Emek Şiiri - Samira Samiraninsiiri

Samira Samiraninsiiri
271

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Emek

Rüzgâr, sabahın ipliğini çekip pencere perdesini kaldırdı,
havaya bir cümle yazdı görünmez mürekkeple.
Bir merdiven sahanlığında çarpıştı iki susuş;
toz kalktı, nabız hızlandı, ihtimaller çoğaldı.

Gün, omzundan kayan bir çanta gibi yere indi;
pazarın sonunda savrulan gazeteler gibi
düşlerimiz koştura koştura yuvarlandı bir meydanın içine.
Bakışların, uzaktaki kıyıya çarpıp geri dönen bir ışık;
adın, dilimin kıyısına sığmayan bir akıştı.
Ben, çeşme başındaki taş kadar sakindim;
sen, merdivenleri ikişer inen bir acele.

Sevda, ilk anda çakan bir kıvılcımdır—
yakın düşer, uzaklara uğultu bırakır.
Sıcağın yüzüme vurduğu o yazlarda
verdiğim her nefesi bir çağrı sandım;
şehrin ıslığı sanıp kalbime koştum.

Sonra kış uzadı:
Ekmek bıçakta kesildi tabaklar dizildi
sobanın içine atılan dal sesini kısmayı öğrendi.
Bir kapı eşiğine küçük ayaklar bastı;
adını fısıldadık, ev nefes aldı.
Ebeveyn olmak
gece yarısı ateşe avuç,
sabahın köründe yola omuz vermektir;
yoksulluk da hepsini aynı odada sınar.

Mesafe, bazı alınlara yazgı,
bazı gözlere bekleyiştir.
Sen mesafeyi çoğalttığında ben bekleyişi büyüttüm;
bekledikçe içimdeki kız çocuğu boy attı,
saçlarına ince ince sabır ördüm.
Bir gün kapılar yine aralandı;
rüzgâr, eşiğin yokladığı bir misafir gibi girdi.
Öfke, yokuş aşağı kaçmış bir söz oldu;
aşkınsa, haritada çizilmemiş kestirmelere özenen bir telaş.

Oysa hayat, yangını söndürmek kadar
külü süpürmeyi de ister.
Evin eşiğine bir gölge düştü:
Sözleri az, elleri sıcak bir insan
suyun üstünden geçen tahta bir iskele gibi;
dayanağı emek, gıcırtısı sessizlik.
Bazen ev, cümleyi kısık sesle tamamlayan
ikinci bir nefes ister;
bazen çocuk, sesini bulmak için
iki omuzun dengeli duruşuna muhtaçtır.

Kalbim “nedir sevgi?” diye sorduğunda
ona yolun sonunu değil,
günlük işlerin içindeki görünmez sabrı gösterdim:
Hastalıkta ateşini düşürmek
düştüğünde yere değil yüreğine ferahlık üflemek;
kuru ekmeği ikiye bölüp
Dizlerini dövmek değil, üşüyen dizi ovmak.
Aşk, gündüzün kalabalık gürültüsü;
sevgi, gece lambasını kısmadan tutulan nöbettir.
Aşk, pencereden içeri sızan hevesli rüzgâr;
sevgi, fırtınada çerçeveyi tek tek bantlamaktır.
Aşk, havaya atılan parlak bir mendil;
sevgi, ekmek buharında yumuşayan
gündeliğin küçük kumaşıdır.

Bir kalp iki yol arasında kalınca
haritayı değil, sofrada kalan kırıntıyı izler.
Bir çocuğun saçındaki kokuyu okur;
hangi kokunun “ev”, hangisinin “kaçış” olduğunu bilir.
Gençliğimi bir yokuş başına bıraktım,
yaşımı bir alnın yağında buldum.
Ateş küle dönünce anladım:
Bazı aşklar ateşten bir sınav,
bazı sevgiler külden bir yuvadır.

Artık saçımda rüzgâr değil,
fırından yükselen buharın ılıklığı var.
Süslemekten çok koruyan bir kumaş gibi
ocağın nefesini saklıyorum içimde.
Uzaktan “gel” diyen bir siren duyduğumda
içimden hâlâ bir kuş kalkar;
ama kanadı eksik kuş, en çok
pencerenin pervazını sever.

Kırgın değilim kimseye;
aceleye, gençliğe, yarım kalan laflara borçluyuz.
Benden sana kalan:
bir tepsinin taşıdığı sabır,
hiç yükselmeden kapıyı tutan bir el.
Senden bana kalan:
yolun tozunda birbirine bakan iki bakış
ve o bakışların içinde büyüyen bir çocuk.

Şimdi geceler ağır ağır akıyor:
Her fincanı eşit pay ediyoruz
biri yorgunluğa, biri umuda.
Evimiz, mobilya vitrinlerinden değil;
yastık kılıfının içindeki küçük dikişten kuruluyor.
Ve anlıyorum:
Sevgi, yüksekten bağıran bir ad değil;
alçak sesle her gün yeni baştan yazılan
ter kokulu bir ekmek kabuğu.

Bugün de pencere kenarında duruyor içimdeki sakinlik;
ışık, yüzümü yeniden büyütüyor.
Sen uzaktan geçmiş günlere bakarken,
ben yakından yeni günleri sayıyorum.
Kalan külü hafifçe üflüyorum
ocak tutuşuyor,
çorba kaynıyor,
çocuk gülümsüyor.
Bunun adı, yola meydan okumak değil;
yolun içindeki hayatı tamamlayan
emek.

Samira Samiraninsiiri
Kayıt Tarihi : 11.9.2025 06:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!