Bir zamanlar Balkar’da,
Dağla bulutun arasında bir çocuk vardı,
Dedesiyle bağa giderdi her sabah,
Ama yüreği başka dağlara yanardı.
Gökyüzü gri, toprak sert,
Bir mektup yazdı babasına;
Küfürle karışık bir özlem –
Gelsin, alsın, götürsün diye.
Ve geldi o gün…
Karlı bir sabah,
Baba elinde kebapla indi evin eşiğine.
İlk kez tattı kebabın sıcağını,
Bir kerpiç evde saraya uyanır gibi
Uyandı o çocuk ve kardeşi.
Atatürk İlkokulu’nda başladı günler,
Özkan Polat oldu sıra arkadaşı,
Köyden kurtulmuştu ama
Sis hâlâ gözlerini perdeliyordu.
Kuru vardı okulun başında,
Demirle ceza, suskunlukla ödül…
Ama Gölbaşı’nda ne gariptir,
Korku bile başka türlüydü.
Bir kanal akardı evin arkasından,
Baraj derlerdi suyun bulandığı yere,
Kenan’la, emmim oğlu,
Kuruçay’ın berraklığında yüzdük birlikte.
Çamur savaşları, sazlı türküler,
Bir bisikletin ortasından kırılması bile
Bir masalın parçasıydı.
Memiş Ali, Zeynep Ana, İsmail Emmi –
Kerpiç duvarlar arasında kalpler yumuşaktı.
Kar mağaralarında hapsolan kahkahalar,
Küfürle örtülü sevgi vardı içinde.
Toprak tavan, karı kürüyen eller,
Çayla ısınan geceler ve
Aşk Gemisi’yle açılan hayaller…
Ana hastayken başında bekleyen çocuklar,
Küçük yüreklerinde büyük öfkeler biriktirirdi.
Ortaokula geçildi,
Mehmet Ali Polat’ın sesi çınladı sınıfta.
İsmail Kıraç’tı okulun başındaki yüz,
Sert görünse de içi yumuşak, doğru biriydi hep.
Karsambaçla serinleyen yazlar,
Flu bir yüze takılıp kalan bakışlar…
Köşker Emmi’nin oğlu Eyüp abi,
Tavanlardan kar kürür, sessizce dua ederdi.
Mustafa Emmi’nin Basri’si,
Her işi elinden gelir, gölgesiyle korurdu bizi.
Ali abi, Mahmut abi, Nurettin abi…
Hepsi birer gece nöbetçisiydi
Toprak damların altında çocukluk uykularımıza.
Sonra…
Bir valiz kadar sessizlikle çıktım o kapıdan,
Henüz on beşindeydim, annemin gözlerinde asılı kalmış bir çocuk,
Baba memleketi, ekmek davası dediler — Almanya,
Diller değişti, yollar uzadı, rüzgâr başka esti saçlarıma.
Yıllar, yıllar… kırk dört koca yıl devrildi ömrümden,
Ne zaman ki yüzümdeki çizgilere memleketin karı düştü,
Bir şubat ayıydı, içim soğudu bir anda,
Dediler ki: Gölbaşı yok artık.
Yıkılmış. Çökmüş. Susmuş.
Taş toprak olmuş çocukluğum,
Bir mezar gibi oturdu içime küllük,
Meyve ışığı sönmüş, trenler durmuş,
Zeynep Ana’nın sesi susmuş…
Ben sustum, dünya susmadı.
Gölbaşım gitti,
Ama içimde hâlâ bir köy, bir göl, bir ev,
Ve annemin sesiyle uyanan bir sabah var.
Ama hâlâ bir tren garı vardı,
Raylara tutunmuş umutlar gibi.
Ve ben, gövdesi göçmüş evlerin arasında
Bir isim duydum rüzgarda yankılanan:
“Ekrem ümitlen”..Umut…
Kökünü toprağa salmış bir çınarın adıdır o.
Gölbaşım, onun gölgesinde yeniden yeşerecek.
Anka kuşu döner külünden,
Gölbaşı da döner elbet,
Çünkü bu masalda
Bitmeyen tek şey:
İnançtır, umutla yürüyen çocuklardır.
19.05.2025
Ekrem Parlak
Ekrem ParlakKayıt Tarihi : 20.5.2025 02:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!