoyrat koşturmaları durdurur. Kadîm zamanlar içinden sızıp gelen bir kan gibidir taş; nabzımızı doldurur.
Taş zamanla eskimez mi? Sen zamansın ey yâr gelir ve gidersin. Saatlerin kadranında uslu uslu gezinirsin amma saçlarımı değil sadece kemiklerimi dağıtırsın. Usulca sokulursun odama; “tik-tak” sadece “tik-tak” eşyalarımı değil sadece beni de benden çalarsın; elbisemi değil sadece tenimi de soyarsın. sevdiğimle arama ayrılıklar koyansın. Sen çoğaldıkça ben azaldım; seni tükettim derken ben tükendim. Sen zamansın ey yâr pek kıskançsın.
Taş kesilmişsin ki sana vefasız dediler. Tanımazmışsın beni. Adımı bile anmazmışsın. Güzellikten hiç anlamazmışsın. Mehtabı kucaklayan sen değil misin her defasında? Günün ilk ışıkları sana koşmadı mı her sabah? Nice surlarda masum bebekleri bekleyen sendin. Nice sütunlarda fısıltılı dualara fısıltını ekleyen sensin. Köprülerde kemerlerde yâri yâre kavuşturan senin metanetin değil mi? Çeşmelerden serin sulara yol veren senin serinliğin değil mi? Dereler boyu suların elinden tutup şarkılar söyleyen sen değil misin?
Aslında kendi taşını dikiyor değil mi insan? Her gün bir önceki günde bırakırız bedenimizi. Her yeni günün sabahında eskimiş bedenlerini yüklenir gibi insan. Sanki yakamızda çocukluk fotoğrafımızı taşır gibi yürürüz yeni zamanlara. Kendi cenazesini kaldırır gibidir insan. Baktığımız her yüzün ardında eskimiş yüzler saklıdır. Şimdiki bedenimiz daha öncekilerin başını bekleyen konuşkan bir taştır. Ölmüş yanlarımızı hatırlatır. Bir taş gibi ağırlaşır gözlerimizin karası. Var-yok arası bir titreyişe dönüşür nefesimiz. İki nefes ortasında dikilir taşımız. Taştan taşa koşar bakışımız. Hatıralarda saklı solgun fotoğraflara nakışlı yüzler üzerine uzanır gölgesi.
Sen değilsin; taş benim ey yâr. Kendimi taşımaya mecâlim yok. Kendime söyleyecek sözüm yok. Kabrimden kalbine taşınıyorum ey yâr. Suskunluğum taş olmaklığımdan. Sözsüzlüğüm sözümü taşa devrettiğim için.
Bağrımda ağır ve soğuk bir suskunluk... / Taşıdığım sensin ey yâr. / Söze sığdıramadığım. / Ve hiç susturamadığım. / Ne oldu kalbime? / Katılaştı katılaştı. / Taştan da katılaştı. / Ağlarsa taşlar ağlar. / Ben ağlayamadım; sen ağla... / Taş değil misin ey yâr?
ÜZGÜNÜM
Sana sevgimi anlattıkça sen uzak durdun benden. Ben “Aşk” dedikçe sen “Dur” dedin. Oysa ben gerçekten seviyordum seni. Bu yüzden içimdeki aşk fırtınasını durdurmam mümkün değildi. Söylemeden duramazdım ki sevgi sözcüklerini... Ama sen anlamadın...
Hayata dair ne varsa paylaşmak istedim seninle. Güleceksek birlikte ağlayacaksak birlikte olmalıydı. Önümüze aşkımızın ışığını alıp bizim için aydınlattığı yolda hiçbir engele takılmadan inatla cesurca korkusuzca yürümeliydik. Ancak böyle yaşanırdı bir aşk çünkü. Ama sen yaşamadın...
Herkesin ayrı bir dünyası vardı biliyordum. Ama aşk ayrı dünyaları bir potada toplayıp yeni bir dünya yaratmak değil miydi? Yaratılan o dünyada kimsenin benliğini kaybetmeden ortak tutkuları duyguları yaşaması değil miydi aşk? Her türlü çatışmaya rağmen bir küçücük gülümseyiş bir sıcacık bakışla unutmak değil miydi bütün kızgınlıkları? Ama sen unutmadın...
Ben seni kaybetme duygusunu taşırdım içimde. İncineceksin diye dokunmaya korkardım. Yokluğunu düşünmenin verdiği iç huzursuzluğuyla uykusuz geceler geçirirdim. Sabaha kadar kırpmazdım gözlerimi de. Sabah seni gördüğümde sanki saatlerdir uyuyormuş gibi enerjiyle dolardım. Kıpır-kıpır olurdu içim. Tarifi imkansız bir heyecan bir yürek çarpıntısıyla sarılırdım sana. Ama sen sarılmadın...
Bir tohumdun sen yüreğime ektiğim. Kanımın deli akışıyla sulardım seni. Sevdamın ateşiyle ısıtırdım ayazda. Büyüyecek bir filiz olacak rengarenk çiçekler açacaktın. Ama sen açmadın...
Tenlerimizin buluşması bir ayine benzerdi benim için. Sonsuzlukta kayboluştu. Bedenlerimizin aşkın içinde erimesiydi. Yaşadığıma hele seninle yaşadığıma şükredişti. Her seferinde yeniden doğuştu. Ama sen doğmadın...
Şimdi yorgun yüreğim. Bunca çabaya rağmen o mutluluk gülüşünü yüzünde göremediğim için yorgun. Cesaretsizliğinle umursamazlığınla aşka burun kıvırmanla yorgun. Bu yüzden daha fazla kaldıramayacak seni. Daha fazla yaşayamayacak bu umutsuz aşkı. Yüreğim seni…………ÜZGÜNÜM.
Güle güle...
Bu şiir ile ilgili 337 tane yorum bulunmakta