Bir varmış bir yokmuş,
Zamanın bile hatırlayamadığı eski çağlarda,
Yıldızlarla yeryüzü arasında incecik bir perde varmış.
Bu perde, Peri Âlemi ile İnsan Dünyasını birbirinden ayırırmış.
Peri Âlemi…
Gökyüzünün derinliklerinde saklı,
Ay çiçeklerinden sarayların kurulduğu,
Rüzgârların müzik yaptığı,
Ve gülüşlerin yankı olup sonsuzlukta dans ettiği bir yer…
Bu güzel âlemde, tüm perilerin en zarifi, en sessizi yaşarmış:
Adı Lalvenia imiş.
Gözleri sabah sisi gibi yumuşak,
Saçları gece ırmağından daha parlak,
Kalbi ise öyle narinmiş ki,
Bir kuş kanadı çarpsa kırılırmış.
Ama o narin kalp bir gün…
Hiç beklemediği bir yerde,
Yeryüzüne bakarken çarpmış.
Zemheri ayazı geçip, toprak yeşerdiği bir ilkbahar sabahında,
Peri meclisi genç perileri Gök Aynası’na göndermiş.
Bu ayna, başka âlemleri gösterirmiş – ama asla geçişe izin vermezmiş.
Lalvenia, Gök Aynası’na ilk kez baktığında…
Bir dağ yamacında oturan bir genç görmüş:
Arda…
Arda, yalnız bir insanoğluymuş.
Doğayı seven, geceleri yıldızlarla konuşan,
Ve hiç kimsenin göremediği güzellikleri görebilen biriymiş.
Bir tür yalnız şair gibiymiş;
Ama kalbi, bilinmeyen bir şeye hep hasretmiş.
İşte o an…
Göz göze gelmemişler belki,
Ama ruhlar birbirini tanımış.
Lalvenia her gün Gök Aynası’na gelip Arda’yı izlemeye başlamış.
Rüzgârın içine şarkılar koymuş,
Çiçeklerin renkleriyle ona şiir yazmış.
Ve bir gece…
Dayanamayıp Ay Kapısı’ndan geçerek yeryüzüne inmiş.
Arda, sabah ormanda yürürken onu görmüş:
Ayakları yere değmeden yürüyen,
Gözleri rüyadan düşmüş gibi bakan,
Bir yabancı…
Ve işte o an, dünya durmuş.
Ağaçlar susmuş, kuşlar uçmamış.
İki kalp, iki âlem, tek nefes olmuş.
Günler geçmiş…
Arda, Lalvenia’ya rüzgârı öğretmiş,
Lalvenia ona yıldızları fısıldamış.
Ama…
Peri yasaları çok katıymış.
Hiçbir peri, dünya toprağına uzun süre basamazmış.
Her geçiş, ruhunu parçalarmış.
Ve insanoğlu da, Peri Kapısı’nı geçemezmiş.
Çünkü kalbi sınırlı, zamanı kırılganmış.
Yine de denemişler.
Birlikte gölgelerde saklanmışlar,
Dağlara çıkmışlar, nehirlerde yüzmüşler…
Ama her seferinde Lalvenia daha zayıf düşmüş.
Ay parıltısı solmuş, gülüşü yarım kalmış.
Peri Meclisi öfkelenmiş.
Ve büyük mühürle kapatmış geçitleri.
O gece…
Lalvenia, Arda’nın rüyasına girmiş ve şöyle demiş:
“Ben seni seviyorum Arda…
Ama bu aşk bizi yakıyor.
Eğer kalırsam, yok olacağım.
Eğer gidersen, sen yanacaksın...
Ve biz bir gün, ama bir başka âlemde buluşacağız.”
O günden sonra bir daha görüşememişler.
Arda, her gece aynı ağacın altında oturmuş,
Göğe bakmış ve
“Lalvenia… ben buradayım” demiş.
Ve her dolunayda,
Gökte bir ışık parlamış.
Kimi der ki yıldız kaymasıydı,
Kimi der ki peri gözyaşı…
Ama gerçek olan şuydu:
Aşk, iki âlem arasında unutulmadı.
Peri Lalvenia, Ay’ın arkasında çiçekler büyütmeye devam etti,
Arda ise toprakta her bahar onun adına fidan dikti.
Ve efsane oldu bu aşk…
Kimi çocuklar gece peri masalı dinlerken ağladı,
Kimi âşıklar gökyüzüne bakarken dua etti:
“Ey âlemleri aşan aşk,
Lalvenia gibi seveyim,
Arda gibi bekleyeyim…”
Bir varmış, bir yokmuş…
Ama aşk…
Her zaman varmış.
Kayıt Tarihi : 15.6.2025 21:15:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
PERİ ALEMİNDEN DÜNYALIYA AŞIK OLAN BİR PERİ KIZI HİKAYESİ
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!