Zamanın kalbi durdu, saat sustu,
Bir nur doğdu ki, tüm mekân mest oldu putlar yıkıldı.
Mekke’nin bağrında bir rahmet dile geldi,
O geldi, karanlık perdesi yırtıldı
Ne doğudan ne batıdan bir ışık bu,
Vahyin şimşeğidir, hakikatin ufku.
Ne felsefe ne kelâm erişemez O’na,
O’nun adıyla başlar her hak yolculuk.
Bir ümmi çıktı mağaradan; ama
İçinde semavatın sırlarını taşıdı.
Cibril eğildi huzurunda edeble,
“İkra!” dedi; kâinatda sessizce baş eğdi.
Okumadı; çünkü O zaten bir kitaptı,
Kur’an’dan evvel O bir Kur’an’dı.
Her adımı ayet, her hali delildi,
Aşk-ı İlahi O’nda kendini bildirdi.
Nur Risaleleriyle anladık biz,
Zamanın ifadesidir Said’in dizeleri.
Zira bu asırda başka kim anlatırdı
Bu çağın idrakine sığmayan Nebi’yi?
Ne yıldızlara bak, ne rüyalara,
Onun yüzü bütün kevnî delillerden parlak.
Bir yetim geldi, ama tüm varlığın efendisi,
Bir başıboş ümmet buldu evirdi çevirdi sonunda ümmetde oldu hakka yürüyen bir âlem.
O, sadece Arab’ın değil, dünyanın vicdanla atan kalbi,
İnsanlığın vicdanına vurulmuş ebede giden bir mühür.
O’nsuz bir hayat; pusulasız bir deniz,
O’nun izinden sapmak, sonsuzlukta manasız ve yapayalnız zulmetli bir kayboluş.
Kudüs’ten Mirac’a, ta Sidretü’l-Müntehâ’ya,
Seyr ü sülûk değil; bizzat bir hakikat yolculuğu.
Ne zaman ki O yürüdü Arş’a doğru,
Melekler secdeyle karşıladı bu kutlu haberi
Ne bir kraldı, ne saltanat düşkünü,
Ama öyle bir iz bıraktı ki, zaman durageldi.
Yeryüzü O’ndan evvel sanki cehaletin esiriydi,
Ve O geldi, taşlar bile zikirle doldu taştı gönüllere
Gözleri secdeyle gül kokan toprakta,
Eli mazlumun sırtında, kalbi hep Hakk’ta.
Ne zulumler gördü hep yürüdü, ne zulmedeni sevdi,ne de boyun eğdi ama bir şey var hep affetti
Rahmetti O, deliliydi sanki merhameti sokaklarda affedişleri
bir başkaydı ne güzelde geldin ey nebi insanlığa
İlmin de hakikatin de ötesindeydi,
Sonsuzluğa köprüydü her bir secdesi.
O konuştuğunda eşya dile gelirdi
Cansız taşlar bile “Muhammed” dedi sessizce
Madde âciz, ruh hayran, akıl secdede,
Varlık onunla anlam buldu yeniden.
Zamanın çatlak aynasında bir nur,
O’na bakan kurtulur kendinden bile.
O’nun bakışıydı bütün kevnî sırları çözen,
Göklerdeki her zerre O’na muhabbetle döner.
Zira O, sadece peygamber değil,
Aynı zamanda tüm eşyaya zikrettiren kutlu nefer.
Bir gül gibi açtı Vahiy’in sabahında,
Karanlık geceler O’nunla eridi.
Kur’an, O’na indi ama O da canlı bir Kur’an’dı,
Her ayeti ruhunda çoktan şekillenmiş bir gül idi
Risalet, sadece sözle gelen bir davet değil,
O’nun yürüyüşü bile bir duaydı yere göğe asılan.
Dudaklarında hep tevhid, gözlerinde hep rahmet,
Ayak izleriyle çizdi insanlığa kutlu istikamet
O ki, insan olmanın zirvesinde bir nur,
Ne melekler ki ona hayran insan hayran cana öz bir nebi
Varlığın içi onda cem olmuştu davası cennet ve zikrullah
Ve zamanın yüreği O’nunla atar an be an sonsuza giderken bu kutlu yola varacakken
Yalnızca Cibril değil, kalbimiz de tanır O’nu,
İman etmiş her gönül O’na kavuşmak ister.
Bir gülüşüyle İslam doğar yeniden,
O’nun bir adımı, bin yıllık rahmet eder yeterki rehberinle hakka gel hakka yürü nebi önde sen daima arkasında sadakatli bir nefer
Geceye hırka, gündüze yakut olurdu,
Sükûtunda bile binlerce sır gizliydi.
Konuştuğunda zikir başlardı eşyada,
Bir hurma kütüğü bile ağlardı O'nsuz
Ne mucizeydi asıl olan, ne keramet,
Asıl mucize O’nun kendisiydi bizzat.
O yürüdü mü taşlar bile secdeye kapanır,
Toprak O’nun ayağından utanarak edeple yumuşar.
Ey ümmet, ne büyük nimettir adını bilmek,
Ne saadet, O’nun sünnetinde bir adım yürümek.
Zira O, yaratılışın sebebi, maksudu,
O’nsuz bir ömür, başıboş bir arayış olur ancak
Sidre’nin ötesinde durdu bir can,
Ne Cibril geçti, ne akıl bulur oradan.
Yalnız O vardı, yalnız O’nun kalbi,
“Ben geldim, Ya Rab!” dedi secdeyle tam
Cebrail dedi: “Ey Nebi, ben buraya dek,
Bir adım atsam yanarım yoklukla.”
O ise yürüdü hiçliğin tam merkezine,
Varlık, yoklukta çözülüp tekrar “O” oldu.
Alemler hakka şahit buldu
Miraç; yalnız bir seyahat değil,
Hakk’ın Habibine açtığı bir sır kapısı.
Arş bile kıskandı bu vuslatı,
Melekler sustu, yalnız Aşk konuştu
Ne mekân kaldı, ne zaman orada,
Sadece “lem yekün” sırrı gülümsedi.
“Ben bir kulum” dedi, en yüksekte bile,
Tefekkür bile eğildi elbet bu tevazûya
Vahiy; gökten gelen değil,
Kalbin içine işleyen ince nazenin bir hakikattir.
Kur’an, O’nda nazil oldu
Ve nebi zaten Kur’an olmaya layık bir kalpti.
Ay geceleri bölüp indi yere,
O’nun gözlerinde her sanki ayet can buldu.
Zira vahiy, boşlukta değil,
Muhammed’in efendimizin tam kalbinde vücut buldu
Allah konuştu; kalp duydu;
O’ndan başka kimse anlayamazdı ki bu lisanı.
Bu yüzden belki ümmi idi;
Zira ilimler Rabbimizden akardı ve nebisi hak söyler hak dile getirirdi sererdi serperdi tevazu ile susayan gönüllere
Ne Arapçaydı o sesin dili,
Ne bir medrese, ne de bir kelâm ilmi.
O’nun kalbine inen her kelime,
Varlığın özüyle örtüşen bir sırdı ve nuruyla ayan oldu
Yıldızlar hayran, kürsî secdede,
“Okuma bilmem” diyen bir nur konuştu.
Ama konuştuğu her söz,
Zamanın bağrına kazınan ebediyet oldu
Ey kalp! Sen hâlâ nasıl uzak durursun?
Miraç olmuş bir Peygamberin ümmetisin!
O yürüdü sonsuzluğa ve döndü sana,
Namazla secde etsin Rabbiyle buluşsun diye ruhun.
O geldiğinde insanlar taştı,
Kalpler dikenli birer çöle dönmüştü.
Fakat O baktı; ve yeryüzü gül açtı,
Çünkü bakışı bile rahmetti gül gülistana yolculuklar başladı
Ve insan, O’nunla insan oldu yeniden,
Yüzüne bakan Allah’ı hatırlardı.
Zira O, sadece bir Peygamber değildi,
Kuran"ın ahlâkını kuşanmış bir nurdu
O sustuğunda bile hakikat konuşur,
O yürüdüğünde adalet uyanırdı.
Onun bir tebessümü yetti,
Binler yılın nefretini eritmeye sonra putlar yıkıldı
Yetimlerin gözyaşı O’nunla durdu,
Köleler secdede hürriyet buldu.
Zulüm asırlar boyu hükmetmişti,
Ama O tek sözle tahtını yıktı La ilahe illallah dedirtti
O minbere çıkınca kalpler titrerdi.
Çünkü her adımı vahyin izdüşümüydü,
O’nun ayağına dokunan toprak secdeye varırdı.
Alemlere açıkça rahmet fahri kainat rehberimizle iman nidaları ile anlamlandı cennete kapılar aralandı
Bütün cihan karanlıkken birden,
Yesrib Medine oldu; huzura dönüştü.
O’nun sünneti şehirleri dönüştürür alemleri yeniden inşa eder zikirle
Zira O’nun varlığı bile bir fıkıhtı.
Ne bir taht, ne bir saray, ne de bir ordu,
Yalnız bir yudum su, bir parça hurma…
Ama insanlığın en büyük devrimi dahası yok
O’nun kalbinden doğdu, ne bir kılıçla ne korkuyla
İnsanı mana ile doldurur zikir ile derman olurdu
Ashab O’na bakınca gözyaşıyla gülerdi,
Çünkü onda hem haşyet, hemde muhabbet vardı.
Hz. Ömer’in dizlerini titreten O’ydu,
Ama çocukların kucağına koştuğu da yine O
Bir ayet gibi yürürdü sokaklarda,
Gökten değil, halktan biri gibiydi.
Ama her sözü arşa dokunurdu,
Zira O, yerde yürüyen alemlerin tefsiriydi
Ey çağın yorgun insanı!
Arıyorsan çıkışı, bak O’na.
Çünkü her şey karardı bu zamanda,
Ama O hâlâ “Işık”tır, “Yol”dur, “Anahtar”dır
Bu zamanın gecesi zifirli bir zulmet,
Fikir kararmış, kalpler donmuş, gözler kör.
Ama bir nur var ki, kıyamete dek parlar:
O nur, Muhammed’dir. O’nun nuru hiç sönmez ümmetine merhamet ya nebi ahirde davamız kutlu yolun ya medet ya Muhammed
Ne ideoloji kaldı, ne sistemin gücü,
Hepsi çöktü, hepsi tükendi bu ahir zamanda.
Ama O’nun bir hadisiyle yine doğrulur hakikat,
Çünkü O, söz değil; sözü de yaratanın elçisidir
Bediüzzaman, bu asrın en mahrem çığlığıyla dedi:
“Göstereceğiz, O Zâtı, asrın idrakine...”
Zira bu çağın yüreği kararmışken,
Risale-i Nur, O’nun nurunu tercüme etti yeniden bi iznilAllah akıllara
Ey karanlıklar içinde kaybolan insan!
İşte sana bir yıldız: “Sünnet-i Seniyye.”
O’na tutun; çünkü onsuz her adım,
Bir labirentte yürümektir gözleri bağlı altında cehennem
Kur’an’a açılan tek kapıdır O,
Risaletin mührü, hilkatin sebebi.
Allah “Ol!” dedi, âlem oldu;
Ama “Habibim” dedi, varlık birdengüzelleşti
Biz ki Nurlu ümmetin talebesiyiz aşığız aşıgına
Ne mektepte öğrendik ne medresede…
Gözümüzü O’nun adına açtık ,
Kalbimizide sadece senin izinde yaktık
Herbir satır,gönlümden kaleme iner
Bir secde ikramın bile dünyaya bedel ; Resûlullah’a bir övgü değil sadece bir itiraftır bu
Çünkü O’nu anlatmaya ne kalem yeter,
Ne de gönül, O’nsuz bir mısrayı tamamlar.
O’nun varlığıdır bizi insan yapan,
O’nun izidir yolu düz eden.
Sünnet, sadece bir fiil değil bir fikirden de öte
Zamanın ruhuna yazılmış İlahi bir sistemin cennete anahtarı ,ona kavuşacagımız ebedi yurdumuzun kutlu kapısı
Ey ümmet! O’nu sevmek değil mesele,
O’nunla yeniden doğmak gerek.
Çünkü zaman dağılır, çağlar yıkılır,
Ama O’nun nuru, kıyamete kadar yıkılmaz bir sancaktır
Ve şimdi susmaya başla ey kalem…
Çünkü geldik son secdeye:
O’nu yazmaya devam edecek her söz için,
Önce abdest almalı; çünkü O, bir kelime değil... bir emânettir ebediyete akan kutlu gönüllere
Fırat Bilgin 2
Kayıt Tarihi : 27.9.2025 21:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)