GÖNÜLLERİN SEYDÂSI
Habîbullah, rüyasında ilim tebşir eylemiş
“Ümmetimden hiç kimseye sual sormazsan!” demiş
Genç yaşında ulemaya ilim tedris eylemiş
Arkasından ulaşılmaz gayret vermiş, Rabbimiz
Tillo’dayken, mükâfâten, karıncayı beslemiş
Soranlara, “Bu mahlûklar, cumhuriyetçi” demiş
Miran şeyhi Mustafa’ya, unutulmaz ders vermiş
İlzam etmiş, Cizre’deki âlimlerin hepsini
Kama belde, mavzer elde cephelerde kükremiş
Hücrelere koyanlara, asla boyun eğmemiş
Hayatında, kalesinden, hiçbir taş söktürmemiş
Kur’an’a adanan canı, hıfz eylemiş Rabbimiz
Hurşit Paşa pencereden idamları göstermiş
Üstadımız bakmış, görmüş; hançereden kükremiş
“Şeriatın bir rüknüne bin can fedadır!” demiş
Bundan sonra berâeti, almış, çıkmış meydana
Rus Çarının dayısını görmüş, kıyam etmemiş
“Bu, ilmimim izzetidir; feda etmem ben” demiş
İdam kararından sonra, hemen secdeye gitmiş
Nikolaviç, anlamış ki: “Bu baş, bize eğilmez!”
Volga nehrinden geçerken duyulmamış soluğu
Bir binbaşı da yaşamış, o günkü yolculuğu
Gördüğüne hayret etmiş; geçmemiş, su, topuğu
Sorduğunda, Üstad, ona: “Senin hatırın” demiş
Orda, İngiliz kumandan; burda, küfrün deccalı
Demişler: “Başka olmaz; bu Kur’an’ı kaldırmalı”
Görmüşler ki; Molla Sâid, o Furkan’ın dellâlı
İspat etmiş, âleme: söndürülmez, kat’a, Kur’an
Bitlis’in sarp dağlarından çekmiş gelmiş, çizmeyi
Bakmış, münafık sahnede; silmiş, atmış gülmeyi
Şu milletin felâhına feda etmiş, her şeyi
Yusuf gibi, zindanlara “medrese” deyip, girmiş
O zemherîr devirlerde buz tutmamış, çağlamış
“Yangın yeri” gönüllere, birer birer uğramış
İmansızlık karşısında hüzne düşmüş ağlamış
Pınar olmuş, sular olmuş; harlanan o hâllere
Rutubetli hapishane, Said için derhane
Herkes lâl olurken, o gün, o konuşmuş merdane
Bahtiyarlar bu halkaya/ takılmış tane, tane
Mahkemeye, tevkifata “ilânât” demiş, geçmiş
Van’da kaleden düşerken “Dâvâm” demiş, inlemiş
Kerelerce zehirlenmiş; cana minnet etmemiş
Tullab-ı nur etrafında pervâz edip dönermiş
“Sarık, başla çıkar” demiş, giymemiş o serpûşu
Mefkûresinin yolunda saray olmuş, zindanlar
Ona aguşunu açmış; Barla’daki insanlar
Yazılırken dağda bağda, cihanşümûl o nurlar
“Yaz kardeşim” diyerek kalkmış, dizin üstüne
Zorluklara göğüs germiş, iktisatla yaşamış
Dünkü günden yarınlara selâmetli yol açmış
Toprağa düşse de beden nüve tutmuş, dallanmış
Çile dolu günlerinde zer ettiği, tohumlar
Yılmaz ve yıkılmaz sabrı bak âtîyi doğurmuş
Artık bugün, bu dâvâsı, kabına sığmaz olmuş
Vicdanı hür gönüllerde iz bırakmış, yoğrulmuş
Demek dağılmış, dünyaya, Ağrı Dağı lâvları
Kasâvet ve zulümâtla kararan şu dünyada
Tulû eden güneş olmuş huzme, huzme Barla’da
Ümit doğmuş, insanlarda, merhem olmuş yarada
Bir “Üstadım” kelimesi, binler olmuş gönülde
Kimileri yeğ tutmuşlar, o canı, canlarına
Nice hayat, nice ömür adanmış, yollarına
Sineleri, rıhtım gibi, salmışlar kollarına
Şefkat ile sarmış Seydâ, sinesine, sineleri
Varlığını, bir orduya denk tutmuşlar, zâlimler
Sakınmışlar heybetinden; titremişler, ürkmüşler
Yok etmeye azmederek ne çok cefâ vermişler
Rabbimizin inayeti, hıfz eylemiş, korumuş
Bazı fedakâr hayatlar, bedeline, son bulmuş
Esasında, son bulmamış; sonsuza revan olmuş
Seydâsının sevdâsıyla, her an sararmış, solmuş
Şehit olmuşlar, dâvâya; uçup evc-i âlâya
Ne açlığı ne tokluğu düşünmüş hiç, ömründe
Şu dünyanın gölgesini bulamazsın gönlünde
Yalın kılıç sanılanlar diz çökmüşler, önünde
Malı mülkü tersleyerek kalkmış, gitmiş sılaya
Bereketli o ömrünün artık saati durmuş
Risaleler kitap olmuş; tüm cihanı doldurmuş
“Kışta geldim” demiş, ama nevbaharı doğurmuş
Hasretiz biz sana, Seyda; kabrini nur etsin, Mevlâ
Dünyaya sığmayan Üstad, İpek Palas’a sığmış
Görevi bitince, yerde, Sübhanına sığınmış
Vefatının ardı sıra, yağmur kıpkızıl yağmış
Semâvât da berabermiş, dostların mateminde
Arkasında kalan miras: Milyonlarca talebe
Sadakatin mi’yârıysa, bu yolda sebat etme
Manevî bir müştereğin hissesini hak etme
Nurları, emval bilerek, sahip olmakla olur
Artık bugün, bu fikirler zeminde, çiçeklenmiş
Ter ü taze yeni nesil bu mîrâsı üstlenmiş
Efendimiz, Üstadımız, bak, Cinanda birleşmiş
Tebessümle izliyorlar, melek yüzlü gençleri
Üstadım! Gülistana döndürdüğün gönüllerle
Sana meftun, sana hayran; sana sadık erlerle
Hak yoluna çağırdığın eserlerle, Sözler’le
Gösterdiğin iz üzere yürüyoruz, Üstadım.
3 Aralık 2011
Ali Rıza Aydın
Kayıt Tarihi : 24.3.2025 22:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursi'nin hayat karelerini özetleyen bir çalışma. Vefat yıldönümünde onu anmak, onu anlamak için...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!