Ölümün nefretlerde pervasızlaştığı,
Kireçlenmiş kinlerde katılaştırdığı…
Sessizliğin sellerde bulanıklaştığı,
Bitap umutların güllerde ağlaştığı…
Yıkanır yüreğim soyutlarımla!
Çöker yüze hasret bulutlarımla.
Şimşeksiz damlalar düşerken yere,
Avunup dururum umutlarımla.
İncelir nefesim kıvrımlarıyla!
Sana ben şiir bile yazamadım,
Nasıl oldu bende anlayamadım.
Nedense: şiiri iş olsun diye,
İnan hiçbir zaman karalamadım.
Şiir;
Yokluğun içimde gizlenmiş bir çan eğrisi,
Zamana suskun kelimelerin beğenisi,
Kaybolmuş yıllara inat içimde sevisi,
Hasretin çöllerde buharlaştığı seneler.
Ölümün sessizliğinde açılan mor güller,
Otuz beş sene sonra “o” yerlerdeyim,
Yaşanmışı arıyorum, kendimdeyim.
Geri gelmeyen sahipsiz günlerdeyim,
Karanlıklara gömülmüş mazideyim.
Bomboş kalmış anılarda, seninleyiz,
Sıkıntılarımın,
Depreştiği,
Dertlerimin,
Uçsuz okyanuslarda
Alabora olduğu;
Bir gündü, bu gün.
Acıların başka bahara, uzanıp kaldığı,
Ateşlerde yandım, cılız kalan şule misali.
Sanki yanan ben değilim, içinde sakladığı,
Elbet bir gün söner diye, verilmişti gözdağı.
Doruklarda sancımız vardı, şale gibi uzak,
Gözlerine bakarken, beni sende gördüm.
Saçlarının rengine aldanıp, simsiyah gördüm.
İmkânı yok olamaz dedi, katılarak güldü.
Kayboldu birden, sanki yine serap gördüm.
Aşk elinde garip kaldım hep, gönlümce.
Bilir misin sen?
Kokusunu! Karanfillerin
Yaseminlerin,
Akasyanın
Lalelerin,
O nazlı güllerin.
Dil bilmez, söz geçmez, dinlemez ferman,
İmkânsız aşklara, bulunmaz derman.
Naçar maşuklara, mevsimlik harman,
Tükenmez umutla, yazılır gönül.
Bazen bahçe olur, gülle donatır,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!