Esanuel her gece denizin kenarına gider ağlardı, “bir çocuğum olsun, bir çocuğum olsun, tanrım benim de bir çocuğum olsun”. 8 senedir evliydi ve çocuğu olmamıştı. Deniz Tanrısı, Esanuel’i her gece dinledi. Konuşamayan ama yaşayan deniz canlıları, Esanuel’in bitmek tükenmek bilmeyen ağlayışlarına aynı tükenmezlikle üzüldüler. Deniz Tanrısı her bin yılda bir kez tüm deniz canlılarının, bir rüyasını ya da çoğunun istediği bir dileği yerine getirirdi. Bu sefer tümünün yüreği Esanuel için atıyordu. Okyanusya, bin yıllık özlemlerinden Esanuel için vazgeçmeye hazırdı. Sonunda Deniz Tanrısı’na gidip, “Biz ruhlarımızın bin yıllık birikmiş hayallerinin Esanuel için kullanılmasını istiyoruz” dediler. Deniz Tanrısı önce karşı çıkacak gibi oldu ama bu fedakarlık karşısında hayır da diyemedi. O da Esanuel’in denize bıraktığı göz yaşlarının deniz canlılarını üzdüğünü biliyordu. Öyle bir hal almıştı ki durum çok uzak denizlerden, okyanus ötesinden birçok deniz canlısı Esanuel’in varlığından ve her gece tanrılara yakarısından haberdardılar.
Esanuel, Maltalı bir kadın, yakamozlar altında tanrılardan çocuk dileyen, gencecik bedeni ile kurak topraklar gibi tek bir su damlasına muhtaç… Esanuel, mutluluğu uğruna bin yıllık özlemlerin feda edildiği küçük kadın…
Tanrılar günü doğurmaya niyetlenmişken Maltalı’nın bedeni, açılıverdi samanlıkta bir gece. Bal rengi, kristal gibi parıl parıl bir çift göz, biçimli ve dolgun dudaklarla gülümseyiverdi köylülere. Ebe şaşkın; sarmalayıverdi bebeği bir beze. Kadınlar telaşlı; bir uğultu yükseldi göğe. Sözler uçuştu havada: “Vermeyelim. Ateşe atalım. Yakalım. Kimse görmeden gömelim. Parçalayalım. Tanrıların bize cezası bu. Dünyanın sonu bu, denizin öcü” Tüm gürültüleri bastıran bir gürleme ile anne yavrusunu istedi. Sessizleşiverdi kalabalık, samanlığa akın durdu; öfke, şaşkınlık, kızgınlık, her ne varsa gömülüverdi içlerine.
Vermek istemediler önce. Yetişkin bir bedenin bebek boyutlarına sığdırıldığı garip bir yaratıktı kucaktaki. Saçları dalga dalga beline kadar uzundu. Göğüsler küçük ve diktiler. Bir göz mavi, diğer göz yeşildi; tıpkı okyanus gibi. Küçücük bir bedende birbirine karışmıştı deniz, yosun ve bebek kokusu.
Daracık pencereden sızan ışık huzmesi, oraya buraya vurup kendini, altın rengine boyuyordu. Köylü kadınlardan biri isteksizce uzatırken bebeği annesine, ebenin alelacele tutturduğu bez düşüverdi. Günün ilk ışıkları hücum etti bebeğin bedenine. İlk dalganın bebeğin belden aşağısıyla buluşması ile aydınlanıverdi ortalık; gözler kamaştı; başlar döndü; esrik bir rüzgar ile bir renk cümbüşü içinde sarhoş oldu bütün Malta. Bir deniz rüyasının tam orta yerinde dansa başladı bütün köy. Bebeğin belden aşağısının büyük bir balıkla aynı olması mı yoksa bebeğin hayal sınırlarının çok çok ötesinde güzel olması mıydı baş döndüren; kimse bilemedi.
Esanuel bağrına bastı yavrusunu; öptü, kokladı, kokladı, öptü defalarca. Öyle güzeldi ki kızı mutlulukla aydınlandı yüreği. Aylar önce gördüğü rüyayı anımsadı isim düşünürken kızına. Engin sularda yüzüyordu rüyasında. Bir dalıp bir çıkıyordu. Bir çığlık duymuştu ansızın diplerden. Kendisini bulmasını isteyen bir çığlık… Derinlere daldı; çığlık yükseldikçe daha derinlere ilerledi. Yanı başından geçen okyanus palamutlarını izledi bir süre. Binlerce balık kah önünden geçerek, kah bir sağa bir sola manevralar yaparak, kah dans ederek eşlik ediyorlardı Esanuel’e. Orkinosların iriliğine şaşarak, ahtapotun sekiz kolu ile verdiği selamı sıcacık bir gülümseme ile yanıtlayarak ilerledi derinliklere. Dev bir midye kabuğunun üzerinde, birbirinden güzel deniz kelebekleri ile çevrelenmiş deniz kızını gördü dipte. Yeryüzü gibi aydınlıktı Okyanusya. Yüzünü seçemiyordu kızın. Sanki kendi sesiyle değil de tanrıların verdiği ilhamla seslendi kıza; “Olamara… Olamara, denizlerin kızı, bak bana! ” Denisea’nin gök gürültüsünü andıran sesini duydu o anda. “Bu kız, senin kızın; Olamara senin kızın; O denizin kızı. Olamara yaşadıkça mutluluk dağıtacak, sonsuz bir iyilik saracak yaşadığı her yeri. Kim ki O’na sevgiyle bakarsa sevgi denizinde yüzecek bir hayat boyu; kim ki O’na nefretle bakarsa nefret denizinde boğulacak. Kim ki hayallerinde yaşatırsa O’nu, kutsanacak. O hayalleri bile yakıp yıkmak isteyenler lanetlenecek. O, yeryüzünde umudun adı olacak. Yaşam devam ettiğince, insanoğlu hayal kurmayı becerebildikçe O, efsaneleşecek. Sana ölümsüz bir evlat verdim Esanuel; adı Olamara”
Esanuel, daha bir sıkı sarıldı yavrusuna yaklaşan köylüleri gördüğünde. Sekiz yıldır boşalttığı tüm göz yaşları bir anda tekrar fışkırdı göz pınarlarından. Almayın diyemedi. Olamara öyle güzeldi ki yürekleri kötülükle kararmış köylüler bile kıyamadı öldürmeye. Denizden geçinen basit bir balıkçı köyüydü ve herkes tanrıların gazabından korkuyordu. Denize bıraktılar usulca.
Esanuel, her gece bir çocuk için yakardığı kayalıklara gitti. Her gece yavrusunu bir kez daha görebilmenin umuduyla sabahları bekledi. Denisea, acıdı bir kez daha. Bir gece, Esanuel, kayalıkların dibinden bir ses duydu. Saçlarını rüzgarlara bırakarak, yüreğindeki umut tohumlarını toprağa saçarak hızla indi aşağıya. Gözlerine inanamadı; Olamara yarı suyun içinde “anne” diye seslendi. Kulaklarına inanamadı. Islandı etekleri Esanuel’in; sarıldı yavrusuna; öptü saçlarından. Çabucak akıp gitti zaman. “Gitmeliyim” dedi Olamara. “Olmaz” dedi anne; “seni bir kez daha bırakamam” Daldı Olamara’nın ardından suya. Esanuel’in kaybolmasına Deniz Tanrısı ve Gök Tanrısı tanık oldular; bir de sahilde ağını onaran genç balıkçı. Olamara’nın doğduğu geceyi dinlemişti defalarca kez. Bu kadar güzel olabileceğini hiç tahmin etmemişti. Olamara’yı gördüğü her saniye binlerce kez aşık oldu O’na. Açıldı anne kızın ardından denize ve bir hayat boyu sevdiği kadını aradı bıkıp usanmadan.
Rivayetin birine göre delikanlı, Olamara’yı hiç bulamadı. Bir başka rivayete göre ise ıssız bir adada, gözlerden çok uzakta sevdiği kadınla yaşadı. Köylüler, delikanlının azgın dalgalar arasında aklını yitirdiğine, Esanuel’in ise köyü terk ettiğine inandılar. Gerçek olansa her ikisi de Olamara’dan asla vazgeçmediler ve O’nun yerine kimseyi koymak istemediler. Onlar, hayallerinin ve umudun peşinden gittiler; maviliklerin yolcusu oldular.
Yetkin Öz
[email protected]
Kayıt Tarihi : 17.7.2009 14:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
hayallerinizin pesinden gidin derim

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!