Ezel Tuğrası...
Zaman bir çöl ki, serabında yitmiş kervanım,
aynalarda gördüğüm, bana ait bir yalan.
Her kum tanesinde hicran biriktirir anım,
yankısı kayıp bir dağda, dilsiz bir fermanım.
Bir damla mâna için ömrü harcayan benim,
ki Fuzûlî'den mirastır bu derde düşkünlük.
Gecenin perçeminden sızan o ışıkla yenim,
yıldızları tespih edip zikreder bedenim.
Kalabalık çarşılarda ruhumu satanlar,
üç günlük saltanatın sahte incisine.
Bilmezler ki sükûtumda gizlidir vatanlar,
Her hecede binbir cihan gizler bu lisanlar.
Söz mülkünde avareyim, kalemim yorgun,
dev bir okyanus içinde bir tahta kaşığım.
Gönül dergâhım hem mamur, hem sana vurgun,
ben bu varlık zindanında ezelden ışığım.
Ne Leyla'da teselli var, ne mecnun kâr eder,
aşk, ateşten bir gömlektir, giyenler anlar.
Her vuslat, yeni bir hasret tohumu eker,
Ruhum, kendi hiçliğinde bir devran döner.
Kâğıt bembeyaz bir kefen, mürekkep kanım,
hangi harf teskin eder bu dinmez sızıyı?
Ben ki var ile yok arasında imtihanım,
alnıma yazılmış bu en çetin yazıyı.
Bazen bir bülbül olurum, güle feryatla,
bazen bir baykuş, virane köşkü beklerim.
Hayat, binbir yüzü olan eski bir sanatla,
gönül tahtıma kurulan yası beklerim.
Tozlu raflarda uyuyan büyük ustalar,
sizinle aynı şaraptan içmişim bir gece.
Kırık sazımda inleyen aynı mısralar,
çözemedim gitti şu kördüğüm bilmece.
Anladım ki aradığım ne yerdedir ne gökte,
ne camide ne kilisede ne de havrada.
O "Sultan", o "Mutlak", o "Bir", can denen kökte,
kalbin en gizli yerinde, o Ezel Tuğra'da.
Öyleyse bu sancı, bu arayış, bu telaş niye?
Kül olmak içindir yanmak, varmak için gitmek.
Can, o en kıymetli, en kutsal hediye,
O'nu bulmak için kendini feda etmek.
Perde indi, oyun bitti, ışıklar söndü,
sahnede ne bir alkış var, ne de bir seyirci.
Ruhum, başladığı o sessizliğe döndü,
benim asıl şiirim bu; en son ve birinci...
Hasan Belek
07 Ekim 25-Akçay
Kayıt Tarihi : 7.10.2025 17:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!