Hangi sene öldün bilmiyorum
Sadece lise sondaydım işte
Seni doyasıya sevmek vardı
Hatıra biriktirmek şimdilere
Madem gidecektin affetseydin
Ne Necip Fazıl'ın söylediği ne de sizin bildiğiniz gibi acınası değildir kaldırımlar. Sevdanın çilesini ektiğim yol kenarlarında büyüyen papatyaları soğuk nefesiyle soldurandır kaldırımlar... Gözlerime acının yükü yüklendiğinde ilk damlayı döktürendir kaldırımlar... Ay ışığını çalıp ta sokak lambalarına hapsedendir kaldırımlar... Rahmetin damlalarını topraktan sakınandır... Bir gelinin endişesinde titreyen mutluluk hayallerini gecenin karanlığında boğandır... Ah şu kaldırımlar, çakıl taşlarının seslerini saklayan benliğinde bir de hüzünün deminde buğulu gözlerin takibinden sıyrılıp sinsice işler çevirir ya, hayallerin bir ana döküldüğü zamanda hepsini karıştırıp yoğurur ya...
Suskunlukların acılar içinde boğulduğu hayatlar,sefaletin barındığı ayakaltı kaldırımlarda nefes almaya çalışıyor. Sefalet ki, kimi bunu paçavra olmuş elbiselerinde taşırken, kimileri de yozlaşmış yüreklerinde taşıyor.
Benim sefaletim daha da büyük. Hayallerimin elleri her yere ulaşmıyor artık. Kendimi çaresizlikte boğuyorum. Keşke aklımdan hayallerime uzanan bağı koparabilsem, koparabilsem de yaşanmayacaklarının gerçeğinin ızdırabı belki bir nebze azalır da, yine onun verdiği umutsuzlukla yine ona dönmeyeyim.
Hayret! Bugün sen geldin yıllar sonra bana,
Düşüncelerim senle doldu, hislerim soğuktu lakin
Seni anan dudaklarım söz geçiremese de anılarıma
Ne garip! Sen doğdun bugün bende ölmeye mahkum
Sen yoğruldu benliğim ama yoktun
Olmadığı kadar yoktun eskisi gibi bende
Kısa ve an yaşamalı seni
Bir ömre uzayacak kadar değilsin sevgili
Yorgun ve fark etmeden geçmeli günler
Yoksa katlanılacak kadar değilsin sevgili
Geldiğin gibi gitmelisin, anlamadan
Kül ettim seni, savurdum rüzgarlara
Soldurdum yapraklarını,
Hiç acımadım titreyen kanatlarına
Bıraktım öylece yağmurun
O dinmez,
O damla yüklü gözlerin,
Söğütlerin uzun gölgeleri salınır durur gözlerimde,
Ben bir yaban otu sen nazlı menekşe
Yıldızlarım dökülür,karanlıkta kalırım
Geceler farklıdır her zaman, bir demlik çay ve yıldızlar ve ara sıra daldığım hayallerden korkuyla uyandıran gece kuşları,yarasa….Dilinde bir türkü... Zavallı hayallerim, bu kadar yalnızlığı arzulayacak ne vardı ki…Bilmez miydi hayaller eylemlere dönüşebilirdi…Ve bilmez miydi dua yerine geçebilirdi…Yalnızlığın da dalları olurmuş, yalnızlığı her an hissetmek insanlar arasında…Çevrene bakınca düşüncelerine eş düşünce, hislerine bir ortak bulamamak…Hayallerinle, düşüncelerinle yapayalnız kalmak… Yeis yaydan fırlamış bir ok gibi yol almaya başlamıştı bile…En kötüsü insanın kendine dair umudunun kaybolması…Bir yol almış gidiyorum, bir şeyler taşıyorum sırtımda, ÇOK AĞIR…bazen bu kulluk şerefi bir yük gibi geleceğime sırtlanıyor…Umudum yıkılıyor o zaman…Başkaları diyorum, başkaları… O başkalarının arasından işte o benlik çıkıyor ve bencilce siniyor ve siliyor başkalarını… Başlamadan bitiriyorum başlangıçları başkalarının…
Çocukların gözlerine bakma sanatını buldum bu yalnızlığımın içinde…Hüzün dolu bakışlarla onların sevinçlerini paylaşıyorum…Onlara sevgi dolu tebessüm ederken içimde ki o ızdırabı gizleme sanatını da öğrendim… Kim bilir büyüyünce ne olacak onlara… Dalları kanatları kırılacak mı… Melek çehrelerine dünyanın çirkef dolu çizgileri kim bilir hangi acımasız ressam tarafından çizilecek ve kim bilir düşlerindeki renkler gerçeğin acımasızlığında nasıl solup gidecek…üzülüyorum…Burdaki çocukların gözleri korku dolu…eğer kaşlarını çat, sessizce geri çekiyorlar kendilerini…Biz türkler gibi nazları yok öylesine… Korkuyu ve sabrı öğreniyorum… Geçmişin izleri ince ince işlenmiş düşüncelerine…Kabullenmeseler de bizleri başka çareleri kalmamış gibi kendilerini bırakıveriyorlar öylece..mücadele hisleri kırılmış…Kendimi seyrediyorum onlarda…ne kadar büyümüşüm böyle…bir asrın hüznünü paylaşıyorum onlarla…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!