Gönül Dergâhında Sema
Ney’ in eksik notalarındaydın. Gülün yaprağına dahi hareket ettirmeyen sessiz nefesinle ruhumda fırtınalar kopartıyordun. Duygularım alabora olup derinliklere gömülmek yerine, kurtulmak için son feryadımı savuruyordum, duymayan kulaklarına…
Devrik cümlelerin anlamlaştırdığı yazıtlar gibiydin. Gözlerim boşlukta resminle muhabbetteyken yüreğim sevdanın bestesini yapıyordu. Nefesimle dokunuyordum tenine. Yüreğime ürkütücü bir serinlik bırakıyordun. Şaşırmadan, korkmadan, ellerine bırakıyordum kendimi yürek sunağındaki kan göletleri içine.
Gecenin en derin ve huzurlu bahçesinde senin kollarında kaybolmak istedim. Bedenimi, aklımı, yüreğimi ellerine veriyorum. Çöken akşamların kızıllığında benliğimi sar diye. Seninleyken ölmeden ölümün huzurunu yaşıyorum bütün acılardan arınmış olarak…
Yüreğim kabarıp benliğimden kopan korkunç fırtına sonrasında dinginliği yaşıyorum. Tene dokunan ipek gibi içime serinlik veren sesinin buğusunu duyuyorum.
Avuçlarına bırakırken yüreğimi, senin olanı sana veriyordum. Henüz gece ruhumu ele geçirmemişti. Sen ellerinle kalbime dokunurken nefesin ruhumu okşuyordu. Ellerini semaya kaldırmış derviş gibi fısıltıya karışan yakarışla yüzünü bile görmeden senin varlığını hissedebiliyordum.
Üzerinde tennure başında sikkesiyle huşu içinde dönen semazenler gibi hırkayı omzumdan her atışta yeniden sana doğuyor, sana yaşıyorum. Gönül dergâhında secdeye duruyorum. Kapalı gözlerimdeki görüntümde, döndüğüm her turun merkezi sen oluyordun. Senden aldığım sevgiyi, yine sana sunuyordum. Ney ve kudümün eşliğinde.
Yüreğimin küllerinin kokusu genzimi yakıyor. Seni hayal ederken gökyüzünü görmek istiyorum. Bulutlardaki senin siluetinle yaşıyorum. Kimsesiz bir çocuk gibi yalnızlığımla baş başa kaldığımda…
Ayrılık atını eyerleyip yollara düştüğün geldi aklıma. Benimle yaşadıklarını unutma diyordum. Dolunayı başına yastık yaptığında dizlerimde yatıp yüzümü okşadığını unutma diyordum.
Bulanmadan, kirlenmeden, duygularım donmadan gel.
İştahımı kabartan renkli duygular, yalan ve sahtekârlıklar, bencillikler ruhumu cilalamadan gel…
Gönül gözümün kılavuzluğunda sana ulaşmaya çalıştığım zamanlarda, sabır denizinin dibinde sakladığım sırlarımı gecenin yorganı ile kapatıyorum. Yüreğimin kederini neyin namelerindeki rüzgâra bırakan semazenin ruhuyla örtüyorum…
Neyin boş gövdesine üflenen yaşam nefesi gibiydin. Usta neyzenin nameleriyle ruhumun içinde dolanırken sanki yeniden keşfediliyordum. Her notada sana dokunuyor her nefeste senin varlığını hissetmenin hazzını yaşıyordum.
Seni gördüğümde uzak dağların eteklerinde ki yağmur kokusu gibiydi kokun. Bal rengi gözlerinde akşamın kızıllığını yaşardım. Güneşin kızıl kollarıyla sarardın beni. Unut dedin, yumuşak dokunuşlarla parmakların saçlarımın arasında gezinirken… Unut geçmişi, izin ver de ruhum ruhunla yeniden doğsun.
Ömrünün büyük sırrını bulmaya çalışan derviş gibi büyük bir tutkuyla peşinde geliyorum. Bana müjdelerle gelecek turna kuşunun peşinde, dağın sert rüzgârlarına yalçın yamaçlarına, çölün kızgın sıcağına aldırmadan, uykuya hasret gecelerimde doğan güne inat sana geliyorum.
Bedeli can olan aşkı ölümle kutsamaya geldim. Ellerimi ellerinin içine bırakarak beni bul, beni al. Gözlerimin içinde sema eden hayaline bedenimi ayakta teslim etmeyi bekliyorum. Sanki oturunca gelmeyeceksin gibi.
Suyun üzerine çizilen nakış gibisin. Seni pelür kâğıtlarına hapsetmek yerine, ruhumun bahçesinde dolaştırıyorum. Ruh gücüyle sana ulaşmaya çalışıyorum. İki denizin buluşması gibi…
Bütün yaralanmaları ve incinmeleri göze alıyorum. Değiştirilemeyen bir yazgıya boyun eğer gibiyim. Sevgimi paylaşmak için. İki parçaya ayrılmış sevgiyi birleştirmek için yıllarca birbirimizi aramış gibiydik.
Senin yanında dünyanın zulmünden uzaklaşıyordum. Aşkının sarhoşluğu ile aşkı anlatıyordum, aşkı bilmezlere. Aklım gönüllü olarak kenara çekilip egemenliği yüreğime veriyordu. Gönlümdeki görüntünde, riya ve yalan hiç olmadı. Her sözün şiir, her bakışın güzellik, her dokunuşun yaşam oldu.
Kıraç topraklarım yeşerdi. Yüreğimdeki kuşkuları sevginle yok ettin. Sevginle besleyip sözlerinle doyurdun. Canı candan besliyordun. Nefsime mi yeniliyordum, yoksa sana mı?
Ben ateştim, sen su. Ben fırtınaydım, sen sükûnet. Ben öfkeydim, sen huzur. Ben isyandım, sen ise kadere boyun eğen. Sevginle dinleştirdiğin yabaniydim ben.
Rüzgârın önünde dalından kopmuş yaprak gibi savrulmaya başladım. Yüreğim yumuşamış, gururum suspus olmuştu. Ruhumu saran buz tabakasını sözlerinle kırıp yüreğime girmiştin. Kuşkunun gölgesi üzerime düşse de sevginin ve aşkının ışığı yüreğimde ki karanlığı yok ediyordu. Alışkanlık bağımlılığın en kötüsüydü ve de en zor vazgeçileni.
Ateşin rengi içine işlesin diye. Uyku yoktu yüreğimin gözlerinde. Ateş ateş olduğunu bilmemişti. Yüreğe düşene kadar….
Fatma AVCI
26.11.2011
Kayıt Tarihi : 28.11.2011 16:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Kutluyorum.
Nicelerine.Erdemle.
Birol Hepgüler.
Ney sesi ile içine daldığım hayatımın ta içi ve sevdiğim ismi tekrarlarken akan gözyaşlarıma eşlik eden nefesim…
Bütün arayışlarımın ardındaki güç bir nefes… Nefesim…
Seni tarif etmek bana düşmez, beni de tarif etmek sana düşmez… İyisiyle, kötüsüyle yaşandı… Yaşananları da beni naif adamlıkla anlatmak haksızlık olurdu. Madem senin tarif ettiğin gibi bir naif adamdım da neden terk ettin benle beraber bu şehri…
Bütün yangın yeri anılar bu şehirle beraber omuzlarımda, bütün bu yolların çukurları ayakucumla tökezlenmemi sağlıyor. Neden rüya gibi yaşadığımız dediğin zamanları kâbusa çevirdin de kayıplara karıştın?
mustafa yılmaz
ant+10
TÜM YORUMLAR (5)