Soğuk kuru dallı ağaçların
Gri olan hayatımın, güneşi oldun
Sesinle çoşturdun, içimde kuş cıvıltılarını
İnen gözyaşlarım olsa da...
Düştüklerinde toprağa,hayatıma...
Ara sıra gelen bulutlardan, can verdi yeşertti.
Öğretti aşkı çorak yüreğime.
..
Ardından
Gri beyaz katlanmış çuval bezi
Kıvrımları taşlarla kaplı
Engebeli bir arazi gibi
Akşama doğru / Sürgülü gönül kapısı
..
ölümcül bir ırmak mıdır senin ellerin marla
ya da sürgünde bir evsiz mi gözlerim
düştüm bir arzı zelzele ile en tepelerden
ayağım değil gözlerim acıdı ah göğe bakıp duran sarı gözlerim
hangi patikadan çıkmalı erişmeli şimde evime
evim arz değil arztan öte, marla mıydı neydi senin adın
bana kılavuz ol, sesin ne de tanrısal senin
..
Mahallesinde tozlu esiyordu rüzgârlar
Çıngı ve çan demirinde gri sesler
Yankılanıyordu köprüde zaman
Akan altından kirli yelkovan
Ateş yumağında ve zehir taciri
Akrepler yavaş - durgun
..
Umutlanmıştım mutluluk adına
Yaşadıkça her gün bir başkasın
Taş duvarlardan gelen ses gibi
Yankısız,sevgiisiz,cevapsızsın
Söyle Allah aşkına sen kimsin?
..
İKİ DAMLA GÖZYAŞI
Bu gün,senin gidişinin 3.yıldönümü.Üç yüzyıl gibi gelen,üç koskocaman yıl.Gidişini görmedim,göremedim.Şimdi ayrımsadım.Biz hiç vedalaşmadık anne.İyi ki de öyle oldu.Zaten ben vedaları sevmiyorum.
Ayrıca,sana asla veda etmem.Sen hep benimlesin.Seni,o kadar özlüyorum ki…Dün gece çok istedim düşlerime gelmeni.Sanırım,artık çok uzaklara gittin.Eskisi gibi gelmiyorsun düşlerime.Ya da geliyorsun,ben anımsayamıyorum uyandığımda.
Anne,artık bir evim var.Sana hep sorardım.”Evim olursa,gelir misin? ”diye.Sen de,geleceğini söylerdin.Ama o kadar bekleyemedin bu dünyada.
Ah güzel annem,gelebilseydin,bir köşede oturabilseydin.Sana oda hazırlardım.Soluğun,kokunla dolsaydı evim-evimiz.Hayalin,hep gözlerimin önünde.Tüm hareketlerini anımsıyorum.
En son,başın omzumda bir fotoğraf çektirmiştik.Kucağında, kardeşimin sana aldığı oyuncak bebek vardı.Omuzumdaki başınla,sen de bir bebek gibiydin.
Of anneciğim of.Evimde ilk kez,dün gece ağladım.Seni çok,çok özlediğim için tutamadım gözyaşlarımı.İki damla yaş süzüldü gecenin kollarında gökyüzüne ve sanki bulutları dölledi.Yağmur yağdı,bereket-bereket.
..
Zerafetin silületine bile hasretiz, gri rengin kaldırımlarında
Kalabalığı yarıp tehna sokaklara dalsak,ta, hep o özlediğimiz
Günaydın gülücükleri akislenmiyor nedense, asık yüzlerden
İçimde sessiz bir çığlık ama masum uyarıyor, hükümsüzüm/le beni
Oysa; hala bir sıcaklık hissi var ruhumun pak derinliklerinde
Ah..bütün ağıtların her makamda söylendigi hüzünlü kalbim
Uzaktan,da olsa içten tatlı bir tebessüm ve bir de merhaba,ya
..
Geceyi gündüze
Siyahı beyaza
Soğuğu sıcağa
Kısayı uzuna
Ölümü yaşama bağladım
Arada
..
Apaçık operasyon, Dünyalı üzerinde,
Teknoloji ileri, bilimin çok üstünde…
Hücre kaybı olmadan, operasyon bir anlık,
Belki saniyelik iş, yine anlaşılmadık…
Sakatatlar alınmış, gri parmaklılarca,
..
Bir doru atım var, ne ot yer, ne saman
Rahvan rahvan koşar gider bir küheylân…
Şimşek gri rengiyle süzgün bakışı
Çelikten sağlamdır triger kayışı…
Fırtına, tipi, bora dinlemez uçar,
..
Hayatın silinmeyen
Siyah beyaz izlerini
Ödünç yaşanan hayat
Zaman içinde sorgular.
Yaşanan gizli duygular
Gri renkte gizlenir
..
Beklenmedik bir şeydi. Bir anda çıkmıştı karşısına. Umudunu yitirdiği bir anda. Başını kaldırdı ve gökyüzüne baktı.Daha önce hiç fark etmemiş miydi gökyüzünün bu kadar mavi olduğunu. Deniz ufukta birleşiyordu gökyüzüyle. Bir şeyler daha çizmeye başladı elindeki tahta parçasıyla ıslak kumun üzerine yeniden.
Garipti her şey. Başka ne olabilirdi ki. İşte, birazdan çizdiği resmi silecekti deniz ve her şey yok olacaktı yeniden. Hayat da böyleydi onun için. Umutlanmak istemiyordu ama umutsuz da yaşanmazdı. Gülümsüyordu.Anlamlandıramadığı, adlandıramadığı duygular sarmıştı yüreğini. Gülümsüyordu işte. Gülümsemek istiyordu. Çizmeye devam etti bir yandan. Gökyüzü çizdi, martılar ve balıkçılar çizdi. Mutlu insanlar çizdi. Yüzleri ışıltılı, gülümseyen insanlar çizdi. Umut çizdi. Elinde kuru ekmek, saçları dağınık, yüzü yanık, burnu akmış hayata meydan okuyan bir çocuk çizdi. Bu çok hoşuna gitmişti. Yüzündeki tebessüm gittikçe artıyordu. Çiçekler çizdi. El ele tutuşmuş sevdalılar ve köpeğini seven bir ihtiyar.
Kıpır kıpırdı içi. İçindeki çizme arzusu depreşmişti. Çizdikçe çiziyordu. Ve çizdiklerini yaşıyordu. Bir eski bank çizdi tahtadan ve üstüne oturdu.Etrafı seyrediyordu şimdi. Eğilip kendisine yeni bir yaşam çizmeye başladı. Gökyüzüne bir daha baktı. Denize döndü ve gülümsedi. Çok mutluydu. Çizdiklerine baktı keyifle. Bir şeyin eksik olduğunu farketti sonra. Renkler... Renklerdirmeliydi şimdi bunları. Yeşil, sarı, kahverengi, beyaz, gri, pembe, siyah ve.... Onsuz olmaz diye düşündüğü rengi de bolca kullandı. Mavi.
Hayat böyle ne güzel diye düşündü. Şimdi yaşamak lazım. Ayağa kalktı, birden hızla koşmaya başladı. Deliler gibi koşuyordu ve deliler gibi bağırıyordu. Ellerini havaya kaldırıp havayı iyice çekti içine ve gözlerini kapadı. Çok mutluydu. Öylece kaldı bir süre. Sonra gözlerini açtı.Ve çizdiklerine baktı.
..
Zetalı gri uzaylı anladım korkmamışsın,
Hem içli dışlı olmuş hem de anlaşmışsın…
Şahsından ileriymiş, seviyene üzülme,
Kapını çaldığında, kedi gibi besleme…
Onlar hayvan değildir, hayvan zannedilse de…
..
Ne senin gözlerin siyah,
Ne ben onsekiz yaşımdayım...
Bütün hatıralar gri,
resimler siyah beyaz...
Avuçlarımızda biriken karlar misali zaman,
Tanıklar yok,
..
Gittinya
Ellerim kurudu
Dudaklarım kireç gibi
Yüreğim cam kırığı
Olsun
Hadi git
Ben senin gitmelerini de severim
..
Teselli edemez beni ne gül yüzün ne de kokun.Ben artık bir yağmurun altında sırılsıklam oldum.Her şey gri ve donuk.Gözlerinin rengini hatırlayamıyorum artık.Seninle kaç kez göz göze geldiğimi unuttum.
Yollarıma döksen de binlerce çiçek, ben artık sana gelmekten yoruldum.Alın yazım üzerine kurduğum masallara inanmaktan usandım.Bu yüzden gözyaşlarınla beni kandıramazsın. Beni bana ait olmayan bir dünyayla avutamazsın.Git artık yolun açık olsun.Sevgilim dediklerin seni karşılasın.
Hatırlar mısın ellerinin resmini yapmıştım ve o resmi odamın en güzel köşesine asmıştım? Şimdi bütün duvarlarda kahır seslerin ile kapıyı üzerine çarpıp gidişinin gürültüsü yankılanır. O ellerin yüzüme ayrılığın acısını bir tokat gibi vururken, artık hiçbir parmak izin kalmayacaktı geride, beni ölüme mahkum eden bırakıp gidişinde. Hiçbir merdivende kalmayacaktı senden sonra bir katilin aşk adına bırakıp giderken ki yüzüne taktığı maske.
Teselli edemez beni ne yüzün ne gülüşün.Bilirim yanaklarında açan gülleri ve o güllerle beni kaç kez kandırdığını.Ben artık bir yağmurun altında sırılsıklam oldum.Seninle kaç kez göz göze geldiğimi unuttum.
Hatırlar mısın bir antikacıda toz içinde bırakılmış bir tablo bulmuştuk? Çerçevesi kırık bir tabloydu ve içi sarı çiçeklerle doluydu.Onu almıştık, evin en kasvetli yerine onu koymuştuk.
Sonra bana kızıp onu almıştın, pencereden dışarı fırlatmıştın.Geride cam kırıkları kalmıştı.Bir de dünyamı karanlığa çeviren hatıran kalmıştı.
Aşk adına kaç kez bunca aşağılanmaya katlanırdı bir insan. Sevmeye ihtiyacı varken, kaç kez bu ihtiyaçtan zar ağlardı da ölüme atlardı.
..
Bir film izlemiştim
intahara dair
çocukluğumda
intihar özlemiyle
yanıp tutuştuğum bi’devir
bir filmki
siyah beyaz
..
Gecenin karanlığında,
Gri bir şehrin arka sokaklarında,
Düşlerime alıyorum seni…
Düşlerimde deniz,
Diğer yanımda özlemin,
Sessiz esiyor meltemin.
..
Sayısal eşitliği olmayan bir savaştan
vuruşarak çekiliyor düşlerim
Gri bir toz bulutu bırakmışım arkamda,
tüm sevdiklerime
Kelebek ömürlü sevinçler yaşarım bahar akşamlarında,
Ve ben; bak göreceksin, demiyorum bir daha,
hiç kimseye
..
dağıtırım hüznümü yorgun kuşların kederleriyle soluklu soğuk
kentin ana caddelerine insanlar dolar duraklarda telaşlı bekleyiş
korkuların da ötesinde yaşamda kalma tutkusu sarar binaları gri
güneş seker yüzlerden o buruk beyazlık acıtır üşümüş duyguları
ağlatan bir yalnızlıktır serçeler kırlangıçlar kışa hazırlanır gibi durgun
samimi olmak gibidir ölümü istememek belkilere bırakmak düşüncesizce
sabahsa eğer çöpçülere mutluluktur sıcak pidenin buğusu sen yağmura dağınık
..