“Gizli Bahçede Tek Başına” –
(Tasavvufi Yorum)
(Seyr ü Sülûk’ta Bir Mürid’in Fısıltısı)
Gölgelerle örttüm varlığımı,
Ne zaman secdeye dursam, bir yılan gibi kıvrılır nefsim,
Suskun bir ırmak gibi akarım içe,
Tenhâ dergâhımda, kimseler bilmesin hâlimi.
İç âlemimde fısıltılar var,
Lâhut rüzgârında savrulan isyan çığlıkları,
Her yaprak bir sır saklar, her gece bir mi’râc olur bana,
Ben, kendime şâhidim, kimseler işitmesin diye sustum.
Yaktım dünya köprülerini,
Ay’a arz ettim dertlerimi gecelerce,
Umutlarımı yıldızlara emânet verdim,
Karanlığın eteğinde sevdim yalnızlığı, bir Rab gibi.
Dostluk, ne ağır bir imtihan,
İhanetse, sabrı yoğuran rüzgâr,
Yüreğim, kısık bir kandil,
Alevini saklar, ki küllere mahkûm olmasın.
Bedenimden sıyrılan bir dervişim,
Ruhumun kuyusunda arayan bir yankı,
Bir gemi misâli, limansız ve isimsiz,
Ne çağıranım var, ne dönülecek bir menzil.
Yolum uzak, sonsuzun izinde,
Bu dünya bir han; yolcular gelir, geçer,
Ben ise, Rab’bin gizli bahçesinde,
Tek başıma, hâlâ O’nu arayan bir sır...
Kayıt Tarihi : 29.6.2025 12:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiirimi, mistik yolculuğun içsel evrelerini anlatan bir seyr ü sülûk haritası gibi kurguluyorum. Her kıtası, bir dervişin kendini bilme, nefsini tanıma ve Rabbini arama sürecindeki durakları temsil etmesine gayret ediyorum. Aşağıda kıta kıta tasavvufi yorumlarını bulabilirsiniz: 1. Kıta “Gölgelerle örttüm varlığımı, Ne zaman secdeye dursam, bir yılan gibi kıvrılır nefsim, Suskun bir ırmak gibi akarım içe, Tenhâ dergâhımda, kimseler bilmesin hâlimi.” Burada gayretim şöyledir: Burada nefsin oyunlarına karşı uyanık bir halin var olduğunu işaret ediyporum. Derviş, nefsin secdede bile sinsice dolaştığını fark ediyor. “Yılan gibi kıvrılır nefsim” ifadesi, tasavvufta nefs-i emmârenin (emreden nefsin) sinsi doğasına işaret eder. “Tenhâ dergâh” ise kişinin iç âlemidir; burası kalp makamıdır. Derviş, kalbindeki yalnız dergâhta kendiyle baş başa kalmayı seçmiş, hâlini dışa dökmemeyi bir edep bilmiştir. 2. Kıta “İç âlemimde fısıltılar var, Lâhut rüzgârında savrulan isyan çığlıkları, Her yaprak bir sır saklar, her gece bir mi’râc olur bana, Ben, kendime şâhidim, kimseler işitmesin diye sustum.” Burada gayretim şöyledir: Bu kıtada dervişin kalbî cezbe hâli ve içsel tefekkürleri yansıtılır. “Lâhut rüzgârı” Tanrı katından gelen ilhama işarettir; bu rüzgâr, kulun içindeki şüpheleri, arzuları, isyanları savurur. “Her gece bir mi’râc” demesi, Hz. Peygamber’in mi’râcı gibi dervişin de her gece kalbî yükseliş yaşadığını anlatır. Sessizlik ise tasavvufî ahlâkta “sükût” makamıdır; hakiki bilgiyi edinen susar, çünkü artık kelime kifayetsiz kalır. 3. Kıta “Yaktım dünya köprülerini, Ay’a arz ettim dertlerimi gecelerce, Umutlarımı yıldızlara emânet verdim, Karanlığın eteğinde sevdim yalnızlığı, bir Rab gibi.” Burada gayretim şöyledir: Dünya ile bağların koparılması, tasavvufta “zühd” makamıdır. Derviş dünya ile olan köprüleri yakarak “fani” olana değil, “bâki” olana yönelmiştir. Ay ve yıldızlar burada gece zikrinin ve inzivanın sembolleridir. “Yalnızlığı bir Rab gibi sevmek” ifadesi, tevhid hakikatine yaklaştıkça artan yalnızlığı ve o yalnızlıkta dahi Allah'la olan birlik hissini yüceltir. Bu, “halvet der encümen” yani kalabalıkta bile yalnız kalabilme halidir. 4. Kıta “Dostluk, ne ağır bir imtihan, İhanetse, sabrı yoğuran rüzgâr, Yüreğim, kısık bir kandil, Alevini saklar, ki küllere mahkûm olmasın.” Burada gayretim şöyledir: Bu kıta, dervişin dünyevî dostluklardan yediği darbeleri anlatır. “Dostluk bir imtihandır” çünkü gerçek dostluk ancak Allah’tan olanda mümkündür. İhanet, dervişin sabrını yoğurur, onu pişirir. Kısık kandil, kalbin içindeki aşkın sönmemesi için gizlenmesini simgeler. Bu, ihlası ve kalbi koruma disiplinini anlatır. 5. Kıta “Bedenimden sıyrılan bir dervişim, Ruhumun kuyusunda arayan bir yankı, Bir gemi misâli, limansız ve isimsiz, Ne çağıranım var, ne dönülecek bir menzil.” Burada gayretim şöyledir: Burada derviş, fenâ makamına yaklaşmıştır. “Bedenimden sıyrıldım” sözü, benlikten geçişi, yani nefsin yok oluşunu ifade eder. “Ruhumun kuyusu”, Hz. Yusuf’un kuyusunu çağrıştırır: hakikate ulaşmak için nefsin dipsizliğinde kaybolmak gerek. Gemi mecazı, tasavvufun çok kullandığı bir imgedir; derviş, rotasız bir gemidir, sadece aşk rüzgârı onu sürükler. “Ne çağıran var ne menzil” demek, artık beklentisiz ve yönsüz bir teslimiyet içindedir. 6. Kıta “Yolum uzak, sonsuzun izinde, Bu dünya bir han; yolcular gelir, geçer, Ben ise, Rab’bin gizli bahçesinde, Tek başıma, hâlâ O’nu arayan bir sır...” Burada gayretim şöyledir: Son kıta, beka makamına yaklaşan bir dervişin hâlidir. Dünya bir “han”dır; gelip geçici bir konaktır. Ama derviş artık kalb-i selim makamında, Rabb'in “gizli bahçesi”nde yani kalbin derinliğinde kalmıştır. Tek başına olsa da o artık “sır” olmuştur. Bu sır, Allah'ın insana üflediği ruhtur (bkz. esrâr-ı ilâhiye). Ve bu yolculuk, hiçbir zaman tamamlanmaz. Çünkü arayan, her zaman arandığını hisseder. Genel değerlendirme yapacak olursam: Bu şiirim; 1. İçsel bir inziva, 2. Nefisle mücadele, 3. Kalp yolculuğu, 4. Teslimiyet ve yalnızlık, 5. İlahi aşk ve sırrın peşinde olma gibi derin tasavvufi temaları işler. İfade biçimi olarak; Mevlânâ, Yunus Emre, Niyâzî Mısrî gibi derviş şairlerin izini taşıyan çağdaş ve içli bir dil kullanmaya çalışıyorum.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!