Gönlümün çölüne düşürdün cemre
Kuru hayal ile dağlatma beni
Gel güzel kerem kıl bu divaneye
Virane yollarda bağlatma beni
Nefesin gıdadır, bakışın rahmet
Yaza yaza mürekkebi kuruttum
Yine de oralı olmadı gitti.
Onca zaman kapısında soruttum
Almadı... Almadı... Almadı gitti.
Dedim: ne gün gönül vuslatı bulur
Çırpınır, kaçamaz, tutsak kuş gibi
Bazen bahar olur, bazen kış gibi
Masum ve pek saftır, damla yaş gibi
Yanıyor mu desem?
Donuyor mu desem?
Birkaç satırım var... gel, oku hele
Ellerimden kurtuluşun zor senin
Şiir dedikleri bu sanat ile
Karşına sûr dikeceğim yâr senin
İcabına bakacağım yâr senin
Şanlı bir ihtişam, görkemli sihir
Gizemli bir ahenk, mavi bir şiir
Her mevsim apayrı şölen sergiler
Istanbul... Istanbul...Düş gibi şehir
Köprüden mücevher takmış boynuna
Ne zamanın belli, ne yerin belli
Hem ar yoksunusun, hem kör, hem nankör
Maksadın fesattır, emelin kirli
Kahpesin... Kahpesin... Kahpesin terör!
Görünüp kaçarsın, tek bir anlıksın
Şiir deryasına dalmak istersen
Üstad Abdurrahim Karakoç oku
Kültürle, irfanla dolmak istersen
Üstad Abdurrahim Karakoç oku
Bir sızı düşecek deli gönüle
Güzel dost, karşımda durup da öyle
Selamı sohbeti kesme ne olur
Ne dedim ki sana, kızarsın böyle
Gözünü imayla kısma ne olur
Tamam belki fevri oldu tutumum
Bu ÖYP nedir diye sordum da
Hocam deşme yaram - sızım dediler
Kadroya vaktiyle öyle girdim de
Her an değişiyor nizam dediler
Maksat şuydu: araştırmacı gitsin
Ehl-i ilme sual eyledim bir gün
Alem-i ilimde ahvâl nasıldı?
Gözünde bir efkâr, yüzünde hüzün
Önce bir âh çekip, şöyle söz aldı:
Her zamanki gibi sığlık revaçta
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!