Bir fil dünyayı içiyor,
Duman kulaklarını aşmış büyük ve görkemli gri.
Kalıplara basmak gibi ayaklarımızı,
Takip etmek ve beyazda kaybolmak için,
Kalp kırmak kadar kolaydı işimiz,
Tercih ettiklerimizden pişman olmak gibidir.
Bir gün gelecek ve ben,
Mutlu olacağım.
En uzak köşelerime değin mutluluktan uçacağım.
Çocukların ve elleri öpülesi kadınların ağlamadığı zaman…
Çiçeklerin layık olduğu ellere verildiği zaman…
Bir gün elbet o altın kâseden,
Ölümü içeceğini unutmadan,
Mavi gökyüzünün ve denizin,
Yeşil ormanların yapraklarının,
Tadını çıkararak yaşamak dururken,
Harcamak bir hiçe hayatını,
Bir kızın ağzındaki küfür gibi
Yapma çiçek gibi
Solmuş yıllar gibi
Ve ben gibi…
Dönüp duruyor uykuya dalamaz gibi.
Dağdır dağ,
Gözlerin içine içime doldurandır dağ.
Unutuyorum uzun yollara uzanan her şeyinle seni,
Unuttum sayıyorum.
Gel bir bak, filizlenen aşka,
Değişir kişiler ve roller,
Aslında hep aynıdır olanlar.
Aynıdır hep,
Değişir su akar yeniden,
Hep aynı.
Ben aynıyımdır.
Devasa bir ormandı bu,
Yeşil yapraklar güneşi yalardı sanırım.
İkimize büyük bir gökyüzü ve renkler.
Senin yanında buluttan adamlar belirirdi,
Kapıp kaçacaklardı.
Bense kurtarmak için seni,
Durum tam tersine dönmekte,
Devrimin içinde istikrarın tatsızlığı rahatsız ederken,
Beyazın içinden fışkıran ölçüler ile
İnsanın icat ettiği sayılar kaynaşmıştı.
Anlamın içinde anlamsızlık yüzüyordu.
Kır bir at, Abant Gölü kıyısında yeşilin içinden güneşin süzülmesi gibi akşamüstünde ilerliyor
Boyut atlamak istiyorduk.
Bir, iki, üç veya dört değil.
Beşer beşer çıktı merdivenleri.
Önde gidenler yaşlı kokuyordu.
Biraz dede biraz nine gibi.
Birazda yılların o ekşi yeşilinden.
Bu ağırlık olmasaydı
Kanatlanıp uçmak gibisi
Rüya da mavilere ulaşmak kadar
İmkânsız ve tatlı olmalı.
Kar taneleri her tarafa
Yalnız seni koyar ve bırakıp
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!