Affediyorum hataları, vicdansızlıkları, ahları…
Affediyorum insanların soğukluklarını ve kışı...
Affediyorum kavgaları, savaşları, buhranları…
Affediyorum çatışmaların bitimsiz sabahını…
Affediyorum kırılan kalplerin o sessiz telaşlarını…
Affediyorum kırılmış kalplerin dudaklara gömülmüş sessiz feryadını…
Gazzenin sokaklarında yankılanır şimdi çığlık üzerine çığlık.
Bir anne ağlar uzaktan, avuçlarında kocaman boşluk
Bir çocuk ağlar uzaktan, yok oyuncağı eli kopuk.
Susturulmuş haykırışlar, kalplerinde yok ama zerre yokluk.
Soğuk havanın pençesinde aleacele titreye titreye kendimi arabaya attım sabah.
Kışın acımasız yüzünü göstermişti.
Kapıyı sertçe çarpıp anahtarı yerine koymaya çalışırken sanki bir zindana hapsolmuş gibi hissettim kendimi.
İçimde bir huzursuzluk belirdi; arabaya binerken, onun serin metaline dokunduğumda, içimde bir şeylerin çatırdadığını duyumsadım.
İlk defa arabanın bütün gece bu soğukta nasıl dayandığını düşündüm.
Arabayı çalıştırdığımda motorun sesi, derin ve hüzünlü bir çığlık, bir ağlama gibi geldi.
Mevsim kış… Hava soğuk…
Yürüyorum karanlık sokaklarda
Bir çocuk görüyorum oturmuş köşede
Gözyaşları yüzünün kiri üzerinden
Yanaklarına doğru yol yapmış.
Çatlamış elleri, burnunda sümüğü,
Mutluluk çingeneden alınan bir çiçek kadar basit
Çantamda sakladığım ceviz, mandalina, çikolata..
Ah bi de çekip gitse içimdeki kuşku uyandıran
Ardı karmaşa, yanılgı, kimsesiz rüya
Erimiş sabunla sarılmış sözde! kalpler …
Ama ellerde birikmiş katman katman kir-pas
Bir dostu ziyaret etmek gibisin.
Dost: Ahmet Arif
Gibi: Sen
Sana varmak,
Bozkırda bir kuyuya rastlamak gibidir,
Duvarda bin yıllık yalnızlık...
Mutluyum belki, ateşkes değil ama silahlar sustu.
Bir günahın son nefesi, toprak biraz olsun duruldu.
Yıkıntılar arasından çocukların sevinci yankılansın.
Mutluyum çünkü içimde bir umut yeşerdi, çoğalsın.
Akıyor zaman dışarının hoyratlığına aldırmadan sen yokken bile.
Her şey sabit sandığımız o düzenin inkarıdır artık
Dönüyor dünya bizden kopararak her anı’nı, her anı
Ve ben zamanın her şeyi çürüttüğü bu yerde eskittiğim hasretinle…
Mahpus dediğin yalnız dört duvar mıdır ey Sevgili?
Issız bir adaya düştüm, kendime bile uzak idim
İkiye bölünde ruhum, ardından bedenim, en nihayet benliğim...
Denize düştü bir yanım, diğeri kaldı uçurumun kenarında.
Denize düşen dondu, diğeri kaldı alevlerin kucağında.
Düşen yanım dondu kaldı, çabalayacak mecali yok idi.
Tuhaf şeyler, tuhaf şeyler, tuhaf şeyler...
Sen benimle yan yana ipten bir kolye tuhaf bazı şeyler
Kesilince ayaklar yerden kalır mı kolye(kalır mı baş) , yalancını besle!
Böylece ikimiz de özgür, ama neden yabancı bir hisle?
Koptu kolye, öldü baş.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!