Gökyüzü kimseye ait değildi.
Ama herkes, orada kendine ait bir parça
arıyordu.
Cemil ve çocuk
karanlık bir sokağın ucuna geldiler.
Işık yoktu.
Ama yukarıda, bir yıldız göz kırptı.
Çocuk sordu:
— Yukarı bakınca neden içim ferahlıyor?
Cemil gülümsedi:
— Çünkü içindeki gök
sadece yukarı bakınca uyanıyor.
Ve göğe bakanlar,
yeryüzünde kaybolmazlar.
***
Bir grup insan gördüler.
Hepsi başını göğe çevirmiş, ,
hiçbir şey söylemeden duruyordu.
İsimleri yoktu.
Etiketleri yoktu.
Ama yüzlerinde
bir hakikat izi vardı.
Cemil fısıldadı:
— Bunlar “Göğe Bakanlar.”
Ne sistemin adamı oldular,
ne sessizliğe teslim.
Onlar,
göğün dilini bilenler.
Çocuk gözlerini yukarı kaldırdı.
Bir bulut geçti.
Ardından bir kuş.
Sonra bir dua…
***
Bir kadının sesi yankılandı:
> “Göğe bakmak kaçmak değildir.
Göğe bakmak,
aşağıyı aşmaktır.”
Sonra bir adam konuştu:
> “Biz,
yerin altından değil,
göğün içinden doğarız yeniden.”
Cemil diz çöküp toprağı tuttu:
— Göğe bakanlar,
toprağı da sever.
Ama başı eğilmez.
Çünkü yeryüzü
yalnızca göğe yürüyenlerin ayak izini saklar.
***
Çocuk, gökyüzüne bir soru gönderdi:
— “Ben kimim?”
Cevap inmedi.
Ama içinden bir mısra doğdu:
> “Göğe bakarken
yeryüzünden vazgeçmedim;
ama içimdeki karanlığı
yıldızlara anlattım.”
Bir kuş havalandı.
Adı umut değildi,
ama kanatlarında umut vardı.
Ve o an, çocuk anladı:
Umut, isim değil;
bir yön’dü.
***
Sonunda bir tepeye çıktılar.
Yukarıda gökyüzü,
aşağıda şehir.
Cemil, çocuğun omzuna dokundu:
— Göğe bakmak,
sadece yukarı bakmak değildir.
Kendinin üzerine çıkmaktır.
Son cümleyi çocuk yazdı:
> “Başımı kaldırdım.
Yalnız değildim.
Gökte benim gibi
düşünen biri vardı.”
Kayıt Tarihi : 24.10.2025 23:54:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!