Hiç böyle vurmamıştı davul!
Güneşin tokmağı vurdukça,
Davulun ayalarına,
Dağlar titriyordu durup durup...
Ve daha güneş doğmadan,
Kanlı tırnaklarıyla,
Barut kokan gömleğiyle,
Çıplak ayaklarıyla,
Halaya durmuşlardı.
Vurdukça ayaklarını yere,
Kan sızarken çıplaklığından,
İrkilmiyordu topraktan, sakınmıyordu.
Çünkü o olacaktı son dostu...
Yari ne at üzerindeydi,
Bir kır at gibi;
Ne de zengin arabasında,
Parayla çalışır gibi...
Ve asilce ve cesurca ve korkusuzca;
Vuruluyordu ayaklar yere!
Toprak çatlıyordu vuruldukça,
Soğuktan çatlayan derileri gibi...
Birer birer düşüyordu toprağa,
Geline atılan kızıl karanfiller.
Toprak doymuyordu bu güzelliğe.
Ve binlerce ve onbinlerce ve milyonlarca damat
Aşıktı aynı geline...
İşte bu güzelliğin içinde,
Şafağı yırtarken davul sesleri,
Meydanlar, sokaklar gülümsüyordu geline!
işte böyle başladı başladı düğünü,
Şehir gerillasının...
Kayıt Tarihi : 6.1.2003 00:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!