Hırsını alamadın dalgalardan.
Kollarının arasından kayıp,
Gittiler.
Sende sinirlendin.
Gri çöplerin ve siyah düşlerin
Saldırdılar denize,
Gene de
..
Uçmak,
Kanat süzmek istiyorum maviye
Görsün gelincikler nazlı martıyı
Sevdayı taşısın okyanuslara,
Beyaz beyaz, taşım taşım,
Ne hoyrat esen rüzgarlar,
..
kar üşütür
gözüme takılır yüzün
düştü düşecek gri bulutlar
bütün ışıklar söndü
korkuyu unuttu gece
..
alacakaranlık herşey yaşadığım şehir gibi
kalbim griye çalıyor herşey...gri
gri, tarihi binlerce yıllık mezarlıklar gibi
adımlarım kaldı orda sahipsiz gözyaşları
süreksiz sürgün insanlar
çok değerli zannettikleri bişeyi kaybedince
..
mavi seviyoruz
pembe görüyoruz
beyaz gülüyoruz
siyah ağlıyoruz
laf aramızda kalsın
aslında hep gri
..
Dilimde paslı bir geçmişin zoka batmasına benzer ince sızısı ile söylemek istemezdim tüm bunları sana. İçime irin akarken hiç hoş kokmaz söylediğim sözler. İçimde irmik helvası tadı, cesedine binaen, hayallerin. Göz yaşı dök yaralarıma. Tuz bas yarınlarıma.
Yalnız bir zaman diliminde, payına düşen düşün kırıklarını aldırma çabasıyla, beceriksiz bir tezgahtar edasıyla söylemek istemezdim tüm bunları sana. Nasıl olsa inanmayacaksın. Hem nasıl olsun? Nasıl olması gerekiyor peki. Yani olması gerektiği gibi olması gerekenlerin, gerekçelerini geride bırakıp.
Çocuk masumluğunun ölümcül etkilerini etiketleyip gözeneklerime, ölesiye yorgun ve bıkmış bir şekilde söylemek istemezdim tüm bunları sana. Ama sen dinlersin. Dinlenir tüm dinleyeceklerin kulak zarının o ince surlarında. İşgal etmek değil bu beynini yalnızca izah. Yalnızca söylediklerimin anlam bulmasını dilemek, dilenciden aciz. Yalnızca.
Ciğerlerine çöken sis bulutunda kaybolmuş bir kimlikle, hükümsüz fakat suçlu bir kişiliğin verdiği mahcubiyetle söylemek istemezdim tüm bunları sana. Yada hiç bir şey söylemek istememiş bile olabilirim, bunca sözlerimin ardında. Sen kulak asma, cellat olmaz senden. Affet. Ben sadece yada neyse tırnaklarını sapla göğsümün çorak toprağına. Belki hayat bulur, kalbim filizlenir. Belki yeşillenir yahut maviye çalar tüm gri bulutların sardığı iç bunaltan gökyüzü bakışlarım.
..
Gökyüzünde gri bulutlar
Denize düşmeden gel
Sam yelleri saçımı ağartmadan
Gözümden düşmeden gel
Sert bir rüzgarla ruhum
..
En ağır yükü boynumda
esrik sevdaların, en çekilmezi gri zamanın
bir de ayaklarım sallanıyor sürekli.....
günahlar en insan yanım.
her bir yanım açık
her biri ayrı yanıma dokundu onların
ürperdim
..
Neden geceler bazen bu kadar uzundur,
Kelepçeli hayaller gelir geçer gözümden.
Kalın,kirli duvarlar sarar uykumu,
Uyanamam,bağıramam,yaşlar akar yüzümden.
Yer sallanır,gök delinir sanki,ama her şey suskundur.
Nasıl üzülürüm,dönmüşüm gibi bin dosta verdiğim sözden.
..
Ben yaşadım her rengi...
Şanslı diye bana derler.
Hayat ne siyahtır ne beyaz.
Yaşamak gerek renkleri
Yaşadım bende demek için.
Benim gözlerimden yağmurlar yağarken
Yüreğim gri ve siyaha çalarken,
..
Ben yaşadım her rengi...
Şanslı diye bana derler.
Hayat ne siyahtır ne beyaz.
Yaşamak gerek renkleri
Yaşadım bende demek için.
Benim gözlerimden yağmurlar yağarken
Yüreğim gri ve siyaha çalarken,
..
gri kış akşamları, sokaklarda, sarhoş,
yürüyeceğim çarpa çarpa sağa-sola.
ayaklarımda izleri olacak pis kaldırımların
kirletsin, bırakacağım kendimi rüzgara
ne bir şey hissedeceğim, ne bir tepki vereceğim
ama salt bir boşluk kaplayacak içimi
..
Anlamanı istemiyorken anlatmam neye yarar? Gözlerimi kapattığımda tüm o renkler ve cisimler derin bir karanlığın kucağında birbirlerine giriyorlar.
Nasıl tarif edeceğimi bilmiyorken hissettiklerim tesir eder mi ruhuna? Avuçlarımdan hiçlik dökülüyor ölesiye kalabalıkken bizleri ayıran sokaklar.
Gece düşüyor, gündüz düşüyor.
Denizi örtebildiğinde bu yağan kar, ellerimde yalnızca bir fotoğraf. Saatler yalnızca saatler; hiçbir şey hissetmiyorum. Gökyüzü mavi, şehir gri ve diğer tüm şeyler olması gerektiği gibi; senden bir parçayla sarmalanmışlar. Biliyorsun; yanakların patlar bu bembeyaz kurşunlarla.
..
Geceyi gündüze bağlayan
Yaşamı ölüme,dipsiz bir kuyu gibi karanlık,
İçinde ne olduğu bilinmeyen ne çıkacağı sonu hep karanlık gibi,
Sağın solun duvar dokunduğunda hissettiğini anlamayan soğuk gri duvarlar,
Neden varsınız ruhunuzu istiyorum,
İçindeki o sıcak sıvıyı yaşam için içimi ısıtın,
Dokundukça yumuşayan renklenen baktıkça dibine ışığı görmek istiyorum,
..
Şiir ve denemelere geçmeden önce girizgâh olarak yazdığım bu satırları, sıcak bir Temmuz ayının son günlerinde yazıyorum iki yıl önce yerleştiğim Mersin'den. Benim gibi, 1968 ile 1978 yılları arasında gençliğini yaşamış bir kuşak vardır. Onlar; akvaryumda dönüp dolaşıp, açık denizi seyrederken, devamlı cama çarpan, aynı sularda kalıp, okyanusa açılamayan balıklar gibidir ama arayışları hiç bitmez. Ne tam altmış sekizli ne yetmiş sekizlidir. Devrimlerini, aşklarını, sevdalarını, sanki okyanusun ortasında fırtınaya yakalanmış gibi, her şeye geç kalmış, birçok işe el atıp, mükemmeli yakalamaya çalışırken, hep geç kalmış, arada sıkışmış, yitik bir kuşak...
Son iki yıldır, sabahları erken saatlerde bir deniz masalı kentine gözlerimi açıyorum. Bazen sisler içinden limana giden yük gemilerini, bazen berrak uzak deniz ötesi güneşin ilk çizgilerini görüyorum maviliklerde. Sonra güneş bir kızıl portakal gibi iyice doğuyor turunç kokuları içine. Deniz ve kıyısında yaşayan insanın sessiz bir ittifakı vardır her zaman. Bilinçaltı devamlı açık denizin dev dalgalarıyla boğuşan adam asla iflah olmaz. O mavilik de başka bir şeyler vardır devamlı sancı üreten. Buna tutkulu bir adam, sonsuzluğu yaşar belki bilmeden mavinin her tonunda. Bazen yalnız başına gri denizin ortasında, bazen, geç kalınmış şiir mısralarıyla boğuşarak.
Şiir deniz gibidir. Deniz sonsuzluktur. Her bitişinde yeniden başlamasıdır. Demir alıp açılmasıdır. Bu, bir bitiş değil, her seferinde yeniden varoluştur. İçinde sonsuz öz'ler vardır. Bilinçaltı, macera, aşk, kavga, melankoli, boşluk, çıkış, düşüş, geriye dönüş, ileriye gidiş, dinginlik...ve hepsinin sarmalı hayatı tekrar tekrar yeniden keşif. Bundandır insan etine dokunup yakan her keşif ayrı bir zevki türetir. İşte bu, sonu olmayan şiir denizi'nin ta kendisidir.
İşte bunun için; doğma büyüme Ankara'lı, İstanbul Boğaziçi Üniversitesi mezunu ve sıkı bir deniz sever olarak şiir kitabımın adı, "Mavi Mısralar"
..
Merhabaların gri renkli
Yağmur da,gökyüzü de
öylesine.
Kül vurmuş,
yapraklara,duvarlara.
İnsanların yüzü kül rengi.
Mutfaktaki yiyeceklerin tadı gri.
..
Dudaklarımı birleştiren ağını parçaladım
Aynamda yürüyen örümceğin
Sim suskuyu kendime sapladım gündüzleyin
Sesi dıştalayıp kuruyamadım
Ve hiçbir aşkın içinde kuru kalamadım
Kalamazdım…
Vahiy oldu puslu gök acı gri
..
Kaldırımda yürürken bugün
Gözüm taşlara takıldı
Bir pembe bir gri
Biri yerinde birinin kenarı kırılmış
Hayatımızda bir kaldırım taşı gibi
Bir pembe hayaller kuruyoruz
Bir gerçek olan griye dönüyoruz
..
İstanbul gri,
ben griyim bugün yine,
bütün lacivert yaşanmışlıkların üstüne.
puslu anılar çırpınıyor aklımda;
çıksalar beni boğacak...
çıkmasalar yok olacak...
hava yağmur,
..
Ne hoş.
Tarlalarda kar var bu sabah
ve ağaç gölgeleri hem soğuk hem loş...
gri bir kuş kanadı titriyor gölgenin üstüne
ve kar taneleri yapışıyor kabuklarına ağacın..
Bir yani beyaz,bir yanı gri kalmış gövdede
biraz hüzünlü biraz neşeli gibi karışık...
..