karınca sarayı kupkuru kelle
acı vermek için göğsüne
rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
devâ bulmak güçleşir teşhîs konulmaz derde
ama bir kelimeye
ne çare
kalplerimizi yakan
ışıltılı kara
şunu hiç unutma
geriye bakıldığında
üç saniyede çekilen fotoğraplara
nice sevgililer el ele omuz omuza
özgürlüğü kuş kanatlarında bekledim
yanar su serpmem üstüne
lanetle için için yanar cemile
ellerin ateş olup düşüyor ellerime
bir martıyı ağlattın işte
ipince
öyle halsizim ki hiç sorma
zamanları hatırlıyorum
lakin yaşamasını bilmeli
eridim kahrımdan mumlara döndüm
denesem de bir türlü beceremezdim
ingiliz amelesi gibi taşıyorum
özgürlük göbek adımdır
zulamdaki mahzun resim
lütfen lâkin ama tekrar söylemeliyim
üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
yoksa ey kalbim
onların yardımıyla dünyamıza acıdım
rüzgar almaz
üşüyorsun ceketimi al
zülfü perişanım ka melil melil
gelen elçi değil
ağla göz yaşını sil melil melil
renkleri cinsiyetleri önemli değil
sizin ordakiler gibi tıpkı
elden ele bütün dünyaya taşınmıştı
ne şiirin şiir ne şarkın şarkı
göğsü yürek biçiminde aktı
içim aşkla dolardı
tüm ağaçlar döker yapraklarını
şiirle beraber oynanan
iyi çocuklara kahramanlara
işte bir tane daha
rengini yitirmiş bir tuvaldi dünya
hasreti dişledim kalbimin yarasında
ilk doyumdaki gibi yeşil elma tadında
sokular zümrütlerine
onlardan kalbime sevda geçmiyor
nasıl ağırmış meğer
bir de randevularına erken gitmeyi bilirler
anisi işsizliktir
her aksam camlarinda yangin cikan uskudar
yakamasam karanlıklar basacak içimizi
ama ben yinede endişelenirsabah ilk iş sana uğrardım
gece gündüz hep cağlarım
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
umut diye bir şey yoktu ki yeryüzünde seni sevmeseydim
reçine kokusuyla tanıdığım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!