Kahrolası dağların lav püskürdü gene
Gözlerindeki nefret siyaha boyadı güneşi
Kasırgalar esti saçlarında sapsarı
Denizlerin yosunları yapıştı gözlerine
Sonra karardı orman yol vermez oldu
Direkleri kırıldı tüm yelkenlilerin
Dur köpükteki AŞK
Silme dudağımı
Bırak ne olur
Bir gün
Hiç olmazsa
Bir tek gün
....
biliyor musun Nur tanem... heybemde
veremediğim bir ben kaldım eskiciye
beni de bir bulsam geride...!
yılların tozlu çizgileri, tenimde
Bir yanardağ patlaması,
Ya da baraj yıkılması gezgini
Uçuk kâinat depremi yaşamlar
Tam orta yerindeyim sanki
Tüm dünyanın tınısı
Lodosta, karayelde binersin vapura
Simit paylaşırsın martılarla Boğaz da
Okşarsın saçlarını, Kanlıca nın
Yaslanırsın yorgun sırtına, Çamlıca’nın
Dişidir İstanbul, ölümüne bilirsin,
Söner fenerin mumu, Beyoğlu’nda
Bu gün koskoca bir düşten uyandım
Ne ileri, ne geri gidişim belli
Uzun zaman var sanki
Anlamsızlığın anlamına düşeli
Hayatın bir yerlerindeydim
Bir çizgide, virgülde, eski bilgide
Dinle bak
Yağmur yağıyor
İstanbul sırılsıklam
İyi de
Yanaklarım neden ıslak?
Pencerenin ardındayım oysa
Sen haklıymışsın Babam
Kızının, bu ormanda yaşayacak maskesi yokmuş
O gerçek bir Mevlevi torunuymuş...
Zehirli sarmaşıklar, dolanırken boynuna
Su veriyor, dalına toprağına.
Kobraların dili yüreğine uzanırken
Yüreğimde ağlayan ay ışığıyla
Kuyruklu yıldızın kirpiğinde
Gece mezeyken gözlerimde
Safra kapılarımın arsızlığıyla
Silkelendi tüm yüklerim yastığa.
Kayboluşlarındayım kör adımlarımın
Kan kusuyor bulutlar dilime
Çaresizliğin sesi haraç mezat satışta.
Bir deniz kabuğu muştususun
Serçe sesinde gelen.
Ateşsin buzul gönülde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!