usta
bir düşgen olacak
açıları arasında sonsuzluklar bulunan
bir köşesi
karanlığın ta öte yakasından başlasın
bir kıyının ucunda bulduk rüzgarı
kesik kesikti deniz
üçümüz oturduk günbatımına karşı
eylül, yalnızlık ve ben
biri bana ucuz bir ölüm satın aldı
karşılık beklemeden
dedi artık stres yapmana gerek yok
işe erkenden koşturma
boşuna adını arama dergi sayfalarında
ben dedi ilk önce nüfusa uğradım
Siyah beyaz bir İstanbul'dun
Orda eski bir palas otel
Tozun hala üstümde
Kocaman olmuştur şimdi
Elinden tutup gezdirdiğim Sirkeci
senin adında toprak ısınıyor
tohum çimleniyor
kuş sesleri eşliğinde yaprak açıyor bir ağaç
bir çocuk okumayı söküyor
senin adında yerle gök arası
ne zaman onunla kırlara çıksak
yağmur çiçeklerine gebe kalırdı bulutlar
yamaçlar yeşile yuvarlardı kendini
savaş gemilerini
yüzen çocuk bahçelerine
baktım su, yaklaştım gece, dokundum korku
kaçamazdım, önüm sıra yürüyordu
karanlık yüklü bir kuyu
sustum kör, sarıldım bıçak
biraz daha beklesem yer yarılacak
kaç yöne birden çarptım
kaç soruya birden
yoksa ince bir tavan aralığıydı dünyam
yırttım bildiğim adresleri işte o gün
yüzümü ağularda yıkadım
hayli uzak düşmüştüm kendimden
bildiğim o kadar çok şey vardı ki
bozuldu ezberlerim
ve künyeden düştü doğuştan
olduğunu sandığımöyküler
alıp buralardan seni ıssızlığıma götürsem
solgun bir ay ışığı… ateşböcekleri uçuşsa, biz sussak
hayattan kurtulan yoksul çocukların sözlüğünde
bir dizelik acıyla dönsek dünyaya / yeniden
aynı coğrafyaları paylaşıyoruz seninle sevgilim
Belli ki, güzel betimlemeler var dağarcığınızda. Neden birkaç şiirle bıraktınız sayfanızı?
Selâmlar...