Mavi kubbeyi sarmaladığında kara bulutlar
Ateş kaplı gözlerinden kül yağdırdılar.
Onlar ki en masumun rengini çalanlar,
Sonsuz nefretin ızdırabında boğulacaklar.
Ölümü bendine sarmış bir siyah kuzgun,
Lüzumsuz hatıraların üstünde uçan uçkun,
Gözlerini bana dikmiş, göklerdeki kızıl kuzgun.
Suskun an'ımın seyrettiği nehirler durgun.
Semanın uğuldayan vadilerinde bir adam, yorgun.
Gece rüzgarında süzülen kara küller,
Gökperdeyi yırtıp uzanan arşa,
Bıçak tutmayan dağların altında.
Kılıç gibi esen rüzgarlar yamacında,
Kalkan olmuş ormanların en kuytusunda.
Güneş görmemiş insanlar yolunda,
Sen ki,
Vaat edenin vaatlerinden biri.
Güzelsin,
Dağlara battaniye olmuş bulutlar gibi.
Sen ki,
Anlamsız sözcükler sarf edip duruyorum
İçimde taşıdığım çocuksu ruhun ağırlığıyla
Ayrılamıyorum, bağlanmışım bir et parçasına
Bu acınası, bozulmuş dünyanın bağlarıyla
Kopmuyor prangalar, sarılmışlar derime
Eski sayfaların arasında unuttuğum,
Kadim kitapların üstündeki, güneşin sahnesinde süzülen o güzel toz,
Belki de kaybettiğimi sandığım bir kalp,
Ya da, aramayı bıraktığım bir ruh.
Semanın karanlık zindanlarına kitlediğim, göğsümden söküp, çaktığım bir ateş,
Çatlamış, su sızdırıyor mavi tavan,
Dolmuş, taşıyor bardak gibi taban.
Kırık ay damlıyor, yakıyor yeri avan,
Kaplamış kızıl gölü mor yapraklı karan
Zincirlere vurulmuş bir dev gibi ruhum,
Ufkun ötesindeki rüzgarlarda huzurum.
O hafif rüzgarlar ki çürüten kemikleri,
Tutuşturdu göğsümdeki durgun nehirleri.
Bastığı her toprağı kül eden bir ruhun,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!