Yüksel Nimet Apel
13d ·
Arkadaşların ile paylaşılıyor
Funda 13 arkası yarın deneme öykü
Funda’nın kaybolduğunu en son duyan yaşlı anne babası, doğal olarak çok hırpalandılar.
Biricik kızlarına ne olmuştu? Doğrusu damatları sürekli yollarda karısını arayıp duruyordu.
Polis herkesin ifadesine başvuruyor, titizlikle çalışıyordu.
Funda’nın arkadaşları, görüştükleri aile dostları herkes itiraz etmeden bildiklerini anlattı.
Bir keresinde bir arkadaşı Funda’nın telefonda bir arkadaşıyla konuşurken
- Bir kaç günlüğüne Ankara’ya gitmem gerekecek dediğini duymuştu.
Yalçın aşırı kıskanç olduğundan, Funda’nın tüm telefonlarını sürekli kaydediyordu.
Polislere bana adaya gideceğini söylemişti ama demek ki gitmemiş dedi soğukkanlılıkla.
Adadaki akrabaları kısa bir süre İzmir’e oğullarının yanına gitmişlerdi.Bu olanlardan hiç bir şey anlamadılar.
Funda yer ayrılmış yerin altına girmişti sanki.
Bir gece Yalçın Funda’ya benzettiği cesedi tekrar Morg’a götürdü.
Tüm titiz araştırmalar sonucu nihayet Fundanın cesedi Morg’da bulundu.
Diğer kadına sahip çıkan olmamıştı.
Cemile hanım kızının ölümüyle perperişan oldu sonunda sağlığı bozuldu. Yalçın’ın annesi dışında bu intihara anlam veremeseler de tanıyan, tanımayan herkes Funda için yas tutup göz yaşı döktü. Tabii Yalçın’da yaslı kocayı çok iyi oynuyordu.
Cenazesinde radyo ve okul arkadaşları yıkılmış bir durumdaki anne babasına taziyelerini verip gittiler.
Şiddetli yağmura rağmen bir sürü konu komşu ve hanımını çok seven Hediye de oradaydı ve kadıncağız yüzünde ki anlam veremediği bir ifadeyle şaşkınlık içindeydi, söylenip duruyordu.
Funda’nın ne kadar iyiliğini görmüştü yazık oldu kadına; vaah yazık, yazık niye canına kıysın ki diye söylendi durdu.
Üzerinde siyah bir pardösü gözünde siyah gözlüklerle biraz esrarengiz bir havada olsa da Radyocu Murat, Yalçın’dan daha masum görünüyordu.oldukça üzgündü.
***
Aradan iki kocaman yıl geçti, Yalçın yeniden evlendi. eş olarak yine çok güzel bir kız seçmişti.
Morg’ta kaybolan genç kız cesedi için tüm araştırmalar boşa çıkmış dosyası kapanmıştı.
Yalçın ikinci eşini de başka bir yöntemle öldürdü, karısı hamileydi bebek bekliyordu. Bebek altı aylıkken ölü doğdu.
Bu çirkin aşık doktor,hamileliğinde karısının tedavisini kendisi üstlenmişti ve bu kez karısına verilen seruma zehir kattı.
Bütün bu işleri yapıp sonra tere yağından kıl çekercesine sütten çıkmış ak kaşık misali aklanıyordu.
Biraz çirkince ama sempatik olan bu genç adam çok zeki ve aşırı kıskanç biriydi kimse nasıl oluyor da masum yüzünün altındaki şeytanlığın farkına varamıyordu.
İkinci eşi toprağa verilirken samimiyetle uzun süre ağladı.
Çok göz yaşı döktü, bir kız bebekleri olursa adı mutlaka ilk aşkı Funda olmalıydı.
İkinci eşi hem güzel hem de çok iyi biriydi ve Yalçın’ın annesi bu gelinini Funda’dan daha çok sevmiş her hususta iyi bir ilişki kurulmuştu gelin kaynana arasında.
Gerçek bir anne kız gibiydiler ve o da çok ağladı gelinine.
Yalçın bir önceki dönem gibi yine rüyalar görüyordu, yine annesini görüyordu her rüyasında.
Oğluna uzun süre anlamlı, anlamlı bakıyor,sırlarını biliyorum der gibi Yalçın’a soğuk terler döktürerek kayboluyordu sonra hemen arkasını dönüp gidiyordu.
Çok uzun bir süre hep aynı rüyayı görür oldu. Hemen her gece hep böyleydi
***
Zaman hızla geçerken, Yalçın’ın şakaklarındaki kırlar belirmiş, akları da çoğalmış ve bu çirkin adam o cürümleri işleyen bir cani değilmiş gibi bayağı sevimli, yakışıklı biri olmuştu.
Bu kez de bir yaz tatilinde Arkeolog genç bir bayanla tanıştı;
Yıldırım aşkı diyebileceğimiz bir aşk’la aşık oldular birbirlerine...
Yalçın’ın ikinci eşinin ölümünün üzerinden iki buçuk yıl geçmişti.
Müjgan’la önce aynı evde yaşamaya karar verip çok geçmeden evlendiler. Çok iyi anlaşıyorlardı ama karısının da bir mesleği olduğundan zaman zaman ayrı kalıyorlar.
Bu ayrılıklarda Yine kıskançlık damarları kabaran doktor kim bilir neler planlıyordu.
Müjgan’a ilk eşi Funda’dan söz etmemişti.
0 Yorum
Yorum yaz...
Yüksel Nimet Apel
17d ·
Arkadaşların ile paylaşılıyor
Funda 12 arkası yarın deneme öykü
Eli ayağına karıştı, gelen annesiydi. Kapıyı açmadan
-anne başka zaman gel lütfen, çok meşgulüm; Funda adadan dönmedi henüz.
oğlum bir dakika görüşelim kalmayacağım gideceğim zaten
-yok anne yok olmaz konsantremi bozma sana gelme demiştim. başka zaman gel, hem böyle habersiz değil.
annesi söylene söylene gitti, çok kırılmıştı ama oğlunu tanıyordu üstelemeden uzaklaştı oradan.
İçine sinmedi ve yeniden gitti banyoya, tüm aletleri ve küveti sabunlamıştı ya bir kez daha gözden geçirip iyice kuruladı.
Görüştükleri fazla kimse yoktu, işten nöbetlerden kimseyle görüşmeye ahbaplık yapmaya vakitleri kalmıyordu ki..
Bu sebeple öyle çat kapı gelen rahatsız eden olmuyordu.
planını titizlikle ve sakin, sakin sonuna kadar uygulayabilecekti...
Önce annesine Funda’nın telefonlarına cevap vermediğini, ona ulaşamadığından söz etti.
Merak ediyorum bir ara gitmem gerekecek diye de endişeli bir ses tonuyla sızlanıyordu. Ada’dan kimi arasam ulaşamıyorum telefon hatlarında arıza var sanırım diyordu.
Annesi kırgın olduğu için söylediklerini dinlemiyor, umursamıyordu bile...
Sonunda inandırıcı olmak için bir sabah gitti adaya.
planının düzgün işlemesi için şahitlere ihtiyacı vardı.
Çevresine Funda’dan haber alamadığından bu durumun çok endişe verici olduğundan söz edip duruyordu.
Ağlamaklı bir ses tonu ve çaresiz bir adamın ruh halini takınarak acınası, tedirgin gergin bir vaziyette polise bildirmekten söz ederken bir yandan da geceleri faaliyetlerini sürdürüyordu.
Funda’nın el yazısını çok güzel taklit ederdi, eline eldiven takıp titizlikle kısa ve etkili bir intihar mektubu yazdı.
Daha sonra annesini arayıp Ankara’ya gideceğini, Funda’nın radyo arkadaşlarını bulacağından söz etti.
Şimdi iş hastanenin Morg’undaki sahipsiz genç ölüyü çalmaya kalmıştı
Planında en zor olacağını sandığı işlemin bu kısmı şaşılacak kadar kolay oldu.
Ceset Funda’ya çok benziyordu ama biraz rötuş gerekiyordu.
Sabaha doğru bir zamanlar Funda’nın sıklıkla ziyaret ettiği kulübeye taşıdı cesedi, Funda orada yaşayan şair, yarı meczup adamın öldüğünü söylemişti. Gündüz gidip kontrol ettiği kulübe boştu.
Her yeri örümcekler sarmıştı, ışık yakmamaya gayret ediyor bu işlemleri soğukkanlılıkla yapıyordu. Hiç bir his duymuyordu, mekanik hareketlerle hata yapmamak için gayret içinde devam etti işine.
Evden çıkmadan cesede Funda’nın elbisesini giydirmiş, Pardösüsünün cebine intihar mektubunu yerleştirmişti.
Bir gün önceden makyaj işini karısının bir fotoğrafına bakarak ustaca tamamladı. Kulübe kokmasın diyerek evdeyken onun kullandığı parfümünden sıktığında sanki karısı canlanmış gibiydi; ürpermişti.
Özellikle gözlerine taktığı lenslerle, canlı gibi duruyor; Yallçın’a soğuk terler döktürüyordu..
İki gün bol, bol yetmiş hazırlığı bitmişti ki mektubu bir kez daha okuma ihtiyacı duydu.
Son bir kez kontrol etmeliydi. Çakmağının zayıf ışığında okuduğu mektupta mide bulandıracak, dikkat çekici bir şey yoktu gayet sıradan bir intihar mektubuydu.
Funda mektubunda yaşamı anlamsız bulduğundan, dini inançlarının sarsıldığından; Okyanus’a düşmüş yüzme bilmeyen biri gibi bocaladığından ölümde hiçliği bulacağından söz ediyordu.
Kulübeden ayrılırken çıkan fırtınanın ve korkunç fiilinin etkisiyle genç adam iliklerine kadar titredi...
Gecenin karanlığı, kulübenin kapısının gıcırtısı sessizlik ürperticiydi, uzaktan gelen köpek sesleri geceye ayrı bir anlam kazandırıyor korku yaratıyordu..
Bir an evvel bu korku dolu ortamdan ayrılıp, gidip evine uyumalıydı, arabasına binip süratle ayrıldı oradan.
Evde hiç bir ışığı yakmadan gürültü yapmamaya itina ederek yatağına uzanır uzanmaz uyudu.
Rüyasında bir sürü koyun gördü. Kırmızı kurdele ve nazar boncuklarıyla süslü olan birini ahırdan bozma bir yere götürüp kesti. Her taraf kan içinde kaldı..
Tam o sırada Funda yanına geldi, Yalçın elinin kanını karısını alnına sürerken ikisi de gülümsüyordu...
Bayır aşağı yuvarlanırken bir koyun sürüsünün ve bir sürü büyük baş hayvanın peşinden kovaladıklarını gördü. Koşmaktan yorulmuştu, yere düştü; oracığa yığılıverdi..
Sürü vahşice onu ezip çiğneyerek üzerinden geçmişti ki uyandı.
Rüyanın etkisiyle sırılsıklam terlemişti.
Rüya olduğuna sevinmişti sonra tekrar uyuduğunda bu kez annesini gördü. Annesi kızgın, kızgın parmağını sallarken arkasını dönüp kapıyı sert bir hareketle örttü.
Tekrar uyanması kapının zilinin çalmasıyla oldu.
Gidip açsa mıydı acaba perdenin aralığından baktığında temizlikçi kadın Hediye’yi gördü; aynı titremeyle ve heyecanla derin, derin nefes alıp bir süre bekledikten sonra şüphelenmesin diye açtı kapıyı.
-Beyim belkim yemeğin bitmiştir diye geldim, Funda hanım gelmedi herhal ev de kirlenmiştir.
yok yok Hediye, annem temizletmiş yemek de yapmış eksik olma!
Ben çağırmadan gelme!
Şimdilik ihtiyaç yok olunca çağırırım seni.
-Bey biraz paraya ihtiyacım var da, Funda hanım da daha gelmir he
Funda biraz daha kalacak, Hediye al bu parayı! Sağ ol sen bizi merak etme biz çağırmadan gelme ihtiyacın olursa telefon et!
-Tamam beyim sen de sağ ol ben de köye gidicem gitmeden bi uğrıyam dedim
İyi Hediye tamam hadi güle, güle...
Ondan sonraki hafta polise karısının kaybolduğunu bildirdi. Çevreye hep bu bilgiyi yaymak için uğraştı durdu..
Polisler evden ayrılmamasını söyleyip gittiler. Sıklıkla ifadesini almaya geldiklerinde rolüne çok güzel adapte olup, eşi kaybolmuş zavallı aşık kocayı başarıyla oynuyordu.
Herkes özellikle annesi üzüntü içerisinde Funda’dan sağlıklı bir haber beklemeye başladı.
Geceleri hep aynı kabuslu rüyaları görüyor, haykırarak ter içinde uyanıyordu.
BeğenTweetSharePin itWhatsApp
0 Yorum
Yorum yaz...
Yüksel Nimet Apel
21d ·
Arkadaşların ile paylaşılıyor
Funda 11 arkası yarın deneme öykü
Buradan sonra yazarın bir notu vardı okur için, şöyle diyordu
şimdiden sonra olaylar seyrini değiştirecek.… Devamını Gör
0 Yorum
Yorum yaz...
Yüksel Nimet Apel
28d ·
Arkadaşların ile paylaşılıyor
Funda 10 arkası yarın deneme öykü
Birden bire ani bir hareketle bir sigara çıkarıp yaktı.
-sen de ister misin?
hiç konuşmadan yüzümdeki mimik hareketinden istemediğimi anladı...
Mümkün olduğunca; o da ben de, az konuşuyorduk. Onun kederi bana da yansımış son zamanlardaki delilik belirtilerime bir suskunluk getirmişti
Funda’nın içler acısı halinden başka şey düşünemiyordum.
Uzun, uzun gittik etraf çok sakindi bu sukunet ikimize de huzur veriyordu...
Konuşmamaya azami dikkat ederken dikkatimi direksiyona vermiştim.
Köy yoluydu, aniden arabanın önüne bir hayvan bir köpek veya koyun sürüsü ya da çoluk çocuk çıkabilirdi...
Çevre çok güzeldi; uzun bir süre sessizlik oldu ve sonra Funda uzanıp radyoyu açtı; açar açmaz, hemen çarpılmış gibi kapatıp elini geri çekti.
Bu kez kaset çalara yabancı bir müzik kaseti koydu.
Uzun bir süre müziğin eşliğinde düşüncelere daldı.
Sonra yine ani bir kararla tekrar radyoyu açtı.
Bu iyiye alametti belli ki korkularıyla yüzleşmeğe karar vermişti.
Hıdırellez şenliklerinin yapıldığı bir doğu kasabasından yayın yapan sunucunun coşkulu sesi sanki sihirli bir el gibi karamsar havamızı değiştirdi
-Aç mısın
hem de nasıl öğlen geçti ama
oldu öyleyse ilk gördüğümüz yerden bir şeyler alalım
Biz de piknik yaparız bir ağaç altı buluruz elbette
Yavaş yavaş ilerliyorduk hızımı kesmiştim, sağımızda solumuzda sanayi dükkanları vardı.
az ilerleyince nihayet sağ tarafta manav bakkal karışımı çardaklı şirin bir yer gördük.
Arabayı park edip indim o da arkamdan indi.
Arabanın bagajında her zaman bu ihtiyaçlar için gerekli malzeme bulundurmayı adet etmiştim. Öte beri her zaman demirbaş olarak dururdu yerinde...Zira ikimiz de doğayı piknik yapmayı çok seviyorduk.
Bir keresinde annemi de götürmüştüm ama annem şehir kadınıdır... Eşi dostu çok olup, her zaman aktivite gereken sosyal uğraşları vardır.
Vel hasılı annem kır yerlerini pek sevmezdi o gün de hatır için daha ziyade de Funda’yı kritik etmek için siyasi bir gayeyle katılmıştı bize..
Arabadan inip o şirin bakkalın sahibi kadın manavdan peynir, ekmek meyve, kağıt peçete gibi bir kaç şey aldık.
Funda aldıklarımızı arabaya taşırken domates de alalım diye bağırdı
-Hem bunları nasıl yıkayacağız.
İsmini sonradan öğrendiğimiz Nuray hanım az ilerde çeşme var diye bağırdı Funda’ya
Şimdiden içim içime sığmıyordu, Funda’yla müşterek zevklerimizin olması bizi bize daha çok yaklaştırıyordu.
Öteden beri doğada gezinmeyi, şehirler arası kıtalar arası seyahatleri çok, çok sever; öğrencilik yıllarımda bile mutlaka bir yolunu bulup bir yerlere giderdim.
Kapalı mekanlarda kendimi boğuluyor gibi hissederken tenha kır yerlerinde ya da gezilerde durgun halimden eser kalmıyordu...
Çeşmeye yakın bir yer olsun diyerek arabaya binip biraz daha gidince çeşme karşımıza çıktı sonunda.
Su kenarı olduğu için yemyeşil gümrah çayırlar, çiçeklenmiş neşeli ağaçlarla neşemiz hemen yerine geldi.
Neşeme rağmen ayağımın önünden ayrılmayan kediyi Funda görmeden bir tekme atıp fırlattım.
Allah’tan kedide ses çıkmadı cılız miyavlamalarla tekrar döndü belli ki sucuğun kokusunu almıştı.
Gözü elimdeki pakette takip etti bizi.
Yüksel Nimet Apel
23/Mart/214/Pazar/Bodrum
BeğenTweetSharePin itWhatsApp
yukapel
Kayıt Tarihi:11 Mayıs 2014 Pazar 16:56:34
FUNDA 10 ARKASı YARıN DENEME ÖYKÜ YAZISI'NA YO
0 Yorum
Yorum yaz...
Yüksel Nimet Apel
2s ·
Kayıt Tarihi : 12.6.2021 18:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Reklamlar da üstüne tuz biber Sizleri yorduğum için üzgünüm..
Hoş görünüze sığınıyorum Mutlu Pazar'lar
Sanırım sırada sorun var, "araya giren reklamlar da" ilgiyi dağıtıyor...
...
Zaman buldukça sayfaya uğrayacağım Nimet Hanım.
Size başarılar, kolaylıklar dilerim..
TÜM YORUMLAR (2)