GİDECEKSEN SEVME DEMİŞTİM SANA,
İstanbul’da,
Öylesine şarap rengi bir sabaha uyandım bu sabah.
Deniz alabildiğine ayyaştı,
Ben dik kaldırımları adımlıyordum ağır, ağır.
Gecenin yükü omuzlarımdan inmemiş hala
Geçip giden hayatımın yokuşuna tırmanıyorum.
Ve öylesine kısacık bir anda,
Sen iniyorsun, aklımdaki durakta durdurup beni.
Seni düşünüyordum sanma,
Puslu bir ekim sabahı,
Açık kalmış geceden, anılar penceresi.
Bakınıyordum sadece,
İçimden geçip giden, silsile-i hatıralara.
Şöyle bir göz attım da sisler perdesinin ucunu aralayıp.
Sen görünmüyordun yine sokağın başındaki, aşk durağında.
Saat sekizi çoktan geçip gitmiş,
Bomboş gelip gidiyordu minibüsler, kalbime.
Tek bir aşk yolcusu bile almadan,
Bir vakitler,
Zamanı kuruyordum yüreğime her gün, saat sekizi sen geçeye,
Ben her sabah öyle dakik, hayalini bekleyip duruyordum,
Aşk durağın önünde,
Gölgen dönüyordu önce, köşe başını ilk,
Sonra kolların, uzuyordu uzadıkça,
Taa bana kadar.
Ardından sen kaplıyordun dünyamı, alabildiğine.
Sen geldiğinde Alın yazımı da yazıyordu sanki,
Küçücük adımların.
Şimşir parmaklarınla, tarıyordun bir yandan, upuzun saçlarını.
Biniyorduk beraber aşk minibüsüne,
Ben cam kenarına oturuyordum hep, sen yüreğime.
Ben ne masallar ne destanlar okuyordum, gidene dek.
Gözlerini kazıyordum, aynadan zihnime,
Aşk, eğiriyordum kalbimin çıkrığında, ipek kadar saf
Senin gibi, Narin ve zarif.
Siliniyordu senden gayrı alem, bir bir
Şimdi her şey var,
Ama sen yoksun, gölgen yok, sesin yok, kokun yok, izin yok!
Temelli gitmişsin belli ki, yüreğimden, pılını pırtını toplayıp
Ardında bir dolap dolusu askıya dizilmiş niyeler, niçinler, nedenler?
Ama tek bir sebep dahi kalmamış çekmecelerde elle tutulur,
Ne de yastığımın altında katlı bir neden.
Neden!
Neden?
Gideceksen eğer!
Sevme demiyor muydum oysa sana!
Sevdirme, karabaşa kendini,
Her gün, bin bir umut biriktirir yoksa, şakaklarında.
Alıştırma her sabah, evimin perdelerini gün doğarken, gülümsemene.
Yoksa kıskanır güneş, sarı saçlarını,
Yakar kavurur diyordum, sana dair ne varsa.
Ve her akşam tütme diyordum, ocağımdan buğu buğu,
Mıh gibi, kazınırsa yoksa, aklıma kokun,
Yıkasam da çıkmaz ellerimden diyordum teninin teri, tuzu.
Ben hep diyordum!
Ama sen hep gülümsüyordun!
Özlüyordum sanma yokluğunda!
Adını anıyorsam eğer,
Seni soruyordur muhakkak, birkaç meraklı bulut,
Gelir belki diyorum, yalandan.
Gökkuşağıyla avutup onları,
Geçip gidiyordum yanlarından.
Ben yine, bir inip,
Bir çıkıyordum zihnimdeki, kül rengi kaldırımları.
Artık, öylesine adımlıyorum rastgele,
Aşk minibüsüne binmeden, Beyoğlu'nun dik yokuşlarını
Öylesine şarap rengi bir sabaha uyandım bu sabah.
Deniz alabildiğine ayyaştı, yine!
Bir yanımda, telaşı kuşanmış geveze sabahlar,
Bir yanımda omuzuma yaslanmış ahraz akşamlar!
Kim ayık, kim ayyaş belli değildik,
Çıkıyorduk kaldırımları ağır ağır.
Issızlık soluğuma siniyordu, usulca.
Sigaramın dumanında, savaşıyordu aşkla nefret, sarmaş dolaş!
Bir damla yaş süzülüyordu kaldırımların yanağından,
Senin yüzünden sanma sakın,
Sabahın ayazı giriyor, zihnimin kovuklarından
Aşktan falan zannetme,
Yüreğimi üşütüyor zemheri.
Yumruklarımı sıkmışım sımsıkı
Nedenini kendim bile bilmeden
Bir avuç hırs tutuyordum elimde, bir avuç aşk.
Yutkunuyordum, durup durup
Bana verilen yeminler diziliyordu, boğazıma dokuz boğum
Yutamıyordum sözlerini,
Uzayıp gidiyordu yalanların, kaldırımlar gibi
Gölgen sürünüyordu düşe kalka, ardından,
Kolların kısalıyordu giderek ve sen silinip gidiyordun alemden
Sen çıkarken yokuşu,
Ben iniyordum artık kumral sahillere, sarı saçlarından aşağı,
Öylesine şarap rengi bir sabaha uyandım ki bu sabah,
Deniz alabildiğine ayyaştı,
Dinlediğin şarkılara bile sağırdım artık
Ağır ağır, adımlıyordum yürüdüğün kaldırımları
İçimde hiçbir telaş yok,
Çarpmıyordu yüreğim, saat sekizi sen geçsen de geçmesen de
Ben zannetme her ağlayanı
Kemanın terkisinde inleyen nağmelerdi artık,
Senin yokluğuna üzülüyordum sanma!
Gidişin de bile, tek bir anlıktı sadece, tuttuğum yas.
Gözyaşım ise bir damla ya aktı ya akmadı.
Ama acısı yoktu, rengi yoktu inan,
Hele sen hiç yoktun tadında tuzunda.
Senin gidişine üzülüyorum sanma
Yol yorgunuydum, sadece yokuş çıkmaktan
Ruhum bezgin, dizlerim fersizdi
Bir de üstüne bu hüzünlü keman değiyordu yaralarıma
Anladım ki, boşuna durmuşum aşk durağında, onca zaman.
Sen gittiğinde
Tüm şarkılar çalsa da seni avutuyordu sanki,
Beni unutuyordu nağmeler
Zoruma gidiyordu, ardından kor gibi yanmak
Benden başka her şey mutluydu
Paslı menteşeli, demir kapım bile
Gülüp oynaşıyordu, kıkırdayıp rüzgârla
Martılar kahkaha atmakla yarışıyordu başıma toplanıp toplanıp
Sabah kahvaltılarında, muhabbetin konusu,
Muhtemelen senle ben bile değildik artık
Sokakları arşınlıyordu,
Kapı kapı gezip hatır soruyordu acı kahve kokusu
Benden başka herkes unutmuştu seni, hayata karışmıştı herkes
Hatta Ay bile ağzı kulaklarında doğuyordu akşamları
Sevme demiştim sana, gideceksen eğer!
Sense, yeni bir masal yazalım diyordun,
Düşler alemine nispet,
Daha önce ne görülmüş ne duyulmuş olsun alemde.
Gözü kalsın Leyla ile Mecnunun bizi kıskansın.
Ne yazık!
Hayal satıyormuşsun bana, süslü, yaldızlı peş para etmez düşler.
Yazanı ben, üstünü çizeni sen oldun bu masalın, bir kalemde
Gittiğinde bomboş bir tarih aralığı gibiydim,
Boş bir satır, boş bir sütun,
Üstünden atlanılıp gidilmiş nehir
Mahzun gözlerle süzüyordu beni, benden gayrı zaman
Mecnun unutup kendini, o bile acıyordu halime.
Kalem ağlıyordu.
Kurşun renkli gözyaşı döküyordu kâğıda, benim için
Anlamını bilmediğim bir alfabe gibiydi sözcüklerim.
Zümrüt elbiseli söğüt ağaçları eğiliyordu ben geçerken yoldan
Boş ver, üzülme değmez diyorlardı kulağıma fısıldayıp.
Karabaş uluyordu akşamları kızıyordu aya gülerse
Gittiğinden bu yana,
Bulutlar döküyordu içini yağmura
Deniz dalgalarla döğüyordu, sahilin göğsünü,
Yine çöllere düşüyordum masallarda ben!
Yine ayrı düşüyordu bir kez daha, Leyla’sından adamın biri
Gideceksen yazma demiştim sana oysa,
Tüm sağanak yağmurları, tüm hüzünlü şarkıları yağdırdın başıma
Sabah saat sekizi sen geçe, avucumda bir tutam gözyaşıyla ıslanmış hayal
Minibüsler geçiyordu yanımdan bir bir gönülsüz.
Öylesine şarap rengi bir sabaha uyanmıştım ki bu sabah,
Kim ayık kim ayyaş belli değil.
Sigaramın dumanında, aşkla nefret sevişiyordu sarmaş dolaş!
FATMA DOĞAN 24.09.2025/ TURHAL
Kayıt Tarihi : 2.10.2025 17:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!