Gözlerimi Göğe Astım Şiiri - Selim Azizi

Selim Azizi
7

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Gözlerimi Göğe Astım

Dost aradım, dağlar bağlar...
Dost aradım, yârim ağlar!
Omuz aradım, omzuma,
Yaslandım; nefes aldım en sonunda.
Yükümü bıraktım, soluklandım sandım,
Sandım, sandım...
Yaslandığım kişi meğer bir dağ imiş;
Yaslandım sanarken dağı sırtlayıvermişim.
Bulutundan bir damla su beklerken,
Çölde yanmış, bitmiş, kurak bir toprak gibi...
Gökyüzüne diktim gözlerimi, aradım.
Sordum: “Nerededir benim bulutum?”
Nerede benim bu suyumu buharlaştıracak güç?
Bir bulut gibi süzülsem gökyüzünde...
Hafif, duygulu, kimi zaman kapkara!
Hani bu dostluğunuz, soruyorum size: Kaç para?
Yemeğini yerken bir lokma boğazında kalsın;
Bir damla su olayım yanında.
Benim üzerime dağını değil, güzel duygularını koy.
İnsanın özrü saçmadır; tekrar dilenmez.
Dilenciye para vermeyince bedduam kesilmez.
Bazen ölmeni istiyorum işte;
Bazen ölmeyi istiyorum “iş’te”...
Yalnız senin kollarında, yalnız senin acınla.
Bir gün anla değerimi; bir gün ağla benim için.
Ölmekten beter ol o gün,
Senin için kurudum, öldüm, gittim bugün.
Bir bulut olsam başında...
Hafif, güzel, kapkara!
Bir yıldırım,
Bir ölüm,
Geber.

Selim Azizi
Kayıt Tarihi : 21.11.2025 23:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bir zamanlar, herkesin güçsüz sandığı ama içinde kimsenin tahmin edemeyeceği kadar büyük bir fırtına taşıyan bir genç vardı. Bu genç, hep güçlü görünmek zorunda kaldı; çünkü çevresi, onun dayanıklılığını bir “zorunluluk” gibi kabul etmişti. Kimse “iyi misin?” diye sormuyordu. Kimse onun da yorulabileceğini düşünmüyordu. O ise bir gün, içinden “Benim de bir omzum yok mu yaslanacağım?” diye geçirdi. Yıllarca başkalarının derdini sırtladı. Herkes ona geldi; herkes yükünü bıraktı. Ama o, yüklerini taşıdığı insanların hiçbiri tarafından taşınmadı. Bir gün biri çıktı karşısına. Her şey daha güzel olacak sandı. İlk kez birinin omzuna yaslanabileceğini düşündü. Belki de uzun zamandır beklediği o "damla su” oydu. Ama gerçek çok daha ağırdı. O kişi bir omuz değil, "bir dağdı". Dağ gibi soğuk, ağır, suskun, acımasız. Genç yaslandığını sanarken, aslında dağı sırtına almıştı. O kişi onun omuzu olmak yerine, ondan daha çok şey aldı. Duygularını, merhametini, sevgisini, umudunu… Belki de en kötüsü: “Değerliyim” hissini. Genç, çölde kalmış bir insan gibi bir damla su bekledi. Ama o kişi bulut olmadı. Su olmadı. Gökyüzü olmadı. Bir gün genç, göğe baktı ve içinden şu geçti: “Her şeyimi verdim… ama bir damla bile geri gelmedi.” Sonra öfke geldi. Öfke, kırgınlığın en son hâlidir. Gencin içindeki bütün duygular — kırgınlık, acı, yorgunluk, yalnızlık — bir anda patladı: Dağa, gölgeye, buluta, yaşanmamış sevgiye, verilmemiş değere… Ve böylece şiir doğdu. O şiir, bir aşkın değil; bir hayal kırıklığının, bir yanılgının, bir umut çöküşünün, bir "ben kimseye yaslanamadım” çığlığının ürünüydü. “Geber.” derken bile aslında şunu diyordu: “Beni öldüren şey sensin. Benim içimdeki güzel tarafları çölleştiren sensin.” Bu şiir, birine duyulan nefretin değil birine duyulan aşırı sevginin bir ağırlığa dönüşmesinin hikâyesi

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!