Hayat ve İnsanlar Resitali

Nuh Karaaslan
229

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Hayat ve İnsanlar Resitali


Pantolonunu çekti yukarı.
Kaderinde delik vardı zaten,
Kemerinden delik aradı...
Yerleştirdi kalçasını.
Gerindi bi şöyle.
Gömleğinin kolunu sıvadı,
Esnedi bi şöyle.
Aynada kendisini aradı,
Sülük Süleyman,
Aceleyle çıktı evden.
Aklının gramı evde kaldı...
Kaç gramlıktı ki zaten aklı..
İşsizler kahvesinin baş köşesi,
Atadan ona kaldı.
Okeyi atar, kahveyi telvesiyle yuvarlardı.
Günleri hep böyleydi.
Günlerine gün katardı...
.....
Sülük Süleyman, işsizler kahvesinin okey güneşiydi; ama, durmadan bocalayan...

Kalın mercekli,
Lacivert çerçeveli,
Acayip yuvarlak camlı,
Gözlüğünü,
Tek gözü kapalı olduğu halde,
Komidinin en tozlu,
En uzak köşesinde,
El yoklamasıyla buldu...
Gece yarısına kadar,
Kamu özelinde ki ödenecek
Elektrik su faturasını,
Kotası biten internetini,
Harçlığının üç katı olan,
Her yıl güncellenen,
Pratik el ve okutulan hukuk kitaplarını,
Yaklaşan ev kirasını,
Hasta olan ve artık zor çalışan babasını sonra da...
Geceyarısını az buçuk geçince de,
Genel kamu hukuku final sınavını düşündü.
Kalın kalın kitaptan,
On soruluk sınav da neydi?
On soru cevaplamayla öğrenci bilgisi ölçülebilir miydi?
Hukuk böyle bir şey miydi yani?
Hukuk var mıydı?
Hukuk varsa, adalet neredeydi?
Düşündü,
Düşündükçe daha da çıkılamaz olan
Bu kaosun içinde,
Çırpındı durdu...
Gözleri kızardı,
Gözkapakları şişti,
Hayallerine dalıp gitti,
Uyuya kaldı sonra,
Daha da doğrusu, sızıp kaldı...
...
Solmuş gül Adalet, hukuk öğrencisiydi...

Kasketini istedi,
Pörsümüş,
Ucu püsküllenmiş,
Ecevit kasketini...
Askerlik sonrası almıştı.
Köyünün Halo dayısına özentisinden,
Karaoğlan aşkından...
Üçüncü torunu da yoldaydı.
Heyecanı ona babasından yâdigârdı.
Bi heyecanı,
Bi de çorak tarlası...
Yılda iki ürün,
Birini mayıs ayında
Diğerini kasımda.
Naçar elleriyle toprağın karnını eşelerdi.
Toprak eşelendikçe,
Daha çok verirdi.
İyi ürün, iyi hasat
Düğün dernek demekti.
Oğlanı, kızı baş göz etmek demekti...
Ama, emeğin yanında
Su gerekti;
Sadece emek yetmezdi.
Gerek gerekti...
....
Ağlasunlu Hasan Emmi, çiftçiydi...

Bıyığını burdu,
Sabahtan beri bu kaçıncıydı.
Aynaya baktı.
Bir kez daha,
Sararmış, sırrı dökülmüş,
Pas içindeki aynaya baktı...
Pis pis sırıttı bi şöyle.
Ön dişlerine uzun baktı.
Bi sırıttı şöyle...
Kaşları keman, gözleri yamandı...
Halime, üç çocukla sabahı zor etmiş;
Pestili çıkmış gibi uyuyordu...
Ne yapsın zavallıcağız...
Saçını limon suyuyla,
Islatıp bi güzel taradı şöyle.
Tıraş olurken,
Dudak yanındaki benine permatiki değdirmeseydi keşke,
Eyi olacaktı.
Azar azar kanıyordu...
Ama neyse...
Saatine baktı.
Zamparalığa çeyrek vardı...
Ceketini attı omzuna, tesbih elinde...
Çıktı evden,
Hesapsızdı, kitapsız...
Benli Selma'ya nane aromalı ciklet alacaktı daha.
Mahallenin bakkalı Haydar Emmi'den.
...
Abajur Kâzım, ipsiz sapsızın tekiydi...

Gün oldu,
Şehir otobüsünde,
Birlikte yolculuk ettiler.

Saati geldi,
Ecellerine el edip,
Bu dünyadan göçtüler...

Bir önceki,
Daha önceki,
Çok öncekiler gibi...

Geriye,
Sülük Süleyman'ın okeyde çaldığı cebinden çıkan, kırmızı altı okey taşı,

Ağlasunlu Hasan Emmi'den bir poşet ata siyez buğdayı tohumu ve eskimiş kasketi,

Hukuk öğrencisi, solmuş gül Adalet'ten; tüm sayfaları fosforlu yeşil kalemle çizilmiş hukuk kitabı,

Abajur Kazım'dan da, delik cebinden bir parça sökülmüş ip ve sipariş olan nane aromalı, bir paket açılmamış ciklet kaldı...

Doktorunun hastasına sorduğu gibi
Şair sordu bir kez daha:
Dünyadaki zaman kavramı neydi?
Şair, hasta oldu da cevapladı:

"Tanrı'nın, bu dünyada ölümü hak etmemiz için; bizlere verdiği süreydi, zaman..."

Sevabıyla, günahıyla...
Hak edene verilirdi; ölüm...
Ömür denilen,
Silinmiş zamandan!.

Nuh Karaaslan
Kayıt Tarihi : 3.8.2025 09:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!