Üç incisi vardı cebinde
Aldı teker teker,
Geçirdi altın zincire.
Avucundayken üçü de yokladı bütün ceplerini
Eksikken otuz incisi
Nasıl tamamlanırdı sabır tespihi?
Mezarı başında karısının
Yağladı ilmeği,
Yağ kusturdu ilmeğe
Kustu telgrafçı
Karısı habersiz,
Kırmızı postallarım var
Kir tutmuş kamuflajımın altında
Yarı kara yarı ak ellerim.
Gidip geliyorum soluk aralarına
Bir yelek giydiriyorlar
Ateşten pürüzsüz tenime.
Az dostu olan insanlar
Kıskanır her bir dostunu tanımadığı kimselerden.
Kim bilir, dostlarının azlığı belki de sırf bu yüzden.
Az evvel,
Biri vardı yanımda yüzünü tanımadığım
Yürüyorduk yan yana
Sıcacıktı avuçları.
İri, gebe gözleri vardı
Pırıl pırıldı saçları
Kulpu çatlak, pul atmış dudakları.
Fincanda kahve,
kahvede şeker.
çığlanmış efkarı akasyaların
uzanırken serinliği gecenin
sevişir cırcırlar camda;
Tuz koydum kahveme
Düdük yaptım çalılardan
İmgeler kurdum bulutlardan
Gemileri geçirdim Sina’dan
Aklımda o eski rüzgârlar
Dilim damağıma mühürlü.
Düşüncenin olmadığı yerde
Değeri yoktur fikirlerin.
Her kelimesi ışık saçan bir cümlenin
Mum olduğu bir ayindir
Yaşamaya benzemeyen düşlerin.
Ruhunda fahişelerin gezindiği bir sokakta
Bütün dostları kilometre taşlarında bıraktık
Bir zaman sızladı gerçi tarif edemediğimiz yerlerimiz
Önce kibritler yandı
Sonra mumlar
Daha sonra mumlardan, sigaralar
Ve ben her zaman,
El birliliği edip tanımadığım her bir dostum benimle,
Öldürdük şairi.
Elleri mürekkepliydi,
Kapandı karanfil kokan dudakları.
Lime lime sakladık satırlara
Tanınmasın diye cesedi bulursa.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!