Sen gidince solumaya başladım
Meyhanenin mey kokan havasını…
Şehrime karanlık çökünce
Birer ikişer yollanırdık
Mey babanın mey kokan meyhanesine…
Efkâr Baba’nın kanunundan çıkan
Hüzünlü nağmeler eşliğinde
Dolup boşalırdı kadehler...
Boşalan kadehlerim dolsun diye
Her seferinde sanki seni istercesine
Bağırırdım.
Meyhaneci… Getir… Getir diye…
Ama aylar şarap oldu
Yıllar kafayı buldu.
Ne sen geldin, ne de getiren oldu…
Anladım ki artık
Kadehler yârim, meyhaneci dostum oldu.
Sen gidince yaşamaya başladım
Meyhanenin mey kokan nefesini…
Gece olup yalnızlığım çoğalınca
Karanlık çöreklenmeden yüreğime
Adımlarım ister istemez
Götürürdü beni
Boğazın kuytu bir kösesinde ki
Mey Baba’nın Hasret Meyhanesi’ne…
Sormuştum bir keresinde
Neden hasret diye…
Bakmıştı gözlerime
Yıllar yorgunu yosun gözleriyle
Sonra diğerlerine…
Cevabı sen bul deyip
Arkası dönüp gitmişti…
Aylar ayları kovaladı
Yıllar peşinden takip etti…
Canım Boğaziçi’nden
Çok sular aktı geçti…
Önce Efkâr Baba’nın kanunu
Asıldığı duvardan inmez,
Hüzünlü nağmeler duyulmaz oldu…
Bir akşam hasretime kilitler vuruldu
Temmuz ayında ayazlarda kaldı yüreğim.
Bir daha ne Mey Baba görünür,
Nede mey kokar oldu...
Bazı akşamlar yolum düşer yine
Boğazın kuytuluğuna…
Gözlerim
Eski Türk filmlerinden kalma
O meyhaneyi arar.
Ama her seferinde
Işıl ışıl süslenmiş
Sosyetik o balık lokantasını görmek
Yüreğimi dağlar…
Belki gözlerim saklar ama
Yüreğim sessizce hasretime ağlar…
Kayıt Tarihi : 23.3.2009 21:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!