Her Dönemde Aşk
İlk çağın taş devrinde, mağara duvarları arasında yankılanan adımlar vardı.
Ateşin ışığında titreyen eller, av sırasında paylaşılan dokunuşlar…
Bir taş çizgisi, bir figür, sessiz bir “seni seçtim” fısıltısıydı.
Geceleri gökyüzüne bakarken eller birbirine karışır, yıldızlar kadar uzak ama aynı zamanda yakın olurdu.
Her dokunuş hayatta kalmanın ortağıydı, aşkın ilk biçimi bu sadelikte gizliydi.
Nil’in kıyısına geçelim, Mısır’ın piramitlerinin gölgesine.
Firavunların sarayında bakışlar hükmeder, kadınlar hiyerogliflerde kendini saklardı.
Aşk bir ritüel, kutsal bir sır; bir çiçek, bir hediye, bir söz sonsuzluk kadar değerliydi.
Gözler Nil’in akışıyla yarışır, fısıltılar taş sütunlara kazınırdı.
Akropolis’in taş merdivenlerine adım atalım, Antik Yunan’ın sokaklarına.
Agora’da fısıldanan isimler, tiyatrolarda dramatik bakışlar…
Aşk oyundu, şiirdi, dersiydi; ruhlar Platon’un ideallerinde dans ederdi.
Tanrılar bile kıskanırdı insan kalplerini; Afrodit’in gözleri, aşıklara gizli rehberlik ederdi.
Aşk biçimi özgürdü, hem öğrenilen hem yaşanan bir deneyimdi.
Roma’nın geniş yollarına ve hamamların buharlı köşelerine süzülelim.
Gladyatörlerin gölgesinde gizlenen dokunuşlar, taş sütunlara kazınan isimler…
Meydanlarda yankılanan kalp ritimleri…
Aşk hem meydanda hem sırda yaşanırdı; gösterişli ama özeldi, kişiseldi.
Orta Çağ’ın şatolarına geçelim.
Mum ışığında saklanan gözler, şövalyelerin sevgililer için savaşması,
kadınların zarif sözlerle umutlarını saklaması…
Bir mektup, bir çiçek, bir sadakat simgesi; her bakış bir sınav, her dokunuş bir yemin.
Aşk hem fedakârlık hem inançtı, her hareketin anlamı büyüktü.
Rönesans’ın Floransa ve Venedik sokaklarında yürüyelim.
Leonardo’nun fırçasında, Shakespeare’in dizelerinde, Michelangelo’nun mermerinde…
Bir bakış, bir dokunuş, bir söz eser oldu, ölümsüzleşti.
Aşk artık sadece his değil, yaratım ve devrimdi; sanatın diliyle konuşuyordu.
Sanayi Devrinin İngiltere’sinde şehirler yükselirken,
fabrikaların gürültüsü, tren istasyonlarının aceleli adımları arasında aşk direnç buldu.
Posta pullarıyla gizlenen mesajlar, gizli buluşmalar ve kısa bakışlar…
Aşk biçimi sabır ve planlamayla yoğrulmuştu; zamana karşı bir direnişti.
Modern zamanlarda, New York ve Tokyo sokaklarında,
şehir ışıkları ve dijital ekranlar arasında aşk yeni bir yüz buldu.
Mesajlar, sosyal medya, ekranlar…
Ama hâlâ aynı denizde yüzüyordu: derin, engin, değişmez.
Bir bakış, bir emoji, bir dokunuşun simülasyonu…
Ama öz binlerce yıldır aynı: bağlanmak, sevmek, susmak ve suskuyla paylaşmak.
Ve biz hâlâ bu denizdeyiz,
her çağın rüzgarını almış,
her taşın, her piramitin, her tiyatronun, her mektubun ve her mesajın izini taşımış,
bu devasa denizde süzülen gemilerde…
Aşk biçimleri değişse de öz değişmez: yüzmek, kaybolmak, bulmak ve yeniden sevmek.
İlk çağdan dijital çağa kadar, aşk bir denizdir;
dalga dalga, çağdan çağa taşınan, insanlığın yüzdüğü engin bir deniz.
Hüseyin Erdinç
Kayıt Tarihi : 9.11.2025 21:05:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!