Ey Sevgili (devam) Şiiri - Ahmet Çelik

Ahmet Çelik
265

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Ey Sevgili (devam)

Yaratıcı Haliktan zerre muhabbet sızdı
Varlıklar toplanarak emre muti oldular
Tamamlanan bedenle ikiyüz yıl başsızdı
Alem-i ervah aşkla o sevdayla doldular.

Hep seninle şenlendi koca ruhlar âlemi
Yüklendi bir tohuma nurlu bilgi tabanın
Zevkle bilmem kaç melek taşıdılar haleni
Alnına parlayarak girdin Âdem babanın.

Ten ruh kalp üçgeninde Hava ana fark etti
Can içinde can denen kıymetlisiydin anın
Tüm gelen Peygamberler o ismini zikretti
Bir vuslat sebebiydin yürekteki devranın.

Mamur donatıldı baş bir münasip akılla
İmanla tasdikledi bedenin kan hücresi
Döşendi her santimi sarı siyah çok kılla
Okundu cümle nesle mübarek şeceresi.

Kemliklerden uzakça çok huzurlu bir yaşam
Cennet güzelliğiyle pusuda iblis durur
Rabbinin bol nimeti gözü alan ihtişam
Farklı bir elbiseyle şeytanca hinlik kavurur.

Balçık kalıp içinde hayli zaman bekledi
Eşbah ervah birleşip cennet ehli dirildi
Güzel mutlu yaşantı şeytan ile tekledi
Yenen gaflet meyvesi sonrası indirildi.

Ulu vücut atamız gönlünce gezi seçen
Çok mübarek adını başın kaldırıp gördü
Bir affı mağfirette feryat figanla geçen
Dağ tepe dolaşarak ayrılık uzun sürdü.

Nesline ait liste cennetteyken verildi
Tüm peygamber adları sandukada yazılı
İsmi zikredilenler tanıtıp gösterildi
Tek Muhammed Mustafa altın harfle kazılı.

Duygusal sevgililer muhabbetle sarıldı
Çile rafa kalkınca artık eşler duruldu
Hatırlanan sanduka düşünceler karıldı
Ağaçlar toplanarak ilk Kâbe’miz kuruldu.

Yalnızlık düzleminde neler yendi bilemem?
Barınak yer arandı düzlüğü çiğneyerek
Bu garip yalnızlığı düşmanıma dilemem
Eşli doğdu bebeler nüfus artsın diyerek.

Bu kısacık hayatta boş sebebe takıldı
Kıskançlık üzdü yaktı bir köşede Kabili
Onu buna zorlayan şeytani bir akıldı
Yeryüzünden kaldırdı cinayetle Habili.

Çöktü Âdem babamız dinlenmedi uyarısı
Üç günlük fani arzda döküldü kardeş kanı
Kavrulmuştu annemiz öldü kalbin yarısı
Lav püskürttü yanardağ eridi Hava canı.

Hak buyruğu kitapta tarihte yerin alan
Vahşetin zor resmiydi bu ilk evlat acısı
Her yemek sofrasında akan gözyaşı kalan
Yavrum deyip ağlarken terk etmedi sancısı.

Büyük ana babamız Habil’e çok üzüldü
Vakit tamam olunca doğdu onun benzeri
Beyin yürek arası Hakkın ilmi süzüldü
Öyle güzel tatlı Şit aratmadı anzeri.

Gece gündüz şükredip biraz aciz kalarak
Boyunlarını büküp ilmi Hakka dalarak
Tefekkürün sonunda hakikatle dolarak
Ayrıldı bu alemden bize maya çalarak.

Yöre halk inanışı Şit’in oğluydu Anuş
Sessiz tepede yatar insanlığın atası
Bazen öyle söylenir Adem torunu Enuş
Kadere terk edilmiş bu herkesin hatası.

Mevla nasip eyledi ziyaret ettim kabri
Buruk bir temaşayla vallah içim ezildi
Karşıladı bizleri çevrede birkaç kipri
Yutkundum ağlamaya boğazıma dizildi.

Biraz öfke üzüntü utanç varken içimde
Ulu ata kabrinde el kaldırdım sessizce
Allah’tan dileyerek boynu bükük biçimde
Mendilleri ıslattım ecdattan habersizce.

Açılsın asfalt yollar düzeltip çevresini
Siyah beyaz sarı ırk görsünler atasını
Musa kavmi benzeri Hak sunar iri sini
Bir dikişte içsinler şerbet dolu tasını.

Şahlanır ekonomi turizm geliri artar
Kavgalar sona erer güler asılmış yüzler
Pozitif enerjiler tüm karanlığı yırtar
Medeniyet sevinci bahara döner güzler.

Doğusu batısıyla tüm dünyanın mirası
İlgili çok bilgiler gör etrafa saçılır
Dua eder dururum çabuk gelsin sırası
Elbet bir gün inşallah bu turizme açılır.

Zahir batın demeden derin ilmin atası
Murat hasıl olurdu huzurlu iç çekişte
Bir bir kapatılırdı ehli insan hatası
İdris nebi anardı her elbise dikişte.

Yılmadı hakikatten o Nebiler Nebisi
Konuştu bu dünyada yetmiş iki lisanla
Irmağı gerçeklikte bir insanlık debisi
Geceyi aydınlattı yürekteki asanla.

Şehir kurma sanatı senle doruğa çıktı
Kıymet bilmez evlattan şimdi kayıptır Reha
Nemrut Şeddad Firavun hep yapılanı yıktı
Anladık zahir kalan sıfıra denkmiş baha.

Kalemle yazmasını iğne dikiş öğretti
Yazı tıp kimya fizik ilimlerin babası
Doğruluk rehberiyle yanlışlara diretti
Yaratıcı izniyle Hakka çağırdı nası.

Bu güzeller güzeli Peygamber öyle dedi
Sahip sevindiren şey inan salih ameldir
Yüceler yücesinden hep muhabbet diledi
İnsanlık tarihinde dürüstlük bir temeldir.

Nesle başlangıç denen büyük Şit’in torunu
Hile yoktu teninde oldukça doğru sözlü
Aşikâr etti halka gönüldeki korunu
Yer yüzü defterinde parıldayan saf özlü.

Hakikat nehirleri gürül gürül çağlarken
Semavat zikre dalıp tek hayalinle coştu
Tüm On sekiz bin âlem özleminle ağlarken
Yere inen yağmurlar seni görmeğe koştu.

Nuh’u candan severek kalben inanmış kadın
Tufan başlar başlamaz unutma beni emi
Gerisinde kalınmış o yalvaran feryadın
Belli zaman içinde tamamlanmış o gemi.

Günden güne gelişti bakım onarım yapım
Bu insanlık dramı uzun zaman almıştı
Arzın tam ortasında ne idi yarıçapım?
Yerden su yükselirken kimler yalnız kalmıştı?

Geride terk ederek cümle kötü zanlıyı
Arzı sular kaplarken tüm şifreleri çözdü
Hakkın yüce emriyle koydu çift çift canlıyı
Ya Muhammet deyince Nuh’un gemisi yüzdü. (SAV)

Toplam asi güruha saplandı buzdan bir ok
İmansıza hediye dökülmüş göz feriydi
İnsani ilişkiler geride kalana yok
Hayat devamı ise inancın zaferiydi.

Tufan sona erince sular hızla çekildi
Huzur çığlıklarıyla çiftler toprağa indi
Gayret çaba sonrası rızka Allah kefildi
Ayağı yere değen tüm canlılar sevindi.

İnsan hayvan demeden sardı muhabbet ağı
Gerçek düzen kuruldu doğru dürüst yeniden
Nefsin zor hesabıyla karıştı hal yumağı
Kara taşın ardından şeytan çıktı aniden.

Geçmişi unutarak azgın idi âd kavmi
Allah’a davet için görevlendirildi Hud
Kâbe civarı yerde yaşadı salat savmi
Hediye sayılacak verdi Mevlâ’mız şûhud.

Dinin âlâ yerini nefis şeytan mal aldı
İsyan edip Salih’e dinlemediler nota
Çalışkan bir gayretle servetleri çoğaldı
Bu evladı semudlar taptılar ağaç puta.

Eyüp’le genç yaşayıp her nefes hayat bulan
Sonsuzluk evreninde yıkılır mı dayanan?
Yükü mağrur taşıyıp ruhu Mevlâ’yla dolan
Ceddimizdir İbrahim öyle söylemiş canan.

İdare makamında merhametsiz ceberut
Allahlık sevdasında hırs bürümüş ölümlü
Halka eziyet eder canavar ruhlu nemrut
En hafifi falaka gaddar dayak bölümlü.

Yakında erkek çocuk görmüştü rüyasında
Büyüyünce yıkılmaz tahtını sallayacak
Allah’ın kudretiyle sarsılmaz aynasında
Ehlileştirecek ve sinekle nallayacak.

Bulmuştu doğru yolu güneş aya bakarak
Bunlar olmaz demişti yaratan var İbrahim
On iki yaşındayken kalpten kalbe akarak
Halil’im demiş sevmiş ulu Rahman ve Rahim.

Sorgulayıp dururken inanmadan yanlışa
Daha bulûğ çağında kırmıştı putlarını
Yüce Rab huzurunda hazır umman dalışa
Zahmetli padişahın savurdu şutlarını.

Uzaktan büyüklüğü seyredildi ateşin
İçi dışı Hak olmuş mancınıktan düşerken
Kahhar olan zalime işareti bitişin
Bir başlangıç sayıldı cehennemde pişerken.

Gökte Cebrail melek selamıyla gelerek
O mübarek atamız Allah yeter bana
Alevden korkmayarak döndü ona gülerek
Gül zara döndü yangın cenneti anlayana.

Yerde minik yaratık çok hızlı koşuyordu
Harlı kor söndürmeye su taşırdı karınca
Gerçeğin kitabına sanki konuşuyordu
Güllerle karşılanıp hayret etti varınca.

Zürriyet devamına Sare anamız mail
mekanları kurak çöl su dolardı her cere
Nebi silsilesinde ced sayılan İsmail
Hazreti İbrahim’den muştu idi Hacer’e.

Hacer oğlu İsmail çok sevimli olmuştu
Götür onu diyerek Sare anne kışkırdı
Avdetiyle farklıydı hane nurla dolmuştu
Ayakların değdiği zemzem yerden fışkırdı.

Sanki yakın mesafe Urfa Kâbe arası
Kısa aralıklarla gider gelir babası
Zemzem içtikçe kandı iyileşti yarası
Gözüne ilişmişti taşların en karası.

Mübarek yavrusunu dalmıştı çok sevmeye
Kabul olan duayla sözü hatırlatıldı
Bir vaadin ardından vardı kurban etmeye
Oğul kesmeyen bıçak bir taşa saplatıldı.

İz bile kalmamıştı Âdem’in hatırası
İnşaat vakti gelmiş İsmail delikanlı
Bulup yapılmalıydı şimdi tam da sırası
Baba oğul başladı taş mabet serinkanlı.

Buruk karşılanmıştı İbrahim’in müjdesi
Büyük Sare anamız yaşlıyken İshak doğdu
Yer gök ve semavatı çınlattı bebek sesi
Arzı bırak evreni neşe sevince boğdu.

İshak ile İsmail anne ayrı kardeştir
Yaşam sürüp giderken farklı iki mekânda
Beden sağlam olunca hayat sanki beleştir
Yarınlar hayaliyle ana sığmış zamanda.

Israr eder durursun nefissiz aziz dostum
Açıldıkça görülen ömür kapalı kutu
O yetmiş bin kişinin yaşıyla dolsa postum
Gölün derinliğinde tefekkür et Lut’u.

Engin Lut hanesinde misafir iki melek
Dille sözle kelamla anlatılmaz bir konu
Ahalisi ahlâken hayli ham yeşil kelek
Uzlaşmayla bitmemiş kavgalı günün sonu.

Mutlak kadir emriyle burayı çabuk terk et
Toprak yarıldı baştan o beldeden çıkarken
Sana inananı al arkaya bakma sabret
Kısmen Nuh’un tufanı evleri sel basarken.

Necis kaplar yanmadan yıkamakla arınmaz
Ömür elmas misali verme sakın talana
Suyun derinliğinde hala canlı barınmaz
Asra dönük muamma ondan ibret alana.

Bir Yusuf’i Kenan’a didesin âmâ eden
Ruhun tenhalığında hakka akıl danışan
Ey Yakubi hanedan iptilaya sabreden
Bilgi doğrulatmaya kurtla kuşla konuşan.

İnanmıştı takdire şayan özelliğiyle
Sözünün eri yiğit doğru dürüst ve mertti
Çok sevmişti Yusuf’u tin ten güzlliğyle
Hep tutkusu gereği yalnız birazcık sertti.

Hatırladıkça yanan Yakup’tu gözü sulu
Kuyuya atılmıştı onun temiz yavrusu
Bu topraklar üstünde Allah’ın halis kulu
İptilanın arkası müjde işin doğrusu.

Koca ıssız çöllerde çobanlıkta yoldaşı
Dilde tespih ederek babasına överdi
Can deyip güvendiği ana bir karındaşı
Ailede başkaydı Bünyamin’i severdi.

Bu hayata bağlayan küçücük soğan zarı
Yüzünden okunmuştu kervancının efkârı
Sadrazam ağırladı firavunlar diyarı
Hayret onla büyüdü basit köle pazarı.

Sarhoş eden kokuyla karşısına o çıkar
İliklerinde bulur o muhteşem reyhayı
Israrcı karşılaşma hazreti biraz sıkar
Kendimce anlatmadan Yusuf’la Züleyha’yı.

Bedeninde gelişen ilmi hapse taşıdı
Faraza konuşmazdı önemsizdi güyalar
Zindan sevinçli bayram karanlıklar ışıdı
Tabir etsin diyerek sorulurdu rüyalar.

Can havliyle köpekler yüksek seslerle ürdü
Halkı yasa gark eden kıtlık gelip çatmıştı
Bir muhabbet sohbeti kırk gün kırk gece sürdü
O pınarın suyundan herkes biraz tatmıştı.

Üzüntü elem sardı açlık yokluk zamanı
Hiç yabancı değildi kendince biraz yelen
Huzura kabul etti dinleyerek amanı
Bünyamin’i tanıdı zahra almaya gelen.

Kardeşini eğledi bir hırsızlık süsüyle
Özel bilgiler verip ona kendin tanıttı
Çok ikramda bulundu vezirlik kürsüsüyle
Babaya söylenecek gömlek güzel kanıttı.

Anlatılan tarifle mintanı göze sürdü
Yakup hazretlerinde âmâlık sona erdi
Tüm geçmiş acıları nokta yaparak dürdü
Düğün bayram şenlikle haneye huzur serdi.

Terk edip tüm dostları mağarada yaşarken
Tedavisiz dertlerden kurt düştü yarasına
Elem ve ızdıraptan sızlanmak bir arken
Gönlündeki terazi can koydu darasına.

Yaratılanı sever büyük küçük sayardı
Sofra bereketlenir o davet edilince
Allah’ın tüm verdiği emirlere uyardı
Eyyup gelir aklıma sabır bahsedilince.

Kan cerahat ne varsa yıkadı kuyu suyu
Kurtuldu birer birer sonra bunca yaradan
Yaşanır anlatılmaz onun mübarek huyu
Temizlenen vücutla sen çıkarak aradan.

Melül mahzun beklerken kızı yemek taşırdı
Yörede yaşayan halk mucize işitmişti
Eyyup’u yıllar sonra görenler hep şaşırdı
Karanlık mağarada artık süre bitmişti.

Resulüm denilenler neler neler çekmişler
Bize zor gelse bile öğretim şekli çile
Bu insan tarlasına ilim irfan ekmişler
Ahalide iz kalır söylenir dilden dile.

İmkânsızlık içinde gezer Ergani Eğil
Güler yüzlü tavrıyla halk ihtiyacı bilen
Çocukların sevgisi inan mübalâ değil
Zülkifl aleyhisselam Kur’an da zikredilen.

Elyesa peygamber de Tevrat’a gönül verdi
Zamana aldırmadan Rabbini zikrederdi
İnan kimse bilmiyor ne içerdi ne yerdi
Dünya arenasında Hakka vuslattı derdi.

Duygulu arzularla uydum ulu amaca
Ziyaret esnasında selam verdim divana
El üstünde kondurmuş kartal gibi yamaca
Zülkifl Harun Elyesa kabirleri yan yana.

Şuayb peygamberimiz o güzele yöneldi
Allah’ı tespih etti bu alemi zahirde
Hilekâr ve yalancı azgın kavme denk geldi
Çok keramet gösterdi yaşadığı devirde.

Koyun çobanı kızlar Musa’yla karşılaştı
Koyunlar içsin diye kuyudan su çekerken
Haber Şuayb’a çabuk ve hızlıca ulaştı
Nikâhladı gençleri henüz akşam olurken.

Korkuyla doğuranın kavrulurken yüreği
Anne minik bebeği sepetle saldı nile
Gelecek yıllarla bir zorlu dünya direği
Melekler eşliğinde ulaştı bir sahile.

Hak resulü Musa’ya ilmi ledündü muştu
İnsanda hal diliyle belledi ustalıkla
Bir pınarın başında tam Hızır’la buluştu
Ölmüş deyip koyduğu heybesinde balıkla.

Diline takılmıştı bu hayatın kancası
Turi sina da söyler sessiz hal lisanıyla
Harun diler Allah’tan kabul olur ricası
Yardım için atanır Rabbinin ihsanıyla.

Münacata giderken çadıra düşer yolu
Sorgu sualden sonra Haktan çocuk isterler
O hizmetin ehlinden sallanır derviş kolu
Dokuz ay bitiminde görenler hayli terler.

Firavun sarayına gelen tüm sihirbazlar
Ortada yılanlarla hünerlerini açar
Resul yenilgisine gülüşür madrabazlar
Asa kimini yutar kimi korkudan kaçar.

Vahasız kızgın kumla var mıydı fasla tunus?
Tevhidi tespihatla çok pişmişti harında
Yaşadı meçhul zaman ona sevdalı Yunus
Alnında Hak nuruyla o balığın karnında.

O dışarı çıkınca küçük pelte kalmıştı
Haline hiç bakmadan ibadete dalmıştı
Bir şükür secdesiyle bundan keyif almıştı
Geçmiş üzüntüsünü coşkun sele salmıştı.

Aklı mat dil lâl eyler Rabbimin kitabeti
Yüceltir de yüceltir övgüsünde arifi
Zihnime tayfun eser Ya Davud hitabeti
Bana enteresandır mülkü vücut tarifi.

Allah’ın haricinde hiç kimse sonsuz değil
Vakit zaman gelince çürüyecek bedenler
Ahmet putları bırak Cenabı Hakka eğil
Helak olup giderler hep iftira edenler.

Gördüğüm sandıkların bir hayal olabilir
Ona buna bakmadan ruhum o gerçeği seç
Arzuyla dokunmadan tümüyle solabilir
Don kişotluk yapmadan nefis perdesini geç.

Göz açıp kapayana getirdi tüm sarayı
Yok sayıp mesafeyi düğüm atarak mile
Kalbe giden yollarla sardılar her yarayı
An perdesin kaldırıp Belkıs Süleyman ile.

Lisanı halle gördü yaşayan bir meyitte
“Süleyman kuş dilini özde bilir dediler”
Geleceğe anlattı Yunus Emre beyitte
Doğruluğu tasdikle okuyup hak verdiler.

Köy evinde toplanıp bitmezdi sermayesi
Asit yağmurlarında silinmeden tüm izim
Hekimlik mahareti Lokmanın hikâyesi
Dilden dile bilirdi memleketimiz bizim.

O münbit bölgenin dolaşıp çevresini
İlaç benzeri gıda gördü tere yağında
Ölüm denen olgunun bulmaya çaresini
Bitkilerden demetle havraniye dağında.

Lokmanın hatırası belleğini yorarken
Şimdi zamanı mıydı koyu renkli bu sisin?
Elindeki listeden dalgın dalgın ararken
Cebrail karşılaştı köprüsünde misisin.

Madem bilgin Âlim’sin buyurdu ki ben kimim?
Sıralayıp okudu tek Allah’ın adıyla
Vadesiz senet gibi hayat cüzi mütemmim
Vurdu dağıttı birden heybetli kanadıyla.

Cebrail’in hışmından teslim olurken yele
İlmi tebabet denen belge savruldu yele
Kalan bir tek sayfayı taşıdı elden ele
Koku Çukurova’da yürekte döndü güle.

Bodrum katta kalınca sanki güneş batıyor
Bir kez ziyaret eden herkes bilir tarifi
Koca Danyal Nebimiz gör Tarsus’ta yatıyor
Türbesiyle yücelmiş Makam Cami şerifi.

Karanlık bir tünelle çok söylenir kıssası
Öğrencilere der ki O Zülkarneyn hazreti
Eğilerek el değen tutun siyah elması
Sürekli anlatılan sadece bir öğreti.

Cevaplayamadığım beynimde birçok soru
Neler demişlerdi de Burak hizmetkâr oldu?
Gece gündüz denkleşti Rabbim İslam’ı koru
Sema şavkı nura gark arz varlığınla doldu.

Başı derde girmişti babasız bir İsa’yla
Meryem anaya dendi Zekeriyya vesilen
İftiraya uğradı çok mübarek nisayla
Bir ağaç gizeminde tam hunharca kesilen.

Kanun dışı nikaha bir icazet isterler
İncil’de okuduğu evlilik bilmecesi
Ayaklanır karara iman ehli çok terler
Yahya’yı candan eden bir ağanın zevcesi.

Doğuran tarafından mabede adanmıştı
Meryem alınsın diye yasalar budanmıştı
Odasına melekler her vakit dadanmıştı
O yaratan Allah’a büyük aşkla yanmıştı.

Rabbisi aç koymazdı ibadetle meşgulken
Güzel Meryem anaya rızık sofra gelirdi
Korkusu hiç olmazdı o sevdiğine kulken
Hakkın merhametiyle göndereni bilirdi.

Alttan altan sarmıştı bir yüzsüzlük illeti
Kulakları tıkayıp tınmamıştı zilleti
Tam aşkla birleşmişti huzurla letafeti
Dillere destan olmuş Meryem’in o iffeti.

Halkta kalp bulandırır yalancı fitne fesat
Nerden bilsin acizler o nur ile yıkanmış?
Aklı fikri puştlukta gelişmemiş tüm vasat
Göremez basiretsiz Hak ilmiyle aklanmış.

Son zehri akıtmaya yılan misali akıp
Daha minik can iken halk savaşa başlamış
Hep kıskançlık ederek kadınlığa hor bakıp
Babasız doğdu deyip yavrusunu taşlamış.

Çağlayıp sele döner Meryem’in gözyaşları
Meraklı sorulara kundakta cevap verir
Titrerken koca dağlar oynatır çok taşları
Hayretle görenlere kim olduğunu söyler.

Zalimlerin tahtını kökünden sallamaya
Artık dünyaya gelmiş habibin habercisi
Münafık ve gaddarı at gibi nallamaya
Üzüntüye gark olmuş ordunun semercisi.

Gafil öyle sanıyor gizli sırrı bilirken
Fayda vermez dostluğa uzaklaştır bencili
Cebrail’in eliyle ayetler hep gelirken
Yahya’yla çok beraber okumuştu incili.

Yüzü cıncık sıyırmış tüm kahpe arsızlara
O Cenabı Allah’tan belki bir uyarıydı
Hep millet mallarını çalan bed hırsızlara
Çarmıha gerilmeden son Mabud kararıydı.

Meryem oğlu İsa’nın sohbete düşer yolu
Müsadeyle girerken onlarla oturmaya
Kurulan bu halkalar Hak lisanıyla dolu
Yürekten dökülenle çalınır kutlu maya.

Benzer bulup asmışlar sanki İsa değildi
Çivi çakılmış zattan şahsen benim şüphem var
Kurnazlık yaptı ama büyük güce eğildi
Bu gammaz yoldaşına ceza vermişti o yar.

Bu büyük serüvende hayat küçük bir nem
Gelip giden yolcuya bu dünya bir bedestan
Muhbir canından oldu benzerine cehennem
Kutlu İsa peygamber iki bin yıllık destan.

Nefsini öne alıp neden değilim diye
Hasetlik fesatlıkla zalim halklar dövündü
Bir nurani ışıkla gönle indi hediye
İsa Yahya beraber Muhammed’le övündü. (SAV)

Öldürmeye azmetmiş hicretten yüz yıl önce
Mazide muhasara zor durumda Medine
Teşrifle yücelecek bu mekânlar deyince
O komutan buyurdu şimdiden girdim dine.

Muradullaha tapan kutlu belgeyi yazdı
Vasiyetle bıraktı varsın diye Habibe
Ermiş bitmişti o an sultana her şey azdı
Belki miraç olmuştu gönlündeki tabibe.

Bu dünya kurulalı bulan gözyaşı döker
Sözlükte tarifin yok yaşamayan ne bilsin?
Sevdalı acı duymaz otuz iki diş söker
Ey sevgili gayrısı neden nasıl sevilsin?

İlahlık tutkusuyla tüm milleti perişan
El Cabbar sıfatıyla krallar olmuş berdar
Kimine şan şereftir o Muhammedi Zişan (SAV)
Gelen cümle nebiler Ahmet’inden haberdar.

Aşka aşık sıfatla büyük dağları delen
Gücün bittiği yerde bir varlığa çömeldi
Maharetli ustasın huzura kütük gelen
Kapı pencere olup seyri Hakka yöneldi

Aşkla levhi mahfuzda Muhammed okuyunca (SAV)
Resullere söylendi şimdiki ahir zaman
Her peygamber titrerdi senin adın duyunca
Yönelerek secdeye yalvardı dedi aman.

Babasının alnına kadın kafa takmıştı
Mübarek Abdullah’ın parlardı hoş cemali
Nur anayı seçerek hızla ona akmıştı
Saracaktı dünyayı Muhammed’in kemali.(SAV)

Semavatta melekler aşkla oyun oynarken
Gitmişti O doğmadan terk ederek atası
Sıcak kum çöllerinde ruhlar bile yanarken
Eleme gark olmuştu Arabistan kıtası.

Mutlu gün yaklaşınca rüya gören çoğaldı
Yanan ateş sönmesi onun alametiydi
Bu zincir halkasında bence her şey doğaldı
Araplar anlamadı Âdem selametiydi.

Yüce Allah gururla müjdelemişti onu
Sihirbaz ve falcılar attılar kumdan remil
Uzaktan görünmüştü bir saltanatın sonu
Korkuyla beklediler hazır kıta tam tekmil.

Tüm zaman küffarının yürekleri paslıydı
Fikri nem rutubetle kararmıştı özleri
Nerden bilecek gafil gelen aşkın aslıydı
Duyguları körelmiş âmâ idi gözleri.

Nöbet tutar misali ruhlar ile bedenler
Kâinat etrafında onun zikriyle döndü
Saltanatın kölesi korkup dona edenler
İslâm güneşi doğdu nice kandiller söndü.

Yaşadığı dar meydan kızgın çölün sahası
Nasihat verilen yer hurma kütükten mimber
Gelmiş geçmiş nesilde ilim irfan dehası
Bu aklın tamamını tek kullanan Peygamber.

Hep terbiye edildi bize göre yoklukla
O Mabudun Habibi büyüdü öksüz yetim
Aç gezdi çoğu günler tanışmadı toklukla
Her aklıma gelişte soluyor benzim betim.

Hevesle çağrılarak aş sözü duyamadı
Kuru ekmek dışında bir yemek yiyemedi
Sıcak gülüşleriyle sevgiye doyamadı
Kucağına hoplayıp hiç annem diyemedi.

Tadını fark etmedin güzel ahlâk bir baldı
İsyankâr asi gönlüm az hayâ etmez misin?
Beğenmediğin ömrün çoğu gitti az kaldı
Bu üç günlük cefaya sen hiç sabretmez misin?

Doğuran da gitmişti daha küçük yaşında
Anne baba ölünce dede evlat edindi
Hep boğulup dururken gözlerinin yaşında
Yaşadığı her gün de onun için didindi.

Ulu teşrif öykünü her büyükten dinledim
Bu yaratılmış aciz doğduğundan beri ram
İsminin geçişinde çok derinden inledim
Seni tende andıkça ruhum ediyor bayram.

Yaratılalı beri şenlendi bütün hira
Hızla dağ sallanırken sana göre belgesiz
Uzaktan gelişiyle tanımıştı Bahira
Üstünde bulutlarla güneşte bir gölgesiz.

Yüreklerde inanca kabile tanrısı var
Dünyaya avdetinde Kâbe doluydu putla
Güven duygusu zayıf tencerede kaynar har
Alım satım yapılan ticaret bez çaputla.

Karanlık bir köşede heybetle dururken lat
Geçmişinin dinine tapınırken bedevi
Artık gerek kalmamış boyna bağlandı halat
Gönülleri süsledi İslâm’ın büyük devi.

Helva heykeller gibi hem tapar hem yenirdi
Cahiliye dönemde önemliydi taş uzza
Tüm millet korkutulup seni çarpar denirdi
Tahra balta iplerle yollandılar sonsuza.

Günün aletleriyle ilahlar kırılırken
Sonunu haber alan müşrik hepten kudurdu
O rehberle beraber doğruya varılırken
Biraz cefa verse de nur kapladı tüm yurdu.

Adalet temellidir her doğruluk özünce
Gizli şüpheden uzak açıklığı buyuran
Geçen ashabı kiram göz ucuyla süzünce
Bak Hafsa ananızdır yanımızda oturan.

Altmış üç yıllık ömre can Kur’anı sığdırdın
Nasıl tarif edeyim tarifsiz ey sevgili
Gökten Yüce Allah’ın rahmetini yağdırdın
Tende ata olduğun söylenir ey sevgili.

Cihan sevindi sanki Mekke’ye avdetine
Yola dizildi melek yürüdü ey sevgili
Ümmetini çağırdın Allah’ın vahdetine
Zaman senle düzeldi mimarsın ey sevgili.

Evrende tüm gezegen döner Muhammed diye (SAV)
Yüce Allah duyurdu âlemlere rahmetsin
Sorgula tefekkürle neden niçin niye?
Emeğe karşılık var kâfirlere zahmetsin.

Nimetlerin âlâsı sunuldu halka gına
Kemalât tam tekamül sonsuz onda seviye
Şerbet olup akarken yürekteki yangına
O tarafı bariden vuslat bize hediye.

İtinayla öpülür elleri her temizin
Kibrit-i ahmer gibi tarih yazar sudiyi
Kutlu gözyaşlarıydı Ayşe validemizin
Çok güzel bir Müslüman etmişti yahudiyi.

Vücudumu büyük yap cehennem benle dolsun
Ulu kalp Ebu Bekir ulaşılmaz feraset
Korkular tükenerek gönüller bayram olsun
Her asrın fedai can böyle sürsün veraset.

Cehalet sonrasında her oyuk deldiğinde
Ruhun derinliğinde Ömer matem bağlarmış
Sakalındaki kumlar aklına geldiğinde
Merdi meydanı yiğit gizli gizli ağlarmış.

İslam nuru yağarken çekilmiş bomba pimi
Yöre kâfirlerinin kurumuş değirmeni
İçerde bir tufanla başlar adalet himi
Kıyamet ipi sarmış her müminin kirmeni.

Kimi mala güvendi kimisi mevki makam
Kara toprak doluyken ibret almadı cufut
Hayale dayanarak geçer sandılar cakam
Her Müslüman olana kök söktürdü bu cıfıt.

Kâbe’nin duvarında pervasız bir bedevi
Pir Mevlâna Halid’e Kerametin gösterir
Hindistan toprağında Şah Abdullah dehlevi
Muradı Allah olan büyük sevda yeşerir.

Yedi yıl dinlenmeden hep temizler tuvalet
O mübarek ulu zat hiç gocunmaz hizmetten
Gönül kapısı açan ruhunda nurlu alet
Doğruluk deryasında kurtulmak ister etten.

Pirine hüzün düşer ayrılık vakti çatar
Kutsal Anadolu’ya artık yolculuk başlar
Bakamaz arkasından sanki ok olur batar
Hazan ile ağlamış ağaç toprak ve taşlar.

Gelişi düğün bayram şenlenir tüm obalar
Tefrikayı kaldırıp milleti birleştirir
Dinlenmeyi unutup gece gündüz çabalar
Tam dört yüz ilme hakim mürşidi yetiştirir.

Bir cami köşesinde talebeye ders verir
Kulakla göz arası uzaktan sesler duyar
Yüce aşkın koruyla arada zaman erir
Hiç tereddüt etmeden hemen o emre uyar.

Hedefe çabuk varan Hazreti Nebi yayı
İnsanı hayran eden temelde teslimiyet
Olan varı savurur düşünmeden dünyayı
Bizim yolda ışıktır gayrette samimiyet.

Şeyh Ali’ye Sebtiyi aşkla Şam’a çağıran
Canan Mevlâna Halid o Pirimin Piridir
Bıkmadan usanmadan gönüllere bağıran
Ol Cemal kudretiyle zamansız ve diridir.

Dedeleri sahabe Diyarbakır doğumlu
Evladı Resuldendir o Mübarek Efendi (SAV)
Aldığı tüm nefesler Cenabı Hak boğumlu
Ali’ye Sebti Şeyhim sırtında ak kefendi.

Murat nehri yanından virajlarla çıkılan
Bir tepenin üstünde Palu’da onun kabri
Halâ tüm canlılıkla aşk ateşi yakılan
Ahmet Hasan toplanır ziyaret eder Sabri.

06.05.2017
Ahmet Çelik
Saat:02.41 (Şiire başlama saatiyle ilk iki kıtası)
ŞUHUD: Şahit olma, şahitler görünecek halde şekillenmek Kâinatta Allah’ın varlık birliğini gösteren delilleri aynan seyretme, ilâhi ve gizli sırları yine Allah’ın izniyle görme.
CEBERUT: acımasız merhametsiz, zorba
KİTABET: 1-Yazmanlık, Kâtiplik 2-Kompozisyon, Tahrirlik
BERDAR: Dar ağacına çekilmiş, Asılmış
SUDİ: Yaralı, faydalı, kazançlı
CINCIK: Bizim adana yöresinde cam parçalarına kırıklarına verilen ad.
YELEN: İstek arzu
BEDESTAN: Değerli kıymetli kumaşlar, silahlar ve mücevherler v.s. alış verişine mahsus üstü örtülü ve mahfuz çarşı
CUFUT: 1-Açıkgöz 2-Yaramaz
CIFIT: Kötü ahlâksız kimse
GINA: Zenginlik bolluk olarak kullanılmıştır
NOT: Şiire 07.05.2017 tarihinde başlanılmış olup, 13.05.2017 de 80 (seksen) kıtaya ulaşılmıştır. 14.05.2017 günü 16 (on altı) kıta, 22.05.2017 14 (ondört) kıta 25.05.2017 10 (on) kıta 26.05.2017 4 (dört) kıta olmak üzere toplam 124 (yüz yirmi dört) kıta yazılmıştır. Daha sonra 6 (altı) kıta ilave edilerek 130’ (yüz otuz) a tamamlanmış. İki kıtası kaybolduğundan sonradan iki kıta ilave edilmiş.

Ahmet Çelik
Kayıt Tarihi : 14.10.2017 01:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Çelik