Doğumda benzim soluk, tüyüm sarıymış
"Hele bir emsin kararır, büyür." demişiler.
Ayaklanınca yürümeden koşuvermişim,
"Biraz koşsun da düşünce durur." demişler.
Bir ablam varmış bir gardaşım olmuş kıskanmışım,
“Bu çocuğa dikkat gardaşını boğar.” Demişler.
Haylaz değilmişim birazcık korkakmışım,
"Dayağı yeyiverince öğrenir, vurur." demişler.
Biraz nekesmişim sevmezmişim pay etmeyi
“Tadını bilince paylaşmayı, verir.” demişler.
İki yıl erkenden göndermişler mektebe,
“Boyu uzun bir şey olmaz, gider” demişl ...
Koştururken sokakta küçük çocuğun
Anne eli gibi yanağını okşayan rüzgâr esmesin,
Sevindiremediği başka çocukların hicabına esmesin artık.
Hatta minik yürekleri sabah serinliğinde
Isıtan Güneş de doğmasın bundan sonra,
Bak Oğul;
Geldiğinde Ay Muharrem, gün Pazar’dı,
İndirdiğimiz hatimler yedişer, dokuzardı,
İlk nefesin hane saadetimize can nazardı,
Ümmeti Muhammed’e hoş geldin, Ey Oğul.
Bir garip âdem mi, bilemedik ne idik biz?
Topraktan destide bir içimlik mey idik biz,
Pahamız olmadı hiç, ne alan ne satanımız,
Sarhoş bile edemedik çok garip şey idik biz.
Dervişin rahlesinde demsiz bir çay idik biz,
Deniz dalgalı,
Deniz köpürüyor.
Bir afra kıyıdaki sandalda, sanırsın vapur.
Şu küçücük hamsi, sanki masaya lokma olmayacak,
Derya’ya muhtaç bütün mahlûk, sanki fazla vakur.
Ne Dünya’ymış arkadaş!
Biz, kimiz? Niceyiz? Var mı bizim için bir tarif?
Öyle mahcubuz ki sana Sultanım ruhumuz tahrif.
Göz yaşı dahi mahcup akmıyor artık gözümüzden,
Naçar hastalığımıza ne Lokman çare bulur ne de bir Arif.
Geçer efendim geçer, bu da gelir bu da geçer
İğne deliğinin içinden koca kervan da geçer,
Atın ayağındaki naldan o Hindistan da geçer.
Azrail’in elinden cümle âdem can da geçer
Yarenin üzerinde ki kavil Hüsnü zan da geçer
Yaradan ister eğer bütün Su-i zan da geçer.
Sâki Nam
Doğumda benzim soluk, tüyüm sarıymış
"Hele bir emsin kararır, büyür." demişler.
Ayaklanınca yürümeden koşuvermişim,
Sâki’ye
Sâki! Kalk. Bak saat kaç oldu?
İki buçuğu geçti tam üç oldu.
Bu uyanışlar artık bize güç oldu,
İyi bak Saki!
Kasvetli nursuz mekân, içinde Ece’si yok,
Tarifini yapacak cümlesi yok, hecesi yok.
Duvarları yan yatmış, Cebirde derecesi yok.
Mutfağı pis yıkık, ocakta tenceresi yok,
Dolaplarının kulpu yok. Hatta çekmecesi yok.
Dört duvar üstüne bir penceresi yok.
Kaşların öyle kara ki siyah yanında beyaz kalır,
Gülüşün öyle sıcak ki güneş yanında ayaz kalır.
Kızdığın zaman da gözlerin zifiri kara çalıyor,
Hatta orak oluyor dilin ömrümden haraç alıyor.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!