Zaman, lambadaki ışığın rüzgarıyla oynaşır
Sefirler kambur devenin sırtında çarpışır
Vezirlerde vakitlice bir telaş inim inim inletir,
Söz söyleyenlerin diliyle, kör kılıçlar bilenir.
Bir telaşlı koşuşturur yorgun yıllarım
Ensemde boğulmuş nefes busesi
Hissediyorum; Gözlerimden,
Akan damlacıkların tınısını.
İnsanlar, insancıkları tanıyamıyor.
Bundandır gönül sızısı.
Kırılan kalemlerin kömürü gözlerin
Öyle kinli, öyle düşman dolu bakışlar
Can alınmasada elini kana bulayacak canlar
Bir hal çare bulunurdu zaman istese elbet
Şimdi yazılsa adımıza yazılmış ömürlük hasret
Emirganda dalsız kalmış bir çınar
Çınarın etrafına sarılmış kavuşamayan kollar
Ayaklarımdaki nasırın sahibidir yollar
İskelemde batmaya yol almış akşam güneşi
Bu topraklardan geçti ecdadın kanlı neferi
Galata kulesi bayram müjdecisi gibi selamlık
Yürüyen yollarla sana ulaşır tüyden hasırlık
Sefer tasımda bereketin tanecikleri dualık
Kal deseydi vapurunda ki yolcu; tek seferlik
Kalmadı kelebek ömürlü zaman; bir nefeslik.
Kız kulesi etrafından dönedurmuş; kara bir sandal
Haliç eşiğinde prangalar, zalimin ayağında halhal.
Gaiplik denizinde boğulur gece zamansız kasvet
Sisler içinde kalırsa karaya vurmuş balığım şayet!
Neticeden uslanmaz ise; vur ona tahtadan bir kötek
Boy göstermiş yoluna derman olan dertli aşık
Kısık nefislerin fenerinden yakılmış, gösterişli ışık
Mezarının başına dikilmiş tahtadan bir kazık
Halil İbrahim sofrasında kırılan bu kaçıncı kaşık..
Kayıt Tarihi : 7.6.2025 21:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!