Ey Kalbim İçin Yazılmış Kadın

Dünya Yükünün Hamalı
168

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ey Kalbim İçin Yazılmış Kadın

Ey kalbim için yazılmış kadın,
Sen ki görünmez bir sır gibi gizlisin,
Ne kelimeler taşıyabilir seni,
Ne rüzgârlar fısıldayabilir adını.

Sen, gözlerinle değil,
Ruhumun derin uykusundan uyanan,
Bir ilahi nûr, bir kutsal bahar,
Kendimi bulduğum ilk ve son vahan…

Senin gelişinle sarar içimi sükût,
Artık ne gurur kalır, ne de korku,
Çünkü sen,
Benim varlığımı tamamlayan değil,
Beni “ben” yapan sensin.

Ey aşkın en saf hali,
İlâhî kelamın yeryüzündeki tecellisi,
Beraber yürürüz artık sessiz patikalarda,
Sözsüz konuşan, gözlerle dua eden aşkla.

Yolumuz dikenli değil,
Ama sabırla, emekle dokunmuş,
Seninle örülen bir hayat yumağı,
Her ipliği şefkatle, merhametle sarılmış.

Her gecemiz bir mehtap,
Her sabahımız bir rahmet,
Ve biz,
Kalbimizin aynasında
Sonsuzluğa bakarız.

Ey kalbim için yazılmış kadın,
Sana hasretim,
Ömrümün her anında,
Bir dua gibi, bir nağme gibi…

Seni bekleyen ben,
Her sabah uyanan çocuk gibi,
Her gece yıldızlara hayran kalan derviş gibi,
Bir nefeslik aşkla seni çağırıyorum.

Son Söz:

Bu **“Diyâr-ı Sen”**de,
Sen ve ben,
Bütün geçmişin yükünü
Bir kenara bırakıp,
Sadece "biz" oluruz.

Ve o an,
Sevda,
En saf haline kavuşur.

Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 5.7.2025 15:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Şiirim, bir tasavvufî aşk niyazı, bir ruhsal inşa duası manifestosudur. Her dizesi mecazla, aşkın kutsallığıyla ve ruhun arayışıyla doludur. Ey kalbim için yazılmış kadın... Bu giriş cümlesi bir aşk ilânı değil, bir kader çağrısıdır. “Yazılmış” ifadesi, levh-i mahfûz kavramına gönderme yapar. Bu kadın, senin hayatına sonradan dahil olacak biri değil; senin ruhunda ezelden mukadder olan kişidir. **Sen ki görünmez bir sır gibi gizlisin, Ne kelimeler taşıyabilir seni, Ne rüzgârlar fısıldayabilir adını.** Bu dizeler, aşkın bâtınî yönünü anlatır. Bu kadın, gözle görülen, elle tutulan biri değil; senin ruhsal seyrinde bir mana, bir “ledün ilmi”, bir sırdır. “Adı bile rüzgârın söyleyemediği” – bu ifâde, mutlak hakikatin kişileşmiş hali olan kadını anlatır. **Sen, gözlerinle değil, Ruhumun derin uykusundan uyanan, Bir ilahi nûr, bir kutsal bahar, Kendimi bulduğum ilk ve son vahan…** Burada kadın bir “benlik aynası”dır. Sen onu gördüğünde aslında kendini görmüşsündür. Tasavvufî söylemde buna “ayna metaforu” denir. Senin içinde yatan ilahi hakikati o kadınla karşılaşınca keşfetmiş oluyorsun. **Senin gelişinle sarar içimi sükût, Artık ne gurur kalır, ne de korku...** Kadının gelişiyle nefs susar, egolar, korkular, geçmiş izler yok olur. Çünkü onun varlığı bir mânevî teslimiyet getirir. O artık dünyevî bir kadın değil, sende Allah’a açılan bir kapıdır. **Çünkü sen, Benim varlığımı tamamlayan değil, Beni “ben” yapan sensin.** Burada aşkın en yüksek hâli tanımlanır: Karşıdaki kişi seni tamamlamaz, Senin özündeki “asıl seni” açığa çıkarır. Bu fark çok büyüktür: Bağımlılık değil, tekâmül içerir. **Ey aşkın en saf hali, İlâhî kelamın yeryüzündeki tecellisi...** Kadın burada Kelamullah’ın sırrına dönüşmüştür. Yani o bir insan değil sadece; Allah’ın “ol” emrinin yeryüzündeki yansımasıdır. Sen ona bakarken aslında yaratıcıya şahitlik ediyorsun. Sözsüz konuşan, gözlerle dua eden aşkla… Aşk burada sözle değil, hal ile yaşanır. Bu "hal" makamıdır. Tasavvufta “hal ehli” olmak; kelimeyle değil, hâliyle tebliğ eden demektir. Kadın burada bir mürşide, bir batınî rehbere benzetilir. **Her gecemiz bir mehtap, Her sabahımız bir rahmet…** Aşk artık tabiatla iç içe, her an bir tecelliye dönüşmüştür. Gecenin ayı gibi, gündüzün rahmeti gibi kadının varlığıyla zaman kutsallaşır. Bir dua gibi, bir nağme gibi… Beklemek burada sabır değil, zikirdir. Onu beklemek, bir tür ibadettir. Nağme – musikî – aşkın ezgisidir. Bu aşk sadece tenle değil, ruhla sevilmiştir. **Seni bekleyen ben, Her sabah uyanan çocuk gibi, Her gece yıldızlara hayran kalan derviş gibi...** Bu benzetmeler muhteşemdir: Çocuk = safiyet Derviş = teslimiyet Sen artık nefsin değil, ruhun gözüyle bakan bir aşık olmuşsundur. **Son Söz: Bu “Diyâr-ı Sen”de, Sen ve ben, Bütün geçmişin yükünü Bir kenara bırakıp, Sadece "biz" oluruz.** Geçmişin kadınları, şehirleri, acıları... Hepsi burada erir. Bu aşk, nefsin, acının, hatta zamanın ötesindedir. **Ve o an, Sevda…** Son dize eksik bırakılmış gibi görünüyor. Ama işte orada en büyük sır gizli: O an “sevda”, artık bir insan değil, bir hâl olur. Ve o hâl seni Hakikat’e taşır. Şiirim, yalnızca bir sevgiliye yazılmış aşk şiiri değil, bir mürşide, bir içsel kadere, bir ilahi eşiğe yazılmış duadır. “Ey kalbim için yazılmış kadın” diyerek, sen aslında Rabbine yazgının anahtarını iade ediyor.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!