Bugün Eylül’ün biri
Cinayet işliyor bir yerlerde biri
Son saatleri işliyor bir ölünün...
Bir kadın — anne
Bir adam — baba
oluyor.
Birileri yaşamanın sevincini yaşıyor,
Birileri intihar mektubunu yazıyor.
Dünya birilerine “hoş geldin” diyor
Bir başkasına ise “hoşça kal.”
Mezarlıklar yeni misafirlerini ağırlıyor,
İlk kırk gün başucunda birileri ağlıyor.
Sonra o misafirin misafirleri
ayda yılda bir uğruyor mezarına.
Birileri hasta, birileri doktor,
Birilerinin keseleri umut dolu,
Birilerinde yeis, hüsran, kırık dökük dualar...
Ben ise yalnızlığımla
yeni sözleşmeler imzalıyorum.
Sen, yeni birileriyle tanışıyorsun.
Bir başkasının yüzüne gülüyorsun,
Bir başkası için ağlıyorsun...
Yalnızım dediğime inanma,
yalan söyledim.
Şiirlerle, kahvelerle, gökyüzüyle
denizle, tavanla aram gayet iyi.
Gece oluyordu,
hava ağır ağır karardı.
Kent bile,
mesut olacağıma inanmıyordu — karamsardı.
Gündüzleri sevmiyorum,
gecelerle hasbihal ediyorum.
Yıldızları seyre dalıyorum,
Sonra birden aklıma sen geliyorsun.
Sessizce ağlıyorum...
Karnımın acıktığını hissediyorum
ama umrumda değil.
Hafiften bir yağmur çiseliyor.
Yağmurda ıslanmak güzeldir,
yalnız olsan dahi...
Bir fincan kahvemi alıp
kentin karanlık sokaklarında dolaşıyorum.
Geçmişimden pişmanlık duyup
geleceğin bir an önce gelip
geçmiş olmasını diliyorum.
Yalnızlığımın keskin kokusu
sindi bütün sokaklara.
Karanlığı seviyorum diye
sokak lambaları bile sönmüştü.
Eylüldü,
Geceydi,
Sokaklar boştu,
Ben yalnızdım.
Sen uykunun,
ben seni düşünmenin derinliklerindeydik.
Takvimin yaprakları gibi
bir bir azalıyor yapraklar.
Artık göz kırpmıyor yıldızlar,
Ay’la selamı kestim.
Rüzgar oldum sokağında
estim.
Siluetimi, yüzdüğün sulara
aksettirdim.
Sen uyurken,
ben düşüncelerle dans ettim.
Gökyüzü kasvetliydi.
Gelirsen biter hasretim.
Kalbim lav yatağı gibi sıcaktı.
Kalbimle demiri eritir,
bedenimle şekil verirdim.
Ama suya israf olmasın diye
soğutmadım demiri.
Ellerim yanıyor.
Serin ellerini getir, nolur.
Deniz mavisi gözlerinden
serpiştir biraz.
Canım acıyor,
ellerim yanıyor —
yangını söndürmek için…
Gel.
Sen.
Yalnızım ben.
Ve sensizken çıplağım
yaprak döken bir ağaç kadar.
Varlığın, varlığıma tat katar.
Güz geldi,
doğanın yüzü sararmış,
beti benzi atmış.
Ruhi bunalımlar içinde
tabiat — bana benzemiş.
Bir ölümü andırıyordu kainat.
Eylüldü…
Ve gülyüzlü sevdiceğim
güldü.
Mevsimler çıldırdı,
baharı çağırdılar.
Onun bir gülüşüyle
doğa ayağa kalktı.
Ağaçlardan meyveler sarktı.
İki yeni utangaç sevgili,
birbirine aşkla ve utançla baktı.
Birkaç damla gözlerden
mutluluk yaşı aktı.
Kız sessizdi,
adam çakmağını çıkardı.
Sessizlik bozuldu,
adam bir sigara yaktı.
Adam mesuttu,
kız mesuttu,
şair mesuttu.
Kız, adamın
adam, kızın hayatına renk kattı.
Ve şair, sevdiğinin gülüşünü görünce
önce güldü,
sonra bayıldı.
Başka bir kadını sevemedi
sevdiceğinden sonra.
Ve böylece bir gün sona erdi.
Günler deveran etti,
bahar bitti, yaz gideli çok oldu.
Aylardan Eylül,
mevsimlerden sonbahar.
Evet…
Sonbahardı herkes için:
Adam için,
Kadın için,
Şair için…
Ayrılığın ayıdır Eylül.
Ayrıldılar.
Kız giderken ağlıyordu.
Ve son cümlesi şöyleydi:
“Ama sen hep gül…”
Bu acıyı kaldıramazdı adam,
isterse olsun Herkül…
Ağlıyordu,
sızlıyordu,
güç yitiriyordu
her gün.
Kayıt Tarihi : 3.6.2025 23:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!