(Kavuşamazlığın Şiiri)
Leylim,
Tüm âlemin sükût ettiği bir gecede,
yine isminle inliyor şimdi,
bu harabe kalbim...
Bilirim…
Ne bu âlemde ne de bâkîde vuslatım var sana,
fakat ben seni,
senin ötende bir yere,
varmışlığımla seviyorum,
ulvi bir dereceye ulaşıp
nefsini yenmiş
beyninin içinde medcezirler yaşayan
bir derviş gibi şimdi halim...
Bazen bir deli, bazen bir veli gibi…
Aşkım;
yedi düveli fethetmiş sultanların zaferi kadar şerefli,
bir sufinin gönülgâhında cezbe kapılmış
bir zikrin sarhoşluğu kadar samimi,
Kaysın Leylası için aklından vazgeçtiği kadar vahim,
bir bebeğin göz yaşı kadar masum...
Ben sana mecnûn değilim,
ben sana meczup değilim,
ben sana,
cihânı terk etmiş bir ârifin sabrı ile bağlıyım.
Leylim,
bir nehrin kıyısında oturup
iki aşık gibi bakıştık bir rüyada.
Sonra sen bir çeşmenin başında
avuçlarımdan su içiyordun.
Ben bütün hayranlığımla
dudaklarından akan damlaları kıskanıyordum…
Ama gün ışığı uzak eyledi bizi,
rüya bitti…
Artık sevmiyorum gündüzleri
belki de uykuyu terkedişim bundandır...
Şimdi gecenin kıyısında;
bir yanda sen,
Kevserin başında oturmuş
melek bakışlım.
Bir yanda ben,
günah defteri mühürlenmiş
infazını bekleyen bir zavallıyım
ve bir yıldız parıldıyor gökyüzünde
arş-ı alada bir şimşek çakıyor
sonra yağmur yağıyor yanaklarıma...
Titriyorum sensizlikten…
Ey gözleri hüzün mısralarıyla dolu yar!
Ey sesinin her tınısında şiir saklı sevdam!
Ben seni nefsani değil,
cismani değil,
dünyevi değil,
ben seni iki cihan şuuruyla sevdim...
Ve kalbim sesini her duyduğunda,
Firkatinle yoğrulmuş ölümsüz bir aşkın
niyazıyla çarpacak.
Ve ben her zaman,
“Leylim,” diye yakaracağım Allaha…
Ey benim hiçliğe yazılmış en güzel satırım!
sana olan şiirlerim;
Şairleri kıslandırır,
zamanı utandırır.
Zira bazı sevdalar;
mısralara değil
kaderin cevapsız dehlizlerine yazılır.
Işık yoktur
ilham yok
ziya yoktur
gece yok
fecri kazip yoktur
Dünya yoktur,
Ahiret yok…
Hep bir berzahın duvarları ardına sıkışmış
bir ruh gibi çırpınır durur şiirlerim…
Ve ben,
bir yokluğa gömürülürüm,
fecri sadıktan hemen evvel
gözümde fer
yüreğimde takat yok...
Şimdi ben bir mücahidin
şehadet anında;
yüzünde oluşan gülümsemeyim,
Leylim,
ben düşmeden,
düşmeyecek bir sancaktır sevdan...
Ah Leylim,
Sana hiçbir zaman
"sende beni sev"
demedim,
diyemedim,
diyemem...
Kalbininin tam önünde bekliyorum.
sen açmasanda kapılarını,
bazı kalpler fethedilmez biliyorum,
sadece önünde ölünür, Leylim...
Şimdi ben
kalbinin önünde ölümünü bekleyen bir şairim...
ölmüşlüğüme değil
İki dünyada da gelmeyecek vuslatınadır, şiirlerim…
Sen bana kader değildin Leylim,
Sen bana imtihandın.
Ve ben seni sevdikçe,
Rabbim susmayı seçti.
Çünkü bazı duaların kabulü olmaz,
Bazı sevgiler yalnızca sınanmak içindir.
Şimdi ben,
aşkınla sınanan
sınandıkça
aşkında yok olan bir şairim..
Sadakatim boynumun borcu olsun.
Sana olan sevdam haysiyetimin burcu olsun…
Yalnızca şerefine yazılsın şiirlerim...
Bir gece ansızın ölsem,
Ve toprağa “Leylim” diye gömülsem,
sen yine de gelme kabrime.
Zira bu aşkın yeri
ne yeryüzü,
ne de gökyüzü.
Bu aşk,
Arş ile ferş arasına sıkışmış bir ah’tır.
Arafta kalmış bir ruhun ağıtıdır…
Bir gün herkes unutur.
Savaşlar biter.
İmparatorluklar düşer,
tüm ahmak krallar ölür.
Son büyücü bütün günahlarını öksürür...
ve bir hakikat düşer toprağa,
bir hakikat yazılır mezar taşıma;
“Leylim”
Leylim…
Ben seni bekledikçe, zaman geriye aktı.
Belki de bu aşk;
hiç yaratılmamış bir cümleyi
sonsuz bir iç çekişle tamamlamaktı.
Ve şimdi biliyorum:
seni sevmek
Allah’a sunulmuş bir sığınışın
geri kabulünü beklemek gibi
irkilmek
doğrulmak
ayağa kalkmak
Filistinde bir çocuğun
minik yüreğiyle mücahitleştiği
bir intifada'ya kalkışmak gibiydi...
Seni sevmek
bir dava
bir sefer
sana kavuşmaksa;
yalnızca,
Allahın izni ile
elde edilebilecek bir zafer...
Leylim!
Leylim...
Murat Bekir Alpars
Kayıt Tarihi : 13.4.2025 03:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!