Ankara yıldızların parıldadığı bir bayırdır
Taşlı tarlaların kokusu vardır
       gündüz insanı yakan güneşi 
               gece yıldızların pırıl pırıl altında aşk şarkıları
Ve siyah perdeli evlerde gaz lambası aydınlığı
Dünya evrensel gözlerle bakıyor yeryüzüne 
Ve o gözlerle görebiliyor güzelliği 
Ve taşlı tarlaların yüreğinde su arayan gözler edinirken
Siyah perdeli evlerde bekçi polis korkusu yaşanıyor 
Ve hayat gemisiyle yolculuk yaparken dönüp arkasına bakmayan Avrupalı
                                                         hayatını feda ederken yaşadığı günleri hatırlıyor
ve gaz lambası aydınlığını yaşarken “Allah devlete zeval vermesin” diyor
                                                                           elin oğlu gülmeye zaman ayırıyor
Düşman Kocatepe’de
Yenidoğan’dan Çankaya ışıkları görünüyor
                                        çocuklar evlerine koşuyor
                                                   iftar habercisi çocuklar
Elmadağ evrensel gözleriyle bakarken Ankara’ya
Karanlığın yüreğinde tek tek ateşler yanıyor                      
Köyün çınarı ağır ağır çıkıyor merdivenleri
                                            sırtında bir yığın odunla
                                                   ve ocak başında ağlayan gözler
Erkeksiz köylerde semaya ağlaya ağlaya bakan gözlerin acısı
Polatlı’da düşman top sesleri
Güzelliğin gizli kapısında Akarçay’ın çalap çalap akmasıdır gözlerde
                                                                                                        yüreklerde
                                                                                       nöbetçi askerin hayalinde
kahramanca yaşamaktır askerin
                          ve köyün çınarı idare ışığında huzur kapısının sihirli anahtarını arıyor
Ve hayatta çırak olan çocuk ve ustası annedir
Istıraplı yüreğinde yeşeren dikendir
Sakarya ırmağı Ankara çınarının yüreğinden akıyor
                                                                         Ankara çayı
                                                                               Hatip çayı
                                                                                  İncesu dersinde küçük balıklar
Ankara Kalesi’nin gölgesinde uyur
O balıklar hayatı görüyor da kadınlar hayatı tanımıyor
Ama en büyük dersi hayattan alıyor
Ve en büyük dersin insanın kendi yaşamıdır diyor
Ve çiğdemden sümbülden bir buket yapıyor
                                            kuru gözlerle ağlarken 
                                        acının sessiz sözlerini dinliyor
En acı şey gözlerden akan yaşlar değil kalbin zincirlenmesidir
Geçmişte yaşanan acılar için dökülen taze gözyaşıdır
                                                                Gazlı Göl bahçesinde
Akarçay’ın kıyısında eğilen otlar günün insanı gibidir
Çanakkale şehidi Hasan Güven’in aklında yeşeren bağlarda
                                                                              üzüm kokusu var
                    ve yeğeni Turgut Çakır’ın aklında cennet kokusu var	
Ağladı birdenbire kayalar, ağaçlar ve insanlar
           ve Çanakkale’de fizilizlenen kan çiçekleri 
                                düşman elinde kalan yürekleri 
Kimbilir düşman ne kadar büyük, ne kadar güçlüydüler? 
                                                               ama sonunda yenildiler 
Şimdi çocuklara hayattan korkmayın diyorum
İyi doğru güzel şeyler yapınca hayat daha güzeldir
Artık pencerelerde siyah perde yok güzel insanın penceresi var
Artık tarlalarda tek tek ateşler yanmıyor
                          ve yıldızlar pırıl pırıl parlıyor
Hayatı dolu dolu yaşayanlar çoğalıyor
Kayıt Tarihi : 24.5.2014 13:51:00
 
 
 
 
 Şiiri Değerlendir
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 
 



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!