Köyün sayılı zenginlerinden biriydi,Nalbant Mehmet Dayı,
Biraz kabadayı sayılırdı,veya kazak erkek adayı…..
Kara kuru bir eşi vardı ki, derlerdi O’na Canlı kızı,
Çok sert idi ve de Mehmet Dayı ile barışmazdı yıldızı.
Bir yaz günü saman yapmak için köylüler,
Ey şehitler yatağı Çanakkale,
Adını söylemek kolay geliyor dile.
Sen şehitlerimin yattığı kutsal bir yersin,
Sen Çanakkale'msin,sen Türkiye'msin...
Düşman gemileri döverken dağı,taşı,
Eskişehir’in küçük bir ilçesidir,
İyi insanların güzel ülkesidir,
Yüce Yunus Emre’nin o gür sesidir,
Beylikova’m, benim şirin kasabam…
İçinden geçmektedir, Porsuk Çayı,
Yeryüzünün türlü,türlü yerinden,
Kalkar birer,birer sessiz gemiler.
Kimi gökten,kimi yerden,kimi denizden,
Gider birer,birer sessiz gemiler…
O gemiler ki! Her birinin yolcusu bir tek,
Ben bir doğru söz eriyim,
Ne ileri,ne geriyim,
Dünyada öte,beriyim,
Derdimi sormayın benim…..
Ne softayım, ne veliyim,
Gençliğinde insanlar,zevkinde,neşesinde,
Yaşlanınca neylesin,uyuklar köşesinde,
Bir gün hatırlanırsan,bir rakı şişesinde,
Bil ki,iyi yaşamışsın arkadaş...
Rol de olsa,oyna kaygısızları,
İri yarı,çam yarması gibi biriydi Abdullah Dayı,
Kavalını çalarken hep burnundan alırdı havayı.
Düğünlerde bazen kaval,bazen keman çalardı,
Bazen de parmaklarını ıslatıp bıyığını burardı…
Törenlerde,halk oyunlarında hep o vardı,
Saçlarım bembeyaz,sanki yağmış kar,
Tenim ise, yaz güneşi gibidir,yakar,
Gönlüm tüm güzelliklere bakar,
Saçlarım kış,gönlüm bahar,tenim yaz...
Sararıyor albümlerde resimler,
Hiç sordun mu kendine,
İnsanı kocatan,yaş mıdır diye.
Seneler geçer gider sadece,
Öyleyse yaşlanmak niye…
Zaman sadece dalgalı bir deniz,
Semada duyunca neyin sesini,
Seyreyle semayı tut nefesini.
Bizlere bıraktı Mesnevi’sini,
Gönüller sultanı oldu Mevlana…
Büyük alim idi, geçti dünyadan,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!