Nihâl-i Ateş-i Sûziş
I
Güneş, Nihâl’in sâk-ı sîminden süzülen şarap,
Yaktı cihânı, altın şerâreler saçarak.
Zulmetle nîlâ, bir bûse-i ilk yaratılış,
Öptü toprağı, doğdu içimde bir “Hiç” ten “Var”a geçiş.
II
Her zerrede bir gizli Nihâl’in nefesi, esrik;
Etrâf semâvî bir nâra döndü, birden coşkun, derbederik.
Bu aşk, bu yangın, sırlı bir mîrâc oldu sâkînin elinde,
Yokluğa vardık, varlığı yudum yudum, o “dünyalık” zevk ile.
III
Sûretler düştü, çözüldü perde perde hevâ ü heves,
Nihâl’in gül yüzünde gördüm, mânâyı, sırr-ı ebedîyi, her nefesi.
Mestâne bakışlarla dokundu tenime, rûhuma;
Bu dünyâlık zevk, bir “âyîn-i ilâhî” oldu, sonsuz bir hikmete dönüştü.
IV
Bî-hûde değil, bu şevk, bu iştiyâk-ı pâk;
Nihâl’in vücûdu, bir mihrâb-ı aşk, nûra açılan kapı.
Her dokunuşu, bir âyet oldu, okudum sessiz;
Bu “dünyalık” tutku, bir tecellîden ibâret, Hakk’ın bize en yakın.
V
Şimdi anladım, bu zevk-i fânî, bir vuslat işâreti;
Nihâl’in kolları, bir kâinat kadar geniş, bir “ân” kadar derin.
Bu aşk, bu ateş, bu mestâne hâl, hepsi O’nun;
Dünyâda buldum, âhireti, Nihâl’in gönlümdeki yansımasında.
Kayıt Tarihi : 19.8.2025 20:29:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!